HAC - HACI
18 Eylül 2016, Pazar 11:05Arafattan sürülüp hemdem-i hüsran geliyor
Han-ı ihsan-ı şerifi yemiş içmiş amma
Gözü açtır herifin ni’mete küfran geliyor
Kâbe’ye gittiğine oldu peşiman, zemzem
İçmedi, neşe-i konyak ile sekrân geliyor
Atmayıp bâr-ı günahı orada artırdı
Vizr ü isyanını, âzâde-i gufran geliyor([1])
Hac, İslâm’ın beş şartından biridir. Şartlarına haiz olanların yapmaları gereken ve hakkıyla yapıldığı takdirde -kul hakları hariç- geçmiş günahları affettireceği, Allah ve Resülü tarafından bildirilen bir ibadettir.
Fakat halkımız arasında yanlış bir kanaat oluşmuş, teşbihte hata olmasın, hâşâ Hıristiyanların günah çıkarmaları gibi, belli bir yaşa kadar ne yaparsan yap, sonra git Hac’da dök gel, ondan sonra da biraz dikkat et, işin tamam. Bu çok yanlış bir anlayış, çünkü buradaki af; hukukullaha ait günahlara mütealliktir, kul haklarını; tövbe, şehitlik, hac…hiçbir şey affettirmez. Ancak hak sahibi ile helalleşmek affettirir.
Kul haklarına ve Haccın kurallarına dikkat etmeden, eski dönemlerde develerle, bin bir çile ve meşakkatle gidip gelenler için ecdadımız; “deveyi yağır etti, parayı gâvur etti” demişler ki, çok doğru bir tespit. Şairlerde bu hususa dikkat çekmişler, gerçek Haccın; gönlü beytullah telâkki edilen kul haklarına (tabi bunun içine hayvan hakları da girer) riayet ve gönüller kazanmakla olacağını dile getirmişlerdir:
Ben ne Mekke, ne de Kudüs bilirim;
Tanrı’yı gönülde takdis bilirim
Çok hacılar gördüm Kâbe’ye gitmiş;
Çok şeytan taşlamış iblis bilirim.
Şâir Eşref
Yılda bir kez hac olursa Kâbe’de ey hacegan
Gir gönüller Kâbe’sine nice bin haccullah var.
Lâ-edrî
Dervişlik baştadır, tacda değildir
Kızdırmak od’dadır sac’da değildir
Ararsan Mevla’yı kalbinde ara
Kudüs’te, Mekke’de Hac’da değildir
Yunus
Beyazid-i Bestamî hac dönüşü İran’ın Hemedan şehrine uğrar. Oradan bir çiçek tohumu alır ve memleketine doğru yola çıkar, epeyce yol aldıktan sonra tohumların içinde bir karınca görür; “bu karıncanın yuvası var, yavrusu var, eşi dostu ve akrabaları var” diye geri dönüp aldığı yere getirir. İşte hayvan haklarına bile Müslüman’ın bakış açısı bu olmalı.([2])
Adamın biri Hacca gideceğine yakın evlatlarını toplamış ve basit basit hatalarını sayarak; “falana şunu ödeyin, falan kişiye az bir borcumuz var verin…”gibi emirler vermeye başlayınca, oğlanlarından biri; “baba sen onları boş ver, büyüklere bak, hani atını arabasını gasp ettiğimiz, ekinini yaktığımız, koyunlarını kestiğimiz kişiler ne olacak?” deyince, adam; “onları helalleşmek pakler” demiş. Zihniyet bu olursa o hacdan bir şey anlaşılmaz. Gerçek huccacı tenzih ederek Hz. İbrahim üzerinden şöyle bir fıkra anlatılır:
Hz. İbrahim Kâbe’yi yaparken, etrafta taşları kesmiş, düzlemiş ve bir eşeğe yükleyip getirmiş. Eşek “İç Harem” denen yere gelince ayakları diremiş ve bir türlü içeri girmek istemiyor. Hz. İbrahim sorar; “bana neye eziyet ediyorsun, derdin ne, girsene içeri” deyince hayvan; “ben bu hal ve sıfatımla Allahın evine giremem” demiş, bunun üzerine İbrahim Peygamber; “gel yahu bizden sonra daha senden beter niceleri buraya gelip girecekler” demiş. Allah böyle Hac etmekten hepimizi korusun.
Çanakkale ve İstiklâl Harbi yıllarında büyük yararlıklar gösteren Cevat Paşa’yı Sultan Abdülhamit Han Hicaz’a tayin eder. Paşanın pek memnun olmadığını görünce sebebini sorar, O şöyle cevap verir; “Sultanım oralara kim gitmek istemez ama dönüşte herkes bana Hacı Cevat diyecekler. “Hacı Cevat, Hacı Cevat” derken adımız Hacivat’a dönüşmesin!” demiş.
Vaizlerden birisi kürsüde; “memleketimizde çok fakir fukara var, öksüz ve yetimler var. Hac bir defa farz, nafile hacca gidileceğini fakir gariplerin elinden tutulsa, ihtiyaçları giderilse, gönülleri hoş edilse… Allah bir değil birçok hac sevabı verir. Bakın Peygamberimiz bile kendi doğup büyüdüğü yer olduğu halde, bir defa hacca, bir defa da umreye gitti” deyince dinlemekte olan Temel, yavaş sesle mırıldanmış: “fazla tekva değilmiş”(!).
Dipnotlar:1- Yusuf Kamil Paşa, İmamzade Vehbi Efendinin hacdan dönüşü üzerine yazmıştır.
Hilmi Yücebaş, “Hiciv ve Mizah Edebiyatı Antolojisi”, L & M Yay. İst. 2004, s. 228.
2- Nezihe Araz, a. g. e. s. 431.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.