Haçlıların Kitap Hırsızlıkları (2)
31 Aralık 2020, Perşembe 09:041613 de Fas Sultanı Mulay Zeydan, Fas’ın güneyindeki Sus şehrine göçmek mecburiyetinde kalır. 4 bin el yazması kitabını taşıması için Fransız bir kaptanla anlaşır ve yükleme yapılır. Sultanın kendisinin gemiye binmesi biraz gecikince, kaptan gemideki eşyalar ve kitaplarla birlikte denize açılır. Denizde İspanyol korsanlar gemiye el kor ve paha biçilmez kitapları kralları ll. Philip’e gönderirler. Böylece bu nâdîde eserler Madrid’in El Eskoriyal sarayının kütüphânesine konur.(1)
Bu hususta öyle enteresan, mantık dışı olaylar oluyor ki; Bizim İstanbul’daki sahaflardan Dede Korkut yazmalarını, uyanık Avusturyalılar 126 kuruşa almışlar, Viyana Kütüphânesine koymuşlar, yıllar sonra bizimkiler uyanıp istinsah ettirmek yâni kopyalarını aldırmak isteyince, bizden 10 bin lira alarak yaptırmışlardır.(2)
Bir zamanlar İstanbul’da 100’den fazla, halka açık umûmi kütüphâne varmış (özel kütüphâneler hariç). Osmanlının son zamanlardaki ilme lâkaydiliğinden dolayı, Harf İnkılâbından sonra ise, işe yaramaz bir meta durumuna düşmesi sebebiyle bu kütüphâneler heder olmuş ve Cumhuriyet döneminde 16’ya inmiştir.(3) Bu husustaki yağmanın daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç misal arz ediyorum:
İrlandalı işadamı Alfred Chester Beatty, 20. Asrın ilk çeyreğinde Mısırdan ve Osmanlının hâkim olduğu coğrafyadan 3000 den fazla kitâbımemleketine aktarmıştır. Dr. Edward Pocecke Halep ve civarından aldığı 600 den fazla yazma eseri Avrupa’ya götürmüştür. 19. Asrın ikinci yarısında Prusyalı târihçi Aloys Sprenger (1813-1893) Ortadoğu ülkelerini dolaşıp 1000’in üzerinde Arapça Farsça yazma eseri toplayıp memleketine kaçırmıştır. Sultan ll. Abdülhamid’in özel kütüphânesi bile, tahttan indirilince yağmalanmış ve bu kitapların 288 tânesi ABD Mişigan Üniversitesi kütüphânesine, diğer birçoğu da Avrupa kütüphânelerine götürülmüştür. Bunların birçoğu ünik nüsha yâni dünyâda başka bir eşi ve benzeri olmayan yazma eserlerdir.
Gazzî (1853-1933) isimli bir Arap âlimi, son zamanlarda İslâm âlemindeki bu kitap yağmasını şu cümlelerle ifâde ediyor: “Nâdir kitaplarla dolu zengin kütüphânelere kitap hırsızları dadanmış ve değerli kitapları çalmışlardır. Çocukluğumuzdan beri yazma kitap tâcirlerinin Halep’e sık sık geldiklerini ve kütüphânelerden sandıklarla kitap aldıklarını görüyoruz. Bunun dışında seyyahlar ve tüccar müsteşrikler nefis yazma kitapları, çamuru hamurdan ayırt edemeyen aptallardan (câhil müslümanlardar) çok ucuz bir fiyata satın almışlardır.”(4) Tıpkı dünyânın en büyük elmaslarından olan Kaşıkçı Elmasını bulan kişinin bir kaşıkçıya götürüp 3 kaşığa değişmesi gibi!(5)
Avrupalı hem bu hırsızlığı, bu hâinliği yapıyor, hem de Müslümanları bir birine düşürmekten geri durmuyor. Yavuz Sultan Selim Mısır’ı fethedince Mukaddes Emânetleri İstanbul’a götürdü diye bugün bile Arapları bize karşı kışkırtıyorlar. Mukaddes Emânetler Mekke ve Medîne’de idi. Portekizliler Yemeni işgal etmişler, Mekke’ye 70 km. olan Cidde’ye kadar gelmişlerdir. Kutsal emânetleri koruyamayacaklarını anlayan Mekke Emiri, gönüllü olarak bunları sefer münâsebetiyle Mısır’da bulunan Yavuza göndermiştir.
Konumuzla ilgili yâni kitap ve kütüphâneyle ilgili de aynı iftirayı Osmanlı’ya atıyorlar; “Osmanlı o dönemde Arap âleminden birçok kitâbı, hatta vakıf kitapları alıp İstanbul’a götürdü” diyorlar. Kitap ve kütüphâneler konusunda otorite olan insanların yaptıkları incelemelerden sonra, bunun da yine bir Avrupa iftirası ve onlara kanan Arap fanatiklerinin uydurması olduğu ortaya çıkmıştır. Çünkü:
1-Dünyada vakıf husûsunda en hassas millet Osmanlıdır. Vakıf olan bir eseri asla yerinden oynatmazlar.
2-Böyle bir şey olsa, bugün Osmanlı diyârındaki kütüphânelerde “Vakıf” mühürlü kitapların olması gerekir. Birkaç kitâbın dışında böyle bir şey yok. O birkaç kitapta kıymetini bilmeyen Araplar tarafından getirilip sahaflarda satılmıştır. Çünkü son dönemlerde bilhassa Araplar arasında “kendi yazarlarının tabiriyle çamuru-hamurdan ayırt edecek” feraset yok olmuş, en kıymetli yazma eserleri, bakkallara çitlek, çekirdek sarmaları için bile kâğıdın kıt olduğu zamanlarda, çok ucuz fiyata sattıkları bir vakıadır. Son zamanlarda hem bizde, hem de İslâm âleminde ilim ayağa düştüğü için, kütüphâne görevlilerine yeterli maaş verilememiş, onlarda beklemeleri, sâhip olmaları gereken, kendilerine emânet edilen vakıf kitapları, bu kıymetli hazîneleri, “Altının kıymetini sarraf bilir” atasözünde olduğu gibi, kıymetini de bilmedikleri, takdir edemedikleri için, yok pahasına, öldüm fiyatına Batılı fırsatçılara satmışlardır.(6)
Dipnotlar:
1- İbrâhim Kalın, “Ben, Öteki ve Ötesi”, İnsan Yay. 2018 14. Baskı, İst. s. 268.
2- Nureddin Rüştü Büngül, “Eski Eserler Ansiklopedisi”, Tercüman 1001 Temel Eser, Târihsiz, 1. Cilt, s. 168.
3- İ. Hakkı Konyalı, “Yok Edilen Târihimiz”, Derin Târih Derg. 63. Sayı hediyesi. s. 37.
4- İsmail E. Erünsal, “Osmanlı Kültür Târihinin Bilinmeyenleri”, s. 61.
5- 1669 da Kaşıkçı elmasını birisi Eğrikapı mezbelesinde bulmuş ve bir kaşıkçıya giderek üç kaşığa değişmiş. Kuyumcunun biri kaşıkçıdan on akçeye satın almış. Bir başka kuyumcu görünce sus payı istemiş, aralarında kavga çıkmış, iş karakola intikal etmiş, sonra da saraya intikal etmiştir. A. Ragıp Akyavaş, “Asitane-1” TDV Yay. Ank. 2004, s. 220.
6- İsmail E. Erünsal, “Osmanlı Kültür Târihinin Bilinmeyenleri”, s. 60.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.