Gönül Temizliği (4)
29 Temmuz 2019, Pazartesi 08:56Bazıları İslâm insanın iğneden ipliğe her şeyine müdahale ediyor. Hayatının her hususuna müdahil oluyor… gibi sözler söylüyor, doğru ama, yine insanların iyiliği için. Mesela yukarıdaki durum; Günümüzde bile yapılan incelemeler, insan derisinin çok küçük bir parçası üzerinde 250 çeşitten (adet değil) fazla milyonlarca mikrop tespit edildiğini gösteriyor.(1) Hijyen maddelerinin nerdeyse hiç olmadığı o dönemde Allah Resulünün uygulaması haksız mı? Yüzüğünü sol eline takan, sol elle taharet eden kişi, pislik kırıntılarının yüzük içinde kalmayacağını garanti edebilir mi? Birde sol elle yemek yediğini düşünürsek İslâm’ın uygulamalarının ne kadar haklı ve mantıklı olduğu görülür. Peygamber Efendimizin “tuvalete girerken yüzüğünü çıkardığı” rivayetleri vardır.(2)
“Temizlik imandandır. Temizlik imanın yarısıdır."(3)Buyuran bir şey yemeden önce ve yedikten sonra ellerin yıkanmasını emreden(4) Resûlullah, yine yatmadan önce ellerin yıkanmasını; “Elinde bulaşık kokusu olduğu halde uyuyan kimseye herhangi bir hastalık isabet ederse kendisinden başkasında kabahat aramasın.”(5)
“Tırnaklarınızı kesiniz. Çünkü şeytan et ile tırnak arasına varıp orada dolaşır.” (6)
“Biriniz uykudan uyanınca ellerini üç kez yıkamadan bir kaba sokmasın. Çünkü uyurken ellerinizin nerede kaldığını (dolaştığını) bilemezsiniz.”(7) gibi hadisleri ile gerçekten İslâm’ın en son ve en mantıklı din olduğunu ortaya koymuştur.
Bu ve benzeri hadis-i şeriflerden Allah Elçisinin mikroba işaret ettiğini ve temizlik üzerinde ne kadar itinalı davrandığını görmek mümkündür. Değil günde birkaç defa, bütün hayatı boyunca hiç yıkanmamayı, hatta bedenine vaftiz suyundan sonra hiç su değdirmemeyi dînî vecibe telâkki eden Hıristiyanlarla, abdesti olsa bile her namaz için yeniden abdest almaya arkadaşlarını teşvik eden ve bunu “Nur üstüne nur olur” diye telâkki eden Allah Resûlünün inanç ve dünya görüşünün ne kadar farklı olduğu ortaya çıkar.
İslâm’ın çok önem verdiği, üzerinde çok hassas durduğu temizlikle ilgili sebep ve hikmetler, fayda ve menfaatler, ilim ve teknoloji ilerledikçe ortaya yeni yeni çıkmakta, dolayısıyla İslâm'ın hak bir din, Resûlullah’ın hak ve son peygamber olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.
Sultan Alaaddin Keykubat kurul veya divanın kararlarını abdestli ve besmele ile imzalardı.(8) Sultan ll. Abdülhamid’in abdestsiz yatmadığına ve her gün mesaiye duş alıp çamaşır değiştirerek başladığına dair tarihi rivayetler vardır.(9) “Sakarya Günlüğü” Kitabının yazarı Alptekin Müderrisoğlu, “Sakarya savaşında hücuma kalkılacağında Mustafa Kemal askerlere abdest aldırmış, su bulamayanlara teyemmüm yaptırmıştır.”(10) Diye yazmaktadır.
Yakın tarihimizin melek haslet simalarından rahmetli Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar” isimli kitabında şöyle bir latife anlatır: Hac mevsimi yaklaştı gideceğiz, fakat âmâ bir zat geldi, “bende hacca gitmek istiyorum ama âmâyım. Bana yardımcı olacak, elimden tutup hac ettirecek bir hayır sahibi buluverin” dedi, bizde çok iyi niyetli birine söyledik. Allah rızası için kabul edince onun yanına verdik. Meğer sonradan adam son derece müşkülpesent (eziyetçi) birisi imiş, kardeşimizin burnundan getirmiş. Âmâ’nın yaptıklarından birini şöyle anlatmış:
“Mina Mescidine erkenden geldik, biz geldiğimizde tenha idi. Ama namaz vakti yaklaştıkça leba leb doldu. O esnada âmâ ben abdest alacağım dedi. Mecbur kaldım çıkarmaya ama ne çıkarma, gözü de görmediğine kiminin eline bastı, kiminin dizine bastı, bin bir çile ile çıktık abdesti aldırdık bu sefer içeri girmek mümkün olmayınca; “toh keşke çıkmasaydık, abdestim vardı da nurun ala nur olsun, bir tazeleyelim istedim” demiş!..(11) Tabi bu tip insanlar, sünneti yerine getireyim derken, o incittiği insanların hukukuna tecavüz edip, haram işlediklerinin bilincinde olmuyorlar.
Seçimin yakın olduğu, propagandaların gırla gittiği bir dönemde Karadeniz dağlarının o sarp yokuşlarında temiz kalpli ihtiyar Temel dede su kabını doldurmuş, hanesine doğru yokuşu tırmanarak, bin bir zahmetle gitmektedir. Arkasından yetişenler olmuş, ona iyilik olsun diye, su kabını taşıyıvermişler. Evine gelince temel dede kabını almış ve çeşitli dualardan sonra; “evlâdım siz kimsiniz, buralarda hizmet ne?” diye sormuş. Onlar biz falan partinin elamanlarıyız, seçim propagandası yapmak için falan yere gidiyoruz deyince dede; o partinin dine karşı tutumunu, iktidar dönemlerinde bu millete yaptıkları zulüm ve eziyetlerini iyi bildiği için: “Toh hay yavrum ben bu suyla abdest alacaktım” demiş.
Nasrettin Hoca’ya oğlu; “baba abdest alırken ne tarafa döneyim” demiş, Hoca; “ceketin ne tarafta ise o tarafa dön” buyurmuş!..
Dipnotlar:
1-TÜBİTAK, Bilim ve Teknik Dergisi, Mart 2007, sayı 472, s. 13.
2-Ebû Dâvûd, Taharet 10; Tirmizî, Libas 16.
3-Müslim, Tahâret 1; Tirmizî, Edeb 41.
4-Tirmizî, Et’ıme 39, Ebû Dâvûd, Et’ıme 11.
5-Tirmizî, Et'ıme, 48 (1861); Ebû Dâvud, Et’ıme 54 (3852).
6-Müslim, 56 (261); Ebû Dâvud, Tahâret 29 (53).
7-El-Câmiüs Sağîr 435.
8-Eva de Vitray, “Hz. Mevlânâ ve Sema”, T.C. Kültür Bakanlığı İl Kültür
Müdürlüğü Yay. Konya. s. 65.
9-Mustafa Armağan, “Abdülhâmid’in Kurtlarla Dansı-1”, Timaş Yay. İst.
2009, s. 15.
10-Alptekin Müderrisoğlu, “Sakarya Meydan Muharebesi Günlüğü”, Kastaş
Yay. İst. 2004, s. 381.
11-M. Ertuğrul Düzdağ, “Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar-3”, Kaynak Yay. 2007,
İst. s. 176.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.