GÖRDÜKLERİMİ YAZDIM
19 Aralık 2022, Pazartesi 01:00CUMARTESİ, akşam saatleri ve gün batmak üzere.
Güneş az sonra gri bulutların arasında kaybolacak ve yeryüzü karanlıklara gömülecek.
Gün bitecek, akşam başlayacak her günün sonunda olduğu gibi.
Nişantaşı Mahallesi o gün, o saatlerde bir başka mahalle olmuş. Caddeleri, sokakları normal bir güne göre daha da kalabalık. Farklı işler yapan dükkanlar müşteriden geçilmiyor. Hafta sonu olduğundan falan sanılmasın, o gün daha bir başka gün olmalıydı.
Nalçacı Caddesinin üzerinde bulunan Sille Kavşağı araç ve yaya trafiğinden geçilecek gibi değil.
Az ilerideki Numune Hastanesinin önündeki cadde de öyle.
Esas yoğunluğu babası, Beş Yol Kavşağı’ndaydı.
Beş Yol bir baştan öbür başa, araç ve insan seli karşısında teslim bayrağını çoktan çekmişti.
Yüzlerce araç ve her yaştan kadınlı/erkekli binlerce insan hareket halindeydi.
Güneş gri bulutların arasına harbiden saklanırken, şehrin ışıkları da yanmaya başlamıştı artık.
Atatürk Kız Lisesi’nin önü, mahşeri cinsten kalabalık.
Kalabalıklar arasında okulun binası kaybolmuştu sanki.
Karşı tarafta Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilerek hizmete açılan Osmanlı’nın sön dönem eserlerinden Taş Binaya büyük bir merak ve hayranlık içinde bakan insanlar.
Taş Bina iyi bir restorasyon çalışmasının en görkemli hali ile ortada. Orijinalliği bozulmadan cadde cepheden girişi verilen bina bölgeye hatta şehre değişik bir hava getirmiş. Mekan olarak tam bir seyirlik. İşlevsellik açısından da şehre faydalı olmalı.
Bilinen en eski adıyla Teksas Otobüs Duraklarının önü.
Adım atacak alan yok. İtiş, kakış yürüyebiliyor insanlar. Hafta sonu, akşam saatleri, iş ya da okul çıkışı olduğundan falan değil bu örneksiz yoğunluğun sebebi. O gün, bir başka gün.
Sonra Alaeddin Caddesi.
İş Bankası ile Valilik Binası arasındaki yaklaşık bin adımlık yol, çok uluslu milletler yoluydu o gün, akşamın arifesinde. Uluslararası bir mitingde bir an önce yer kapabilmek için koşuşturuyordu insanlar.
Şerafettin Camii’nin önü olağanüstü günlerinden birisini daha yaşıyordu.
Araçlar kaldırımlarda.
Araçlar meydanlarda.
O biçim doluydu her yer ve yapacak bir şeyde yoktu zaten.
Valilik Binasının önünde çok sayda makam aracı. Belli ki ziyaretler var vilayete.
Sarraflar Yer Altı Çarşısının üstü kalabalık.
Mevlana Müzesine giden yol, insan seline teslim.
Tüm yerlerde çay ocakları, yeme/içme mekanları, pastaneler, restoranlar tıklım tıklım. Bu mekanlardan bazılarına girebilmek için kapının önünde kuyruk oluşturan insanlar.
Mevlana Müzesinin önü, Sultan Selim Camii civarı zirvenin zirvesi.
Akşam ezanı okunuyor.
Camiye koşuyor insanlar.
Caminin içinde yer bulamayanlar, caminin önünde yer buluyor kendisine.
Derin bir huşu ve teslimiyet içinde herkes.
Dev bir beton kütlesi olan Mevlana Çarşısı’nın yerine yapılan çarşı duruyor karşıda. Burası görülmeye değer bir çarşı olmuş gerçekten. Taş Bina nasıl ki gidilip, görülmeye değerse bu çarşıda gidilip görülmeye değer.
CUMARTESİ günüydü.
O gün bir başka gündü.
Şeb-i Arus’tu.
Dünya, Konya’ydı o gün.
Organizasyon da başarılıydı.
Vilayet ve belediyeler bu başarılı organizasyonun mimarlarıydı.
Her haliyle fevkalade denilebilecek günler yaşatıldı şehre.
Ticaret, turizm, tanıtım, ikili ve çoklu ilişkiler bakımından da müstesna günler yaşandı.
Bu günlerin sonuncusu Cumartesi, görenlerin uyanmak istemeyeceği bir rüya gibiydi.
13 bin adımda gördüklerimizi yazdık.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.