Görüntü ve Gürültü Kirliliği (1)
23 Ekim 2019, Çarşamba 10:27Yüce Dinimiz bu hususta da duyarlıdır. Göze hoş görünmeyen şeyleri Peygamberimiz yasaklamıştır. Kılık ve kıyafeti düzgün olmayanları tenkit etmiş, kendisi bu hususta çok titiz davranmıştır. Süt çağında iken vefat eden oğlu İbrahim konduğu kabirde az bir delik kalmış, kapatılmasını emretmiş, oradakiler;
“Ne zararı var Ya Rasûlâllah. Nasıl olsa toprağın içine defnettik” dediklerinde;“Doğru ama göze hoş gelmiyor.”(1) buyurmuştur.
Yüksek perdeden seslerle başkalarını rahatsız etmek dinimizde yasaklanmıştır.(2) Sevgili Peygamberimiz; “Gerçek mümin; elinden ve dilinden başkalarının zarar görmediği kimsedir.”(3) buyurarak ölçüyü koymuştur. Düğünlerde, derneklerde, uyuyan çocukları, gönlü hüzünlü olan hastaları ve ihtiyarları, ibadet eden müminleri, yoldan gelip uyuması gereken komşuları, şoförleri, sabah işe gidecek olan insanları düşünmeden müzik setlerini kurup iki üç gün sabahlara kadar en yüksek perdeden müzik çalmak, meskun mahallerde ne şekilde olursa olsun etrafı rahatsız etmek, ne insanlığa ne de Müslümanlığa yakışan bir hareket değildir.
Bir düğün veya sünnet düğününde yüzlerce arabayı arka arkaya dizip, trafikte kırmızı yeşil tanımadan, itfaiye, ambulans vb. araçlara bile yol vermeden ve hep birden yüzlerce düdük öttürmek suretiyle insanları rahatsız etmek de yine geri kalmış memleketlerin âdetindendir.
Peygamber Efendimizin şu hadisleri de konuyla ilgili çok çarpıcı misaller: “Cebrail bana komşu haklarıyla ilgili o kadar çok şey söyledi ki, komşuyu komşuya varis yapacak zannettim”(4)
Bir gün bir mecliste; “Vallahi mümin olamaz, Vallahi mümin olamaz, Vallahi mümin olamaz” buyurur, arkadaşları “kim mümin olamaz ya Resûlallah” deyince; “şerrinden komşusu emin olmayan kişi”(5) “Allah’a ve ahiret gününe inanan kişi, komşusuna eziyet etmesin”(6) buyurur.
Pakistan’ın millî şairi Muhammed İkbâl, Avrupa devlet- lerinde verdiği konferanslarında şöyle dermiş: “İslâm’ı bugünkü Müslümanlara bakarak tanımaya çalışmayın. Gerçek İslâm’ı Kur’an’dan ve kitaplardan öğrenin. Aksi takdirde yanlış kanaate varırsınız. Çünkü Gerçek İslâm’la bugünkü Müslümanların fazlaca bir alâkası yok...”
Bir gün çölden birkaç kişi gelip Peygamber Efendimizle görüşmek isterler. Bu insanlar kötü niyetli olmamakla beraber şehir görmemiş, nezaket ve edepten bîhaber, kaba tavırlarıyla Efendimizin kapısı önünde bağırarak onu dışarıya çağırmaya başlayınca Cenâb-ı Allah hemen, bu durumu hoş görmeyip tenkit eden Hucurât Sûresini göndermiş ve şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Allah’ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz (sevaplarınız) boşa gider.
Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah’ın, gönüllerini takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
(Ey Muhammed!) Odaların arkasından sana bağıranların çoğu aklı ermeyen kimselerdir.(7) Onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”(8)
Seçim propagandalarında veya bir siyasinin bir yere gelmesi söz konusu olduğu zaman yapılan duyurularda bile nasıl haddi aştığımız, beyinleri tırmalayan o anonslarla nasıl duyuru yapıldığını düşündüğümüzde ve yukarıdaki ayet meallerini tefekkür ettiğimizde, Şair Muhammed İkbal’in günümüz Müslümanları hakkındaki değerlendirmesi, hiçte mübalağalı değildir.
Biz geçmişte dünyanın efendisi olduğumuz dönemlerde böyle değildik. Böyle olsak zaten Allah o şerefi ve onuru lütfetmezdi. Birbirinin hak ve hukukuna riayet etmeyene Allah rahmet nazarıyla bakmaz ve o insanlara huzur ve emniyet vermez. O dönemlerden de birkaç misal verelim ki, içimizde aslını inkâr eden haramzadelerin bazılarının dediği gibi dedelerimizin cahil ve kaba saba insanlar olmayıp, nasıl medeni, nazik, kibar kişiler olduklarını hem de düşmanlarının yazdıkları itiraflardan öğrenelim:
İngiliz diplomatı Lord Paul Ricault, uzun yıllar Osmanlı ülkesinde kalmış, dilimizi öğrenmiş, büyükelçiliğe kadar yükselmiş, Osmanlı tarihi üzerine birinci dereceden kaynak sayılabilecek bir eser yazmıştır. Bu eserinde, kendisinin de içinde bulunduğu Osmanlı ordusunun Uyvar Seferini şöyle anlatır:
“...Orduda düzen tek kelime ile harika. Fikrimce bu düzen içki yasağı ile sağlanmaktadır. Ordugâhta içki içmenin cezası idamdır. İçki yasağı Türk askerini itaatli, uyanık ve kanaatkâr yapmıştır. Ordugâhta gürültü, münakaşa, yüksek sesle konuşma duymak mümkün değildir. Bizim ordularımızdaki şamatadan eser yoktur.
Dipnotlar:
1-Abdurrahman Azzam, “Rasûl-i Ekrem’in Örnek Ahlâkı”, Terceme Hayrettin Karaman, İst. 1978. s. 53.
2-Hucurat Sûresi, 2.
3-Ahmet b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 54.
4-Buhârî, Edeb 28.
5-Buhârî, Edeb 29.
6-Buhârî, Edeb 31.
7-Uyeyne İbn Husâyn ve Akra’ İbn Hâbis, Temimoğulları’ndan yetmiş kişilik bir heyetle birlikte Hz. Peygamber’in istirahatta bulunduğu odaların arkasına gelerek, bir öğle vaktinde, “Ey Muhammed! Yanımıza gel” diye seslenmişlerdi. Âyette onların bu kaba davranışı kınanmaktadır.
8-Hucurat Sûresi 1-5.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.