HAÇLILARDA OSMANLI KORKUSU (4)
13 Ağustos 2018, Pazartesi 07:40Türk kadırgalarında kürek mahkumu olarak çalışan esirleri papazlar, rahipler “siz düşmana yardım ediyorsunuz” diye kutsamazlar, yüzlerine bakmazlar ve günahlarını çıkarmazlarmış. Onlar; “biz kırbaç altında çalışıyoruz, başka çaremiz mi var?” dediklerinde de ölmeyi yeğleyip yinede Osmanlı hizmetinde çalışmamaları gerektiğini söylerlermiş.(1)
AB yani Birleşik Avrupa fikri de yine bu Osmanlı korkusu ve tehdidi neticesi çıkmıştır. Fâtih’in İtalya’ya (Otranto’ya) Gedik Ahmed Paşa komutasında asker çıkarmasından sonra Papalık Roma’yı terk etmiş, Fransa topraklarında Avignon’a taşınmış ve Avrupa’da birçok kale ve surlar bu olaydan sonra Osmanlı korkusundan dolayı yapılmış, İngiltere’de bile büyük korkular yaşanmıştır.(2)
Osmanlı ilerleyişi bir türlü durdurulamayınca, Avrupa tek çare olarak Osmanlıya karşı birleşme fikirleri 1607 târihinde Papalık ve Sully isimli devlet adamı tarafından dillendirilmiş ve bu fikir AB’ın nüvesini teşkil etmiş, Haçlı Seferlerinin devamını getirmek için faaliyete geçmişlerdir.(3)
Ortaçağda Avrupalının sosyal hayatına Türk korkusu hakimdi, bu fobi her doğan çocuğun emdiği sütle başlar, duyduğu ninnilerle devam eder, okullarda kronikleşir, kiliselerde Olgunlaşır, siyâsetteki başarının hattâ kariyer sâhibi olabilmenin birinci şartı Türk düşmanı olmak haline gelirdi. Hele hele misyoner okulları, bütün gaye ve hedefleri İslâm, özellikle de Türk (Osmanlı) düşmanı elemanlar yetiştirmek, Balkanlardaki din kardeşlerini Osmanlı idâresinden ve tahakkümünden kurtarmak, Osmanlıyı dünya siyâset sahnesinden bertaraf etmek…
Ünlü Fransız düşünürü Woltaire, Avrupa’daki teamüle uyarak, önce müthiş bir İslâm ve Osmanlı düşmanı olmuş, daha sonra yaptığı araştırmalar neticesi gerçeklere ulaştıktan sonra İslâm ve Osmanlı aleyhine yazılan ve söylenen iftira ve çarpıtmaların hakikat dışı olduğunu, Avrupalıların uydurduklarını(4) dile getirip şöyle demiştir:
"Milletlerin mal ve canlarıyla topyekûn pâdişahın kölesi sayıldığı iddia ediliyor. Böyle bir idâre kendiliğinden çökerdi. Türkler hür ve bağımsızdırlar. Aralarında hiçbir sınıf farkı yoktur. Sultanlar müstebit değildir.
Bütün târihçilerimiz, Türk imparatorluğunu istibdada dayanan bir devlet olarak göstermekle bizi çok aldatmışlardır... Sultanlar devlet işlerinde keyiflerine göre hareket edemezler. Vergileri artıramazlar ve hazinenin parasına dokunamazlar...Hiçbir Hıristiyan devleti kendi topraklarında Türklerin bir câmisi bulunmasına müsâade etmez. Oysa Türkler bütün Rumların kiliseleri olmasını hoş görürler.”(5)
Wolter gibi okuyan, araştıran ve gerçekleri itiraf edip Osmanlıya sıcak bakan, onlarla ilgili güzel sözler söyleyip yakınlık duyan tanınmış Avrupalıların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Munro Butler Johnstone, bunların isimlerini şöyle sıralar;
Ubicini, Eugene Pojade, David Urguhart, Charles Vells, Lamartine, Grand dö Nerval, Claude Ferrare, Blasce İbanez, Gamez Carille, Piyer Loti ve şöyle der: “Bize, Türklerin Avrupa’ya yerleşmiş barbarlar olduklarını bıkıp usanmadan anlattılar. En zâlim Türk düşmanları bile onları tanıdıktan sonra, aslında bu barbar dedikleri insanların son derece kibar ve vakur olduklarını itiraf ediyorlar.”(6)
Nâdirattan olan bu birkaç insanı bir kenara bırakırsak, Avrupalı üst düzey insanların, siyasîlerin ve Papalık mensuplarının nerdeyse tamamına yakını müfrit İslâm ve özellikle Osmanlı düşmanıdırlar. Bir İngiliz milletvekili olan Munro Butler böyle derken, yine İngiltere Başbakanlığı yapan William Ewart Gladstone (1809-1898) Türklerin geldikleri yere yani Altay Dağlarının arkasına sürülmesi gerektiğini söyleyen(7) ve Kur’an-ı Kerimi eline alıp Lortlar Kamarasında “Bu lanet kitap yok olmadıkça, Avrupa’ya barış gelemez” diyen bir İslâm ve Osmanlı düşmanıdır.(8)
2005 yılında Londra’da Kraliyet Müzesinde “Türkler bin yılın yolculuğu 600-1600” isimli sergiyi gezip, büyülenen Avrupalı devlet adamları ve basın mensupları “Bu sergideki zarif ve latif sanat eserlerini bize tanıtılan o barbar Türkler mi yapmışlar, AB’a girmeye çalışan Türkler bu Türkler mi?” diye birazda oto-kritik yaparak hayretle sormuşlardır.(9)
Târihçi Murphey’e göre Osmanlının gerilemesi, onların Avrupa’nın yeniliklerine kapalı kalmalarından, ilim ve irfandan yoksun olduklarından, yeni yapılan icat ve keşiflere karşı durduklarından değil, bilakis Avrupa’nın onlara her hususta bu dinî husumet yüzenden ambargo uygulayıp dışlamasından dolayıdır.(10)
Dipnotlar:
1- Michel Herbeer’in Anıları,“Osmanlıda Bir Köle”,Çev.Türkıs Noyan,Kitap Yay.İst.2003.s.201.
2- Geraud Poumaredez, a. g. e. s. 20, 23.
3- Halil İnalcık, “Söyleşiler ve Konuşmalar” Profil Yay. c. 1, İst. 2013, s. 320.
4- Mustafa Armağan, “Avrupa’nın 50 Büyük Yalanı”, Timaş Yay. İst. 2009, s. 259.
5- Woltaer, “Türkler Müslümanlar ve Ötekiler”, Çev. O. Yensev. Ank. 1969. s. 81, 88.
6- Munro Butler Johnstone, a. g. e. s. 5, 8, 23.
7- Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar-3”, M. Ertuğrul Düzdağ, Kaynak Yay. 2007, İst. s. 143.
8- Taha Niyazi Karaca, “Büyük Oyun”, Timaş Yay. İst. 2011, s. 302.
9- Sabah Gazetesi 20. 01. 2005.
10- Mustafa Armağan, “Osmanlı İnsanlığın Son Adası”, DA yayınları, İst. 2002, s. 191.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.