GURUR-KİBİR
26 Ekim 2016, Çarşamba 08:30Hz. Mevlânâ: “Kibir bele bağlanan bir taş gibidir. Onunla ne uçulur, ne yüzülür” demiştir. Gurur ve kibir, Allah ve Resûlünün sıfatlarından değil, şeytanın huy ve hasletlerindendir. Allah’ın ve Resûlünün emir ve nehiylerine rağmen gurur ve kibir illetinden kurtulamayanların akıbetinin de şeytan gibi olacağı bize bildiriliyor. Bu hususa bazı örnekler:
Ordusuna gururlanıp: “gök yere inse mızraklarımızla tutarız” diyen Macar Kralı Sigmund un Niğbolu Meydan Muharebesinde, Osmanlı ordusu karşısında hezimete uğrayıp kahrolmuştur.([1])
Yine kalabalık Rus ordularına güvenen ve yukarıdaki sözün aynısını söyleyen Rus Çarı Nikola, komünist ihtilalde ailesi ile beraber kurşuna dizilmiştir.([2])
Genç ve gururlu Selçuklu Sultanı Gayaseddin Keyhüsrev de, Kösedağ savaşında saf saf dizilen ordularını görünce gururlanmış, kibirlenmiş ve yukarıdaki sözlere benzer sözler söylemiş ama, Moğol Kumandan Bayçu Noyan karşısında büyük bir hezimet yaşamıştır.([3])
Titanic’in kaptanı Smith: “Bu gemiyi tanrı bile batıramaz” demişti.([4]) Fakat ilk seferinde ve bütün dünyaya ibret olacak bir batışla batmış, denizin dibini boylamıştır.
Osmanlı Sultanlarından Yıldırım Bayezid biraz gururlu ve celâlli bir padişah imiş. Malum Ankara Savaşında Timur’a yenilmiş, bir kafesin içinde Akşehire kadar götürülmüş, orada vefat etmiştir.
Bu gidiş esnasında belki sırtında gömleği bile olmayan bir çobanın koyunlarını yayarken kaval çaldığını görünce: “Çal çoban çal, ne mutlu sana, sanki benim gibi evlâtların bâğı, memleketin zayi mi oldu” dediği rivayet edilir. Birkaç saat önce dünyanın en güçlü ordularının başında ve dünyayı titreten birinin, birkaç saat sonra bir çobanın haline imrenmesi, gıpta etmesi gerçekten ibretli bir olay.([5])
Onun için atalar: “Ne oldum demeyeceksin, ne olacağım diye düşüneceksin” demişler.
Bu olaylardan ibret almış olacaklar ki; Osmanlı sultanları Cuma selamlıklarında veya sabah içtimalarında askerlere “mağrur olma sultanım, senden büyük Allah var” diye bağırtırlarmış.([6])
Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi dönüşündeki uygulaması bu hususa çok ibretli bir misaldir: Yavuz Suriye’yi fethetmiş, Şam’da kışlamış, Kudüse uğramış ve Mecid-i Aksa’da namaz kılmış, Sina Çölünü geçmiş, Mısır’ı fethetmiş, Kutsal Emanetleri ve Hilâfet unvanını da alarak iki seneye yakın bir zaman sonra İstanbul’a dönmüştür. Şehrin yakınına kuşluk vakti geldikleri halde girmeyip, akşam giriş emri vermiş, sebebini soranlara da: “Allah’ın nusrat ve yardımı ile birçok zaferler kazandık, topraklar aldık, İstanbul halkı sahile toplanır, tezahürat yaparda belki nefsime gurur gelir, her şey mahvolur, onun için gece kimsenin görmediği bir zamanda girelim” demiştir. Tuvalet açılışı yapmaya gelirken bile, büyük depdebe ve tantana ile gelen siyasilerimizin felsefesi ile, o günkü idarecilerin anlayışı ne kadar farklıdır. İşte Osmanlıyı Osmanlı yapan bu mizaç ve karakter idi. Yavuz’un oğlu olan, hem dünyayı idare eden hem de; “Muhıbbî” mahlasıyla son derece güzel şiirler yazan Kanuni Sultan Süleyman’ın şu beyti ne kadar güzel:
Sakın aldanma cihâna olmasın sende gurûr
Ne kadar devlet bulursan kendüzini eyle mûr
“Sakın cihanın mevkisine, makamına ve saltanatına aldanma. Bu hususlarda ne kadar yükselirsen yüksel, yine de kendini karınca gibi aşağıda gör, gururlanma”
Bu hususta söylenmiş güzel sözlerden birkaç tanesini arz edip, makâlemizi bitirelim:
Âhir yine hâk olur bu tenler
Bilmem niye kibr eder edenler
Abdullah Vassaf
Çeşm-i insaf kadar kamile mizan olmaz
Kişi noksanını bilmek kadar irfan olmaz
Hiç kimseye hor bakma
İncitme gönül yıkma
Sen nefsine yan çıkma
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler
İbrahim Hakkı Hazretleri
Dipnotlar:
1- Reşat Ekrem Koçu, “YENİÇERİLER”, Doğan Kitap Yay. İst. 2004, s. 26.
2- “Son Söz Ans.” 62.
3- Ahmet Efe, “Sahib Ata”,Konya Valiliği Kültür ve Turizm Müd.Yay. Konya 2003, s.13.
4- İbrahim Refik, “Hadiselerin İbret Dili”, Albatros Yayınları, İstanbul 7. Baskı, s. 133.
5- Hammer, a. g. e. c. 2, s. 344, Tarih ve Medeniyet Dergisi, sayı: 23, s. 22.
6- Mrs. Max Müller, (Bu bayanın kocası bir İngiliz Milletvekilidir. Kocasıyla birlikte İngilterenin İstanbul sefaretinde görevli oğullarını 1893 yılında ziyarete gelmişler ve müşahedelerini yazmıştır.)“İstanbul’dan Mektuplar” Tercüman 1001 Temel Eser, İst.1978, s. 45.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.