Görüntü ve Gürültü Kirliliği (2)
25 Ekim 2019, Cuma 09:00Seçim propagandalarında veya bir siyasinin bir yere gelmesi söz konusu olduğu zaman yapılan duyurularda bile nasıl haddi aştığımız, beyinleri tırmalayan o anonslarla nasıl duyuru yapıldığını düşündüğümüzde ve yukarıdaki ayet meallerini tefekkür ettiğimizde, Şair Muhammed İkbal’in günümüz Müslümanları hakkındaki değerlendirmesi, hiçte mübalağalı değildir.
Biz geçmişte dünyanın efendisi olduğumuz dönemlerde böyle değildik. Böyle olsak zaten Allah o şerefi ve onuru lütfetmezdi. Birbirinin hak ve hukukuna riayet etmeyene Allah rahmet nazarıyla bakmaz ve o insanlara huzur ve emniyet vermez. O dönemlerden de birkaç misal verelim ki, içimizde aslını inkâr eden haramzadelerin bazılarının dediği gibi dedelerimizin cahil ve kaba saba insanlar olmayıp, nasıl medeni, nazik, kibar kişiler olduklarını hem de düşmanlarının yazdıkları itiraflardan öğrenelim:
İngiliz diplomatı Lord Paul Ricault, uzun yıllar Osmanlı ülkesinde kalmış, dilimizi öğrenmiş, büyükelçiliğe kadar yükselmiş, Osmanlı tarihi üzerine birinci dereceden kaynak sayılabilecek bir eser yazmıştır. Bu eserinde, kendisinin de içinde bulunduğu Osmanlı ordusunun Uyvar Seferini şöyle anlatır:
“...Orduda düzen tek kelime ile harika. Fikrimce bu düzen içki yasağı ile sağlanmaktadır. Ordugâhta içki içmenin cezası idamdır. İçki yasağı Türk askerini itaatli, uyanık ve kanaatkâr yapmıştır. Ordugâhta gürültü, münakaşa, yüksek sesle konuşma duymak mümkün değildir. Bizim ordularımızdaki şamatadan eser yoktur.
Hiçbir ülkenin halkı Türk ordusu geçerken en küçük endişe duymaz. Ordu geçtiği yerde her şeyi peşin para ile satın alır. Bizde olduğu gibi ordugâh; kızlarına sataşıldığı, malları yağma edildiği için şikâyete gelen anne ve babalarla dolmaz. Zira böyle şeyler olmaz. Bu düzen Türk ordusunu muzaffer kılmış ve İmparatorluklarını muntazam şekilde büyütmüştür.
Türk ordugâhı çok temizdir. En küçük çöp görülmez. Her çadırın yanına ihtiyaç için çukurlar kazılır ve ordu hareket ederken, çukurlar toprakla örtülür. Türk ordugâhı kadar temiz hiçbir şehir görmedim...”(1)
Yine Kanuni döneminde uzun müddet memleketimizde kalan ve dönüşte eserler yazan Busbergc; Türkiye’yi Böyle Gördüm isimli kitabında şöyle diyor: “…Bizim karargâhları bilenler buna kolay kolay inanmazlar. Her tarafta derin bir sessizlik vardı. Ne bir kavga, ne tartışma, ne de sarhoşluktan ileri gelen yüksek sesler. Herhangi bir kaba davranış, şiddet ve zorbalık katiyen yoktu. Ayrıca her yer tertemizdi. Ortalıkta tek bir çöp ve pislik görülmüyordu.”(2)
Topkapı Sarayında özellikle bayram törenlerinde 5 bin kişinin toplandığını, fakat 5 kişi varmış gibi hiç gürültünün olmadığını, gevezeliğin bilinmediğini,(3) Sefere giderken de aynı düzen ve disiplinin hâkim olduğunu yine Batılı seyyahlar hayranlıkla dile getirirler.(4)
Halen hayatta olduğu için ismini vermeyeceğim, şivesi, jest ve mimikleri ile tipik Karadenizli bir hocamız Çanakkale’de müftü iken, birisi gelip olmayacak bir istekte bulunuyor, müspet cevap alamayınca makamda terbiyesizlik ediyor, müftü bey de gerekeni söyleyip kovuyor. Adam mahkemeye veriyor ve hâkim müftü bey’e; “sen bu zata şöyle şöyle demişsin, hakaret etmişsin, doğru mu?” deyince müftü bey; “hâşâ hâkim bey, asla hâkim bey, ben temedüm, zorla tedürttü” demiş.
Şimdi öyle bir millet haline geldik ki, fıkrada olduğu gibi, sen yapmasan bile zorla gürültü yaptırıyorlar, temesen bile tedürtüyorlar. Mesela; adam kırmızı ışıkta lütfen duruyor ama yerinde değil, yaya geçidi üstünde. Tabii ki trafik lambasının yeşil yandığını göremeyecek bir yerde, yeşil yanıyor o hâlâ dalgasında, arkasında ki vatandaş da hemen kornaya basıyor, daha doğrusu zorla bastırıyorlar. Bazı kardeşlerimizi de böyle zorlamaya falan gerek kalmıyor, kırmızıda beklerken o zaten elini kaldırıp hazırlanıyor, sarı yanar yanmaz kornaya basıyor, öyle bir saniye falan geçmesine gerek yok!.. Hâlbuki Avrupa, Japonya, Tayvan gibi memleketlerde, çok mecbur kalınmazsa, korna çalmak çok ayıp ve geri zekâlılığın belirtisi kabul ediliyor, ayrıca para cezası da vardır.
Dipnotlar:
1-Y. Öztuna, “Tarih Sohbetleri”, Ötüken Yay. İst. 1988, s. 142.
2-Ogier Gihiselin dö Busbecq, “Türkiye’yi Böyle Gördüm” Hazırlayan; Aysel Kurutluoğlu, İst. Tarihsiz, Tercüman 1001 Temel Eser, s. 144.
3-John Freely, “Osmanlı Sarayı”, Çev. Ayşegül Çetin, Remzi Kitabevi, İst. 2000, s. 57, 96.
4-Ricaut, a. g. e. s. 317.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.