GERÇEK SEYİT KİM Mİ? ONU TANIMAK MÜMKÜN MÜ? DURMUŞ KÜÇÜK
19 Mart 2022, Cumartesi 08:25Yıl 1958, yerel bir gazete ilânı ilişti gözüme. "Eğitim Yayınları" "Minik kitaplar serisi sunar" başlığını taşıyordu ilân. İstanbul Caddesi'ne düştü bir gün yolum. Ara sokaklarda iş hanı adresi arıyordum, yana-yakına.
Arayıp buldum yayın bürosunu, bir iş hanı girişinde küçük bir oda. Girdim içeriye; bir de he göreyim? Soyadı küçük, bürosu küçük, kendisi de yaşta bir küçük çocuk çıktı karşıma. Raflara baktım, şöyle etrafa göz gezdirdim bir ara. Görkemli kitaplar aradım gözümle. Bir de ne göreyim? Yukarıda saydığım küçüklerden daha küçük minik kitaplar. Cep defteri büyüklüğünde kitaplar. İki tür kitap yayınlanmış. Bunlar "Oyunda Tekerleme" ve "Bilmece Bildirmece" isimli kitaplardı. Çocuk yaşta birisinin yüreklice girişimini takdir edebilmek için bu kitapların içeriğine bakma gereğini duydum ve incelemeye başladım. Bir de ne göreyim; büyük işlere soyunmuş, el atılmamış bir konuya eğilmiş bir çocuk. Her iki seriden otuz-kırk kadar kitap aldım. Öğretmenlik yaptığım öğrencilere dağıttım. Çok ilginç geldi öğrencilere, bu kitaplar. Zira onların ilgi alanlarına giren konular vardı. Özellikle tekerlemeleri çok sevdi öğrenciler. İlk okuma- Yazma aşamasında ve okuma alışkanlığının kazandırılmasında kaynak kitap olarak yeterince yararlandığımı söyleyebilirim. İlk karşılaşmamızda kanım kaynadı Küçükbezirci'ye; sevdim onu bir dost olarak. Bu dostluk yıllar geçtikçe pekişti, kırk yılı aşkın bir dostluğun temeli atılmıştı artık.
GAZETECİ SEYİT KÜÇÜKBEZİRCİ
1960'da Öz Demokrat Konya Gazetesi’nde buluşuyorduk Onunla zaman zaman. Elinde araştırma dosyaları bulunurdu, sürekli. Folklor üzerine ve diğer edebi konularda yazıları da yayınlanmaya başlamıştı, yerel basında. Lise öğrenciliğinin yanında yeni ve yararlı uğraş alanları bulmuştu, kendine. Dalında üretmen olmaya devam ediyordu. Bir gün soluğunun kesileceğini, duraksayacağını düşündüğüm günlerde olmuştur. Yanıldığımı anladım zamanla. İlk günlerdeki tutkusunu, soluğunu kırk yıl sürdürdüğünü gördüm. Bir gün kendisine iyi bir ortam bulması için İstanbul'da çalışmasını önerdim. "Anadolu'da işlenmemiş bir maden olarak kalırsınız; isimsiz, olanaksız, heyecansız ve unutulmaya mahkûm olursunuz" dedim. Kulak asmadı sözlerime, yoluna devam etti. Konya'da birçok düşlerini gerçekleştirdi, başarıdan başarıya koştu. Grafiğini yükseltti de yükseltti. Geçmişin o küçük çocuğu büyük işler başardı. Yetişkinlik döneminde daha da büyüdü. Gerçek Seyit Küçükbezirci kendi alanlarında yaşam boyu kararlılığını, başarılarını sürdürmeye devam ediyor.
1962 yılında yeni bir gazete yayına girdi Konya'da. Şehir Postası Gazetesi. Bu gazetenin yazı işleri müdürü oldu, genç yaşta. Gençlerden oluşan bir yayın ekibi kurdu, Küçükbezirci. O zamanlar tesadüf de olsa bu ekibin içinde buldum kendimi. Konya koşullarında Konya gazeteciliğine yeni bir imaj, yeni bir içerik kazandırıldı. Her yönüyle gazete gibi gazete oldu Şehir Postası. Bugün arşivlerde kalan gazeteler araştırıldığı zaman farkının görüleceğine inanıyorum. Bu konuda görev yeni araştırmacılara düşmektir.
KURAL TANIMAZ HIRÇIN ÇOCUK
Basının aranan ismi Küçükbezirci kabına sığmaz oldu, alanında. Bir gün kendisine; "sen iyi bir edebiyatçısın, dalında yükselmeye devam ediyorsun. Bu yükselişini yükseköğrenim yaparak daha da hızlandırır ve renklendirirsin. Bunun için de Konya'da açılmış olan Eğitim Enstitüsünün Edebiyat Bölümüne devam etmelisin" demiştim... Öğrenci seçme sınavları formunu doldurup zamanı gelince, birlikte başvuruda bulunduk. Sınav günü salonda aynı sıraya oturduk. Salon büyük ve kalabalıktı. Bir daralma ve sıkıntı geldi Seyit'e sınav sırasında... Bir sigara çıkardı cebinden; bana da ikram etti, yaktık sigaralarımızı. O sırada salon sorumlularından birisinin dikkatini çekti sigara. Sınav gözcülerinin çoğunluğunu İlköğretim Müfettişleri oluşturuyordu. Bahattin Bulgun isimli müfettiş yanımıza yaklaşarak "burada sigara içemezsiniz" dedi. Küçükbezirci bu ikaza kulak asmadı, sigarasını içmeye devam etti. Tartışma büyüyordu, hemen tepki gösterdi Küçükbezirci, çekti restini... Birden ayağa fırladı Seyit, salonu terk ediyordu. Bende peşinden çıkış kapısına yürümeye başladık. Kapı çıkışına yakın bir yerde babacan yapılı bizi tanıyan İlköğretim Müfettişi Durmuş Ali Yüksel gördü bizi. Çıkış nedenimizi sordu, olayı anlattık kendisine. "Yahu gidin oturun yerinize. Sizin ki gavura darılıp oruç yemeye benziyor. Burada istikbaliniz söz konusu" diyerek bizi ikna etti. Hem sigara içtik hem de sınava yeniden devam ettik. Selçuk Eğitimin Edebiyat Bölümü giriş sınavını ikimiz de kazanmıştık. Kazandık kazanmasına da, acaba, bu kural tanımaz hırçın Küçükbezirci öğrenciliğinde nasıl bir tavır sergileyecekti? Bu konuda kuşkularım vardı doğrusu. Çünkü son zamanlarda kabına sığmaz, yaramaz bir genç görüntüsü veriyordu. Bu tür davranışlarıyla okulun intibaksız, sevilmeyen, paylaşmayı kabul etmeyen; öğretmenlerine ve arkadaşlarına sert tavırlar sergileyecek olan bir öğrenci olacağını düşünmüştüm. Bütün bu düşündüklerimde de daha sonra yanıldığımı anladım. Zira Küçükbezirci'nin okulda bu yapısının olumlu yönde değerlendirildiğine tanık oldum.
Arkadaşları ve çevresi Küçükbezirci'yi tam olarak teşhis edebilmiş olmalılar ki, ilk birinci sınıfta toy bir öğrenci olmasına rağmen kendisini öğrenci derneklerinin içinde buldu.
Dernek mücadelesinde ilk yılda öğrenci dernek başkanlığına seçildi. Bu görevini başarılı olarak iki yıl sürdürdü. Küçükbezirci'nin o yıllarının dernek başkanlığı, öğrencilik ve gazete çalışmaları ile geçtiğini biliyorum. Uykuyu ve evine gitmeyi unutmuş bir Küçükbezirci vardı ortada. Gazete bürosundaki oturma koltukları yatağı oldu. Çalışma masası yemek sofrası oldu, günlerce. Yedikleri içtikleri neydi? Sağlam fiziği varmış doğrusu; kimsenin kaldıramayacağı zor yaşam tarzını seçmişti kendisine. Günlerce aylarca çileli beslenme onun yaşantısıydı. İçtiği çay ve sigara, yediği simit... Sigaracı, çaycı ve simitçi bir kişinin yükseköğrenimini tamamlaması, öğrenci derneği başkanlığını gereğince yapması ve günlük kaliteli bir gazete çıkarması nasıl mümkün olurdu? Bu şartlarda başarıyı nasıl yakaladığını hâlâ anlayabilmiş değilim.
TARLA BİTKİLERİ, TARLA BALIKÇILIĞI VE İLK DEFA KÖY GAZETESİ
Edebiyat ve folklor araştırmaları, günlük köşe yazarlığı az geldi Seyit'e. Anadolu topraklarının verimli olması, halkın tarım sektöründen yeterince yararlanması düşleri arasındaydı, Küçükbezirci'nin. Kolları sıvadı, uzun soluklu çalışmalara başladı yine. Türkiye'nin birçok yörelerine ulaşmaya çalıştı. Kaliteli bitki tohumları aradı, buldu, üretti ve yayınlarla tanıtımını yapıp örnek tohumlar paketleyerek üreticilere ulaşmaya çalıştı. O yıllarda kolilerle tohum paketlerini ve yayınlarını yoğun olarak PTT kanalı ile en uç birimlere ulaştırmaya çalışıyordu. Bitki ve broşür diğer yayınların gönderilmesi faaliyetleri sırasında PTT mensuplarının Küçükbezirci'ye içten tepki göstermiş olmalarını düşünüyorum. Bu işlerde doyuma ulaştırmadı Küçükbezirci'yi. Tarla balıkçılığı konusuna el attı. Araştırmalarına yılmadan devam etti. Bilimsel nitelik taşıyan yayınlara sahip oldu.
Küçükbezirci’nin tarla balıkçılığı ve tarla bitkilerine ilişkin yayınlanmış eserleri halen güncelliğini ve değerini korumaktadır. Bu uğraşlar yetmiyormuş gibi; bir gün en sert taşlara çarptı kendini. Yeni bir sektöre soyundu. Madencilik, özellikle mermercilik. Zor işlerin adamıdır. O, İpek kumaşı herkes kesebilir, ama taşı, özellikle mermeri kumaş keser gibi kesmek ve doğramak kolay iş değildir.. Basit işlerle uğraşmayı sevmez Seyit Küçükbezirci.
Her şeye rağmen gerçeklerle duyguları düşleri birleştiren kişilikli ve saygın bir Seyit Küçükbezirci var ortada.
Kırk yıllık dostum Seyit Küçükbezirci'yi çeşitli yönleriyle tanımak ve böyle bir kişiyle dostluğumuzu ömür boyu sürdürmek benim için büyük bir kazançtır, mutluluktur.
Seyit Küçükbezirci gibi bir dostla gurur duyduğumu dile getirmek yadsınamaz herhalde.
HOŞCAKAL, DOSTÇA KAL DOSTUM SEYİT KÜÇÜKBEZİRCİ...
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.