“GELİYORUM” DİYEN BÜYÜK DARLIK
01 Mayıs 2020, Cuma 09:25Yaklaşık 50 gündür korona ile başımız belada.
Üç binin üzerinde insanımız hayatını kaybetti.
Binlerce insanımız da hastanelerde tedavi altında.
Dünyayı sarsan bu salgının ne zaman sona ereceği de bilinmiyor.
“Önümüzdeki Eylül” diyenler var.
“2020 yılının sonuna kadar bu iş böyle gider” diyenler var.
Bu tahmini yürüten insanlar sıradan insanlar değil.Türk bilim adamları ve yabancı bilim adamları bu ihtimal üzerinde hem fikir.
Anlayacağınız Eylül ya da yıl sonuna kadar başımıza musallat olan bu bela yakamızı bırakmayacak. Bu da alınan önlemlere insanların tam tamına riayet etmesi halinde.
VE.. EKONOMİK HAYAT
Acı bir gerçek ama 45-50 gün dayanabildik.
İş yok.
İşsizlik arttı.
Sanayide çarklar büyük ölçüde durdu.
Konya Organize Sanayi Bölgesi’nde bir kaç bin liralık elektirik faturasını ödeyemediği için elektiriği kesilen sanayicilerin olduğunu, komşu sanayiciler konuşuyor
Küçük sanayi sitelerinde de durumun iç açıcı olmadığını bilmeyen yok.
Meslek erbabı esnaf perişan. Mesela berber, pideci, bakkal, manav,emlakçı,terzi,konfeksiyoncu, sigortacı ve benzeri esnaf.
Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu (TESK)’nin güncellenmiş verilerine göre Türkiye’de 2 milyon 50 bin esnaf var.
“Korona ile başlayan süreçte 250 bin esnaf dükkanını işsizlik nedeniyle kapattı.” Deniyor.
Dükkanların kapısına kilit vuruldu ve kepenkler indirildi.
Ticaret ve üretime ara veren başka sektörlerde var.
Onlardan en önemli olanlardan birisi de çiftçiler.
2019’un güz döneminde Anadolu çiftçisinin büyük kısmı tarlasını boş bıraktı.
Neden?
Buğday ve arpa gibi geleneksel tarım ürünleri emek ve masrafı yıllardır karşılamıyordu.
Bu durum sadece 2019 yılına özel bir durum değil.
Anadolu çiftçisi yıllardır geleneksel tarım ürünlerinin üretimini her yıl bilinen sebeplerden dolayı azaltıyordu zaten.
Buğday ve arpa yerine endüstriyel bitkilere yönelen çiftçi Mart ve Nisan ayları için tarlasını hazırladı. Tohum ve gübresini aldı. Bu arada bir çoğu da bu işin ticaretini yapan esnaftan harmana borçlanarak aldı. Tohum ve gübre ihtiyacını bankalardan kredi alarak karşılayan binlerce de çiftçi ailesi var.
Korona patladı bir çok çiftci can derdine düşerek tarladan kaçtı.
Tarlasını zar zor ekmiş olanlar da var.
Fakat bunların bir kısmı sulama yapamayacak.
Çünkü köylüler geçen yıl bir tarla üzerinde bulunan ruhsatlı kuyudan başka bir tarlaya borularla su çekildiği gerekçesiyle birbirlerini DSİ’yi şikayet ettiler. DSİ de gelip 167 sayılı yer altı sularını koruma kanuna dayanarak kuyuların ruhsatlarını iptal etti ve kuyuların üzerine beton döktü.
Çiftçiler için beklenmeyen bir durumdu bu.
Sonra ayçiçeği, mısır, pancar ve bakliyat tarımı için mevsimlik işçi gerekiyordu.
Her yıl doğu ve güneydoğu’dan binlerçe işçi aileleri ile birlikte gelir köylerin giriş ve çıkışlarına çadırlarını kurardı. Bu mevsimlik işçiler tarlaların otunu alır, çapasını ve sulamasını yapardı.
Ee.. Şimdi bu da yok.
Mevsimlik işçiler gelemeyecek zaten gelmek de istemiyorlar.O insanlar da haklı olarak can derdine düştü.Bir çiftçi ailesinin bu işleri kendi çoluk- çocuğu ile yapması da imkansız.
Demem o ki: Buğday ve arpa ekmeyen çiftçi, endüstriyel bitkiler de ekemeyecek. Ekse bile köylü tabiriyle hakkından geleceği miktar kadar ekecek.
Önlem alınmasa çiftçilerin 2020’nin hasat döneminde durumunun ne olacağını tahmin etmek bile insanı ürkütüyor.
Öte yandan asgari ücretli “Yandım Allah” diyor.
Diyor, çünkü hane halkının ihtiyaçları bitmiyor ve piyasadaki fiyatlar fren patlamış büyük bir araç gibi insanları sağa sola savurarak ilerliyor.
İşsizler zaten perişan.
Emekliler perişan.
Hiç bir geliri olmayanların halini düşünmek ise insanın uykularını kaçırıyor.
Gerçi devlet yoksul ve dar gelirliye ve hiç geliri olmayan vatandaşlara biner lira nakdi yardım yaptı. Aynı şekilde belediyeler de elinden geldiği kadar bu durumda olan vatandaşlara yardım yapıyor.
Fakat yetmiyor, yetmez.
Gözler devlet babada.
82 milyon nüfusa sahip olan devlet baba ne yapsın?
Onca iyi niyetine rağmen devlet baba da sıkıntılı. Kasa ve kesedeki mevcutlar giderek azalmaya başladı.
Gene de yapacağını yapmaya çalışıyor devlet.
Vergiler dahil kamu borçlarının erteleneceği açıklanmıştı. Lakin önceki gün telefonda konuştuğumuz bir işadamı “Hayır kardeşim. Erteleme falan yok. Devlet vergiler dahil her türlü alacağını istiyor. Çek ödemelerinde de erteleme falan yok” dedi. Böyle olmaması lazım. Bu durum devlete güveni zayıflatır.
Sonra baktılar ki ki olmuyor. Devlet kamu bankalarının kapılarını herkese açtı. İşçi, memur, emekli, esnaf, sanayici, çiftçi kredi almaya başladı.
Kredi çözüm olur mu?
Zor görünüyor. Çünkü bir bankadan kredi alan insan işini devam ettirmekten, üretim ve istihdam yaratmaktan ziyade piyasalara, bankalara ve devlete olan geçmiş borçlarını ödemeye çalışıyor. Oysa bankalar insanlara krediyi iş yapın, varlığınızı sürdürün, işyerlerinizi kapatmayın. Hayatta ve ayakta kalın” diye veriyor.
Bakınız bu ülkede tüketim ekonomisi reklam ve benzeri araçlarla yıllarca tahrik ve teşvik edildi.
İnsanların bir çoğu kazancından fazla tüketti.
“Ayağını yorganına göre uzatmak” ve tasarruf günlük hayatımızdan uzaklaştırıldı.
Günün birinde işlerin tersine döneceğini unuttuk.
Bu yüzden olmalı ki ekonomik darlığa 45-50 gün bile dayanamadık.
Stabil olmayan ekonomik verilerimizin bizlere ne söylemek istediğini de aklımızın ucundan geçiremedik.
Yazımızı güne uygun bir temel fıkrası ile bitirelim.. Temel aile yakınlarına, çevresine, konu, komşusuna iki de bir “Ben hastayım” diyormuş. Diyormuş ama kimse temelin hasta olduğuna falan inanmıyor ve ve gülüp geçiyormuş. Temel mezar taşını kendi elleriyle yazdırdıktan sonra günün birinde ölmüş. Temelin mezar taşındaki yazı şu :”Ben size hastayum, hastayum dedum inanmadunuz. Bak gördünüz mü şimdi ne oldi?”
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.