Hamamlar (2)
31 Ocak 2020, Cuma 09:07Umumi hamamlarda Müslim-gayrimüslim, zengin-fakir hiçbir ayırım yapılmadığını şu misalden de anlayabiliriz ki; Mevlânâ hazretleri böyle bir hamamda kendisine yer açması için tellağın bir insanı kenara ittiğini görünce, çok üzülmüş, gerekli ikazı yapmış ve o hamamdan yıkanmadan çıkmıştır. (1)
Grelot adındaki bir seyyahın “Relation Nouvelle d’un Voyage Kostantinople” isimli eserinde şöyle yazıldığı nakledilir:
“Dünyanın bütün milletleri içinde temizliğe İslâm cemiyetleri içinde Osmanlı Türkleri kadar riayet eden tek bir millet yoktur. Bütün bu Müslüman milletler nezâfeti (temizliği) bir ana düstur hâline getirmişler ve daha doğrusu dinlerinin esası şekline sokmuşlardır. İşte bundan dolayı bütün vücutlarını yıkayabilmek üzere birçok hamamlar yaptırmak mecburiyetinde kalmışlardır. Türkiye’nin belli başlı şehirlerinin hepsinde pek çok hamam vardır. Bunların birçokları Roma İmparatorlarının ılıcalarından hiç de aşağı değildir.
Bu hamamlara Türkler gibi, Hıristiyanlarla Yahudiler de dâhil olmak üzere, her türlü insan kabul edilir. Çünkü bunlar umûmun menfaati ve herkesin temizliği ile sıhhati için yapılmıştır. Öyle zannediyorum ki, bu çeşit hamamlar, bütün şarklıların çeşit çeşit hastalıklara bizim kadar ma’ruz kalmamalarının en mühim sebebidir.
Umumi hamam ve helâlar çok temizdir. Çünkü bunları kirletmemeye herkes itina ettikten ve bilhassa “Meydancı” denilen temizlikçi de haftada en az bir defa Perşembe günleri temizledikten başka, umûmi helâların her hücresinde temizlik için mütemadiyen akan bir çeşme ve hiç olmazsa istenildiği zaman açılan bir musluk vardır.
Burada şunu itiraf etmeliyim ki o kadar zaruri bir ihtiyaç olduğu halde bütün Avrupa’da ve bilhassa temizliğin başlıca ziynet olarak muhafazası gereken büyük şehirlerde bizim için öyle bir kolaylık ve rahatlıktan eser yoktur. Bizim bütün şehirlerimizde dâimi bir hal olan ve halkı sıkan vaziyete Şark’ta katiyen tesadüf edilmez. Oralarda mabetlerin dış duvarlarına, hürmetle yaklaşılması gerekir ve insan pislikleriyle kirletilmez.
Türkler Avrupa’da ekseriyetle tesadüf edildiği gibi insanların yemek yedikleri veyahut yıkanıp temizlendikten sonra tekrar yiyecekleri kaplarda köpeklerin yemesine müsaade etmezler. Frenklerin bu hali sık sık caiz görmelerinden dolayı onlardan “Köpekler” diye bahsederler. Çünkü Avrupa’da çok kere sofraya köpeklerin de kullanmış oldukları kaplarla yemek getirilir. ”(2)
M. De Thevenot şöyle demektedir: “Türkler çok yaşarlar ve az hasta olurlar. Bizim memleketlerdeki böbrek hastalıkları ve daha bir sürü tehlikeli hastalıkların hiç birini bilmezler. Öyle zannediyorum ki, Türklerin bu mükemmel sıhhatlerinin başlıca sebeplerinden biri de sık sık hamama gitmeleri ve yiyip içmedeki itidalleridir. Çünkü Türkler az yemek yerler. Hıristiyanlar gibi karma karışık şeyler yemezler. Umumiyet itibariyle içki âlemleri yapmazlar ve dâima idman yaparlar. ”(3)
Avcı Sultan Mehmet zamanında İngiltere’nin İstanbul sefareti kâtipliği yapan ve büyük bir Türk düşmanı olan Ricaut’un “Histoire de L’etat Present de L’Empire” isimli eserinde şöyle denmektedir:
“Türkler yaşayış tarzlarının harici manzarası itibariyle hakikaten çok temizdirler. Gerek yıkanmaları gerek dinen zorunlu oldukları diğer görevlerinin yerine getirilmesi itibariyle, iptilâ derecesinde intizam perverdirler. Yıkandıkları su ile manevi kirlerinin de akıp gideceğine inanırlar. ”(4)
Selçuklu ve Osmanlı kervansaraylarında bile tam teşekküllü hamamlar vardır. Yoldan gelen yorgun, terli, üstü başı tozlu insanların yıkanıp temizlenip rahat edebilmesi için yapılan bu hamamları gören bir Arap seyyahı duygularını şöyle dile getirir:
“Hanın içinde yaza mahsus eyvanlar ve kışa mahsus odalar ve hayvanlar için ahırlar vardır ki, insan bunların keyfiyetini tasvirden acizdir. Yani bir insan yaz ve kış orada otursa her mevsime mahsus şeyleri bulabilir, derununda hamam, hastane ve lazım olan ilaçlar, sair mefruşat ve eşya vardır, konuğa ve hayvanına Allah rızası için yemek verilir.”(5)
Eski İstanbul hamamlarından birinin kitabesinde şöyle yazıyormuş:
Tıynetin nâ pak ise, hayr umma sen germabeden
Önce tathir-i kalb et, sonda tathir-i beden
Yani: Kötü huylu, bozuk karakterli, kirli duygulu negatif bir kimse isen, hamamdan bir şey bekleme, temizlik istiyorsan evvela kalbini ve duygularını temizle, sonra gel hamamda bedenini temizle.
Demek ki kişilerin mutlu, cemiyetlerin huzurlu, milletlerin müreffeh olabilmeleri için beden temizliğinden önce duygu temizliği gelmektedir. İkisi de önemlidir ama gönül temizliğinin önceliği vardır.
Dipnotlar:
1- Mevlâna Celâledin-i Rûmî, “Makaleler”, Konya Büyükşehir Belediyesi
Yay. Konya 2005. s. 112.
2- Ahmet Gürkan, a.g.e, s. 207.
3- Ahmet Gürkan, a.g.e, s. 205.
4- Ahmet Gürkan, a.g.e, s. 205.
5- Nevzat Kösoğlu, a. g. e. s. 102.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.