GÜVEN DUYGUSU VE SAMİMİYET
01 Mart 2017, Çarşamba 06:53Güven duygusu ve samimiyet eksikliği insanları ne çok birbirinden uzaklaştırıyor. Herkes değerlerin kaybolduğundan şikâyetçi ama değişmek içinde adım atan yok.Sözümüze ya da davranışımıza ya uygun davranmıyoruz ya da sözümüz özümüze uygun değil. Yani bir şeyler var yanlış giden, daha doğrusu hayatımızda nedense hiç üstümüze almak istemediğimiz yanlışların farkına varmaya fevkimiz yok.Yani hepimiz gerçek manada doğrucu muyuz? Bakın öyle olduğu içindir ki kimse ayranım ekşi diyemiyor. Hâlbuki her daim birçok işimizde davranışımızda sosyal ilişkilerimiz de çoğu kez yanlış üzerine yanlış yapıyoruz. Fakat diyemiyoruz ki” Evet ya dostum ben burada şunu yanlış yaptım, yapmasaydım daha iyi olurdu, diyemiyoruz. Sürekli karşı tarafa hasmane geliştirilen bir tutum ve bizi yaşanmaz hale getiren, bizzat kendimizden kaynaklanan, ürettiğimiz daha doğrusu eserimiz olan manevi problem ve hastalıklar. Bunların teşhisi var tedavisi de. Teslimiyet ama gönülden. Teslimiyet ama içimizden gelerek, tüm benliğimiz ve davranışlarımızla bunu içimize sindirerek.Ne yazık ki günümüz çalkantıları insanın kafasını karıştırdığı gibi güven duygusunu yitirmemize de sebebiyet vermekte ve insanlar arasında lazım olan kardeşlik, dostluk gibi kavramlar sürekli mesafeler aralığın da olumsuz seyirde devam etmektedir. Oysa toplanacağımız gideceğimiz hesap vereceğimiz bir mahşer olduğunu niye unutuyoruz?Bugün niye toplumda herkes birbiriyle geçimsiz, kavgalı ve bunalımlı bir hale geliyor? Neden çözüm konusunda insanlar, sistem, yönetim ve bu konuda insani vasıfları ön planla çıkartarak aynı ülkenin evlatları olduğumuzu ve hoşgörülü bir yapılanma ve yaklaşım içerisinde hareket tarzı geliştirmemiz gerektiği konusunda hem fikir olamıyorlar? Hatta olmamak içinde direniyorlar. Ağrı dağının Konya’da olduğunu iddia edecek kadar, nefsimiz için ne çok direnir hale geldik. İlla benim dediğim olması mı gerekiyor diyeceğiz. Niçin inatta kararlıyız? Oysa biz bir İslam kardeşliğine vakıf bir medeniyetin sözde savunucuları ve üyeleriyiz. Lakin yaptığımız davranışlar ise tam bir gayri medeni ilişkiler yumağı sergiliyor.Hadi biz kendi adıma cahiliz. Aklımız bazı şeylere ermiyor. Ya Âlim diye bildiklerimiz, ya onların toplumsal bunalımı giderme konusunda gösteremedikleri hassasiyetler nerede kaldı? Yüce Rabbim” benden en çok âlimler korkar buyuruyor, dün okudum fatır süresinde. Nedense âlimler birer zalim olmuş ne hakkı anlatacak kadar hakikat bilgisine vakıf ne de halkın yanında olacak kadar halka yakın. Bunlar neyin nesi? Neyin alameti? Biz nerden nereye nasıl geldik? Nasıl bir toplumduk, şimdiki halimiz bize ne anlatıyor?Tahammülsüzlüğün girdabı insanları savurduğu gibi hiç savrulmam yerimde sabitim/sağlamım diyenlerde ayaklarını kontrol etmeye başladı.Rabbim bizlere basiret ve akıl versin. Doğru yoldan ayırmasın.” Vicdanları sızlamayan insan kadar tehlikelisi yoktur” diyorum.Bunun sonucunda her şeyimizi bilhassa insani değerlerimizi tamamen kaybetmekte var. Hz. Peygamber ve Hz.Ebubekir kutlu yolun iki yolcusu. Hicret esnasında gösterdikleri teslimiyet ve samimiyet. Bütün sıkıntılara Allah için gönülden göğüs germe ve her daim Müslümanların yanında olup dertleriyle ilgilenme.Hz.Ebubekir efendimiz malını mülkünü bütün varlığını İslam’a teslim etti. Delimiydi? Hayır, sadece Allah dostu idi. Peygamberimizin sırdaşı yakın arkadaşı idi. Sıddıyk olmak kolay mı? Şimdiki alimlerimiz damda deve aramakla meşgul.Kimseye laf söyleyemiyorsun?.Herkesin kendi dediği doğru.Yahut ta bir şey paylaşmak istesen adam yerine konulmuyorsun,kale dahi alınmıyorsun.Belki de benden bıktı diyebilirsin.Ancak belki söylemek istedikleri vardır. Kafasına takıldığı yerler vardır. Neden onları düşünmüyoruz. Böyle de düşünüp empati kurmayı da deneyebiliriz. Belki de onun haklı tarafları daha fazladır, ne yazık ki böyle bir olgunluğa da sahip değiliz, ya da aceleciyiz. İllaki bizim işimiz olmalı diyoruz.O yüzden kendimde dâhil olmak üzere kendi çerçevemizin sınırlarını zorlamamaya, insanları rahatsız etmemeye, ayağımızı yorganımıza göre uzatmaya kendi çevremizdekilerle arkadaşlık kurmaya, kast sisteminin hala bu ülkede varlığını sürdürmeye devam ettiğini düşünerek uyumlu kişiliğimizi koruyalım. Varsın olsun bizden gitsin, varsın bizden olsun özveriler. İllaki bizim dediğimiz olacak diye bir şeyi dayatmayalım. Yeter ki yolumuz Allah’ın yolu üzeri olsun. Tagor’a bağımlılık gösterenler biraz da İslam’ın Yüce değerlerine sahip çıksalar ve Şahı Güneşe odaklansınlar. Diyebilelim ki;” Seni anlıyorum. Bana cevap vermesen de seni senin kadar anlatacak cümleler kuramasam da seni anlıyorum çünkü seni, senin kadar anlayacak bir yüreğim var”. Diyebilmeliyiz. Ölçüyü kaçırıp kıskançlık krizine girmektense kendi ölçümüzün merkezinde insanca yaşamak ve faydalı üretken olmak daha akıllıcadır. Tek başına da olsan, hayatın sana bakışında öz güven duygusunu yitirmemek lazım. Ne yazık ki, böyle desem de bazı şeyleri kendimde aşmakta bazen zorlanıyor, çaresiz kalabiliyorum. Bu konuda eksikliğim olduğunu biliyorum. Yanlışımı, yaptığım hatalarımı söylemekte bir beis görmüyorum. Ben yazdığım yazılarda ve çoğu kez anlattığım kendi hikâyem de, yazdığım kendi hayatıma özgü dillendirdiğim şiirlerde, daima özgün ve kendim olmayı yeğledim. Anlattıklarım ve yazdıklarım hayatımın anlarıdır. Beni on kişi okusa da bir kişi anlasa bu benim için kâfidir. Tıpkı Üstadın “benim tabutumu dört imanlı taşısın dediği gibi” benim için aslolan keyfiyettir.İnsanımızı üzmeyelim. Tartışmamız yıkıcı değil, yapıcı ve bize yol gösterici olsun. Devlet erkânımız dâhil, birbiriyle uyumlu, vatandaşımız birbirini anlayan seven toplumlardan kurulsun. Kalben değer verdiğim kişileri başım da taşırım. Yeter ki bunu hissedeyim. Bazıları beni anlamasa da olur. Fark etmez. Dostluk köprüsünü kuranlar inançlardır. Samimiyet ve güvenirliliktir.”Üzülsen de, üzme”diyebilseydik keşke. Ah! Ama bunu yapamıyoruz. Sorun burada zaten. Üzmek için elimizden geleni yapıyoruz. Allah’ın rahmeti üzerimize olsun. Selamlar saygılar.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.