Gerçek Kör Benmişim
04 Aralık 2021, Cumartesi 08:00Bir gün kitap okumak için parka gitmiş, yaşlı bir söğüt ağacının uzun, dağınık dallarının yanındaki boş banka oturmuştum. Hayatımdan bezmiş bir halde, dünyanın alay edercesine, üst üste silleler vurmasına içerlemiş, homurdanıyordum. Tüm bunlar günümü mahvetmeye yetmezmiş gibi,oyun oynamaktan bitap düşmüş küçük bir çocuk nefes nefese çıkageldi. Yanı başımda, kafası aşağı eğik bir şekilde durdu ve büyük bir heyecanla bana “Bak ne buldum!” diyerek elindekileri gösterdi. Adam çocuğun elindekine uzun uzun baktı. Çocuğun elinde bir çiçek vardı ve çiçek acınacak durumdaydı.
Çiçeğin bütün yaprakları yırtılmıştı. Sanırım çiçek ya yeterli yağmur görmemiş ya da pek ışık alamamıştı. Çocuğun ölü çiçeği alıp gitmesi için sahte bir gülücük attım ve kafamı başka yöne çevirdim. Ancak çocuk dönüp gideceğine yanıma oturdu. Çiçeği burnunun üstüne getirerek, şaşırmış bir şekilde “Bu kesinlikle çok hoş kokuyor ve ayrıca da çok güzel. İşte bu yüzden onu kopardım; al, bu senin için.” diyerek çiçeği bana doğru uzattı.
Getirdiği bu çiçek yabani bir ottan başka bir şey değildi, renkli göze hoş gelen bir şey de değildi ama biliyordum ki onu almazsam çocuk gitmeyecekti. Ben de çiçeğe doğru uzandım ve “Bu tam ihtiyacım olan şeydi.” diyerek cevap verdim.Ama çocuk avucumun içine koyacağı yerde, öylece havaya doğru tutuyordu çiçeği. İşte o zaman çocuğun gözlerinin görmediğini anladım: çocuk kördü. En güzel çiçeği seçtiği için ona teşekkür ederken sesim titriyor, gözlerimden yaşlar boşalıyordu. “Bir şey değil” dedi gülümseyerek ve sonra koşarak oyununa geri döndü, bende bıraktığı etkiden habersizce.
Orada oturakaldım ve bu küçük çocuğun yaşlı söğüt ağacının yanında oturan ve kendi kendine acıyan bu yaşlı kadını nasıl gördüğünü merakla düşünmeye başladım. Benim sıkıntılı olduğumu nasıl bilmişti? Çiçeği neden bana getirmişti? Bir ihtimal, kalp gözü ona doğruyu göstermişti.Sonunda kör bir çocuğun gözlerinden problemin dünya ile ilgili olmadığını anlamıştım: problem bendeydi. Oysa ki gerçek kör bendim ve tüm zamanımı bir kör olarak geçirmiştim. İşte o gün etrafımdaki güzellikleri görmeye ve benim olan her anın tadına varmaya ahdettim. Ve sonra solmuş çiçeği burnuma yaklaştırarak o güzel kokuyu koklamaya başladım. O sırada küçük çocuk elinde başka bir otla, parkta oturan başka bir yaşlı adamın hayatını değiştirmeye gidiyordu..
Hayatın acımaz olduğu doğrudur. Bir şeyler alırken de verirken de insanların canını yakmayı çok iyi bilir. Aslına bakarsan olması gerekende bu bence. Yoksa biz halayda ağlar, cenazede oynarız. Hayat bizi dizginleyip, terbiye etmezse hayatı biz yorarız. Çünkü biz insanız. Acının da en büyüğü bizdedir, mutluluğunda. Hatta buna övünmek deriz. Hastalığımızı abartırız, kaybımızı acımızı abartırız yani kötü olanla övünürüz. Sonra gelen küçük bir hediyeyi, yapılan bir iyiliği abartarak övünürüz. Yani her kişi iyinin en iyisi bende, kötünün en kötüsü bende demek için yaşıyor adeta.
Karşıdaki kişilere bakmak ve dinlemek çok zor insan için. O bir şeyler anlatırken hemen lafını keser oda bir şey mi bak ben ne yaşadım der merkez olma çabasına dalarız. Empatiyi sadece kendimi haklı ve güçlü göstermek için karşımızdaki kişiye söyler ve onun yapmasını bekleriz. Ama biz asla icraata geçmeyiz. Empati sözcük dağarcığımızda sıkışınca kullanmak için bulunan ilk yardım sözcüğüdür sadece hayatımızda. Bu yüzdendir çok bilmişliğimiz, umursamazlığımız, acılarımız, sızlanmalarımız. Çünkü empati yok sadece ben var.
Yırtık solmuş bir çiçeğe burun kıvırırken kör bir çocuğun en güzel çiçek olarak görmesini bu yüzden beğenmeyiz. Çünkü empati yapınca biz bir çiçek bile bulamayız fakat o avuçlarımıza en güzel kokanı koyuvermiştir bile…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.