Hamamlar (4)
05 Şubat 2020, Çarşamba 09:18Eski İstanbul hamamlarından birinin kitabesinde şöyle yazıyormuş:
Tıynetin nâ pak ise, hayr umma sen germabeden
Önce tathir-i kalb et, sonda tathir-i beden
Yani: Kötü huylu, bozuk karakterli, kirli duygulu negatif bir kimse isen, hamamdan bir şey bekleme, temizlik istiyorsan evvela kalbini ve duygularını temizle, sonra gel hamamda bedenini temizle.
Demek ki kişilerin mutlu, cemiyetlerin huzurlu, milletlerin müreffeh olabilmeleri için beden temizliğinden önce duygu temizliği gelmektedir. İkisi de önemlidir ama gönül temizliğinin önceliği vardır.
George William Frederick Howard, Türk Sularında Seyahat 1853 isimli eserinde dedelerimizin temizlik yönünü şöyle övüyor:
“Türk hamamında bir çeşit kızgın mermer (göbektaşı) üzerinde yatılıyor. Hamam sık sık kullanılırsa çok etkili bir tedavi aracıdır. Bizler derimizi okşar gibi yıkanmakla temizlendiğimizi sanıyoruz. Türkler ise gerçek temizlik örneği kişilerdir…”(1)
Corneille le Bruyn adındaki seyyah ise ecdadımızı şöyle tarif etmektedir: “Türkler, umumiyet itibariyle boylu poslu, güzel yapılı adamlardır. Hıristiyan Avrupa’nın tek bir şehrinde bile bütün Osmanlı İmparatorluğundan daha çok sakat ve biçimsiz adama rast gelinir. Fazla olarak Türkler güçlü kuvvetli oldukları için pek çok yaşarlar. Herhalde bunun en tabi sebebi gayet sıhhî ve iyi gıdalar kullanmalarında ve mideyi bozmak suretiyle ciğerlere, kalbe ve dimağa ekseriya zarar veren lezzetli ve çeşitli yemeklere ehemmiyet vermemelerinde aramalıdır. İşte bundan dolayı Türkler nadiren hasta olurlar. Bizlerin daima tutulduğumuz taş, kum, damla ve saire gibi hastalıklar onlarda hemen hemen hiç görülmez. Bu sıhhî vaziyetlerini bir taraftan yiyip içmedeki kanaatkârlıklarına bir taraftan da ifrata kaçmamak şartıyla hamamda yıkanıp temizlenme adetlerine borçludurlar.”(2)
Sultan Abdülaziz 1867 yılında çıktığı Avrupa seyahatinde Londra’ya gelişi vesilesiyle, Londra’nın asilzadelerinden eski diplomat, milletvekili ve gazeteci David Urguhart, Osmanlı devletinin Roma Büyükelçisi Rüstem Bey’e, Sultan’a arz edilmek üzere şöyle bir mektup takdim eder:
Mektubun sadeleştirilmiş hali:
“Saadetli Efendim Hazretleri,
Temizliğin nasıl yapıldığı konusunda pek nasibi olmayan, fen bilimlerinin dışındaki diğer alanlarda da nasipsiz olan Avrupalılara temizliği öğretmek gayesiyle Londra’da yaptırmış olduğum Türk hamamını, yüce Sultan’ın beraberinde bulunan muhterem heyete Londra’da kaldıkları sürece tahsis etmiş olduğumu bildirmenizi rica ederim. Bu zatların Avrupa’ya faydalar bahşedecek olan temizliğin faziletlerini göstermek için sözü edilen hamama ilgi göstereceklerini ümit ederim. ”(3)
Sultan Abdülaziz bu Avrupa seyahatine çıkacağında, temizlik hususunda o dönemde bile gayet mülevves olan Avrupalıların sularının nezafetine güvenmediği için, içeceği ve abdest alacağı suları İstanbul’dan götürmüştür.(4) Şimdi ise yapılan araştırmaya göre dünyada en fazla sabun tüketen (kişi başına 40 kalıp) İngilizlerdir.
Şurası da çok önemli ki; dedelerimiz temizliğe ve hamamlara bu denli önem verip, dünyayı kendine imrendirecek bu nezafeti icra ederken edep ve terbiyeyi de elden bırakmamış, yukarıda zikredildiği üzere, Romalılar gibi bu hamamları işret ve menhiyat yerleri yapmamışlardır. Şair bu hususta şöyle diyor:
Halvet-i hamama girdim diye sakın terk etme edep
Gözlüdür kûşeler, gözler seni her köşeden
Yani: Hamama girdim diye, bazı edepsizlerin yaptığı gibi, anadan üryan soyunmak veya pervasız tavırlarla ahlak sınırlarını zorlamak doğru olmaz. Her köşenin gözü vardır ve her köşeden gözleyenler olur.
Diğer tarihi eserlerimizde, miraslarımızda, emanetlerimizde olduğu gibi, dedelerimizin bu mirasına da sahip çıkamamışız, sadece nezafet mekânları olmakla kalmayıp, sanat ve estetik değeri de olan hamamlarımızı koruyup nesillerimize intikal ettirememişiz.
Özellikle vakıfların 1926 yılında haksız ve hukuksuz bir şekilde devletleştirilmesinden sonra hamamlar satılmış, yıkılmış, yerine başka binalar yapılmış, depo, ahır, mahzen gibi gayesi dışında kullanılıp tahrip edilmiş, bundan dolayı bugün ayakta kalanlar çok az sayıdadır. Prof. Dr. Beynun Akyavaş bu dede miraslarımıza gösterdiğimiz hoyratlıktan dolayı sitem ediyor ve Batılıların Le Sultan Manifique-Muhteşem Süleyman dedikleri Kanuninin tek eşi Haseki Hürrem Sultanın Mimar Sinan’a yaptırdığı ve sanat şaheseri olan hamamının bile uzun yıllar Devlet Matbaasının deposu olarak bir zaman da belediyenin benzin deposu olarak kullanılıp heder edildiğini yazar. (5)
Dipnotlar:
1-George William Frederick Howard, “Türk Sularında Seyahat (1853)”,
Tercüman 1001 Temel Eser, İst. 1978, s. 22.
2-Ahmet Gürkan, a.g.e, s. 208.
3-Hüseyin Çelik,“Temizlik Doğudan Gelir”,Diyanet Vakfı Yay.Ank.1995,s.
7;T.Kakınç,“Çok Çok Acayip Dünya” Altın Kitaplar Yay. İst. 1996, s.56.
4-M. Armağan, “Osmanlı’nın Mahrem Tarihi”, Timaş Yay. İst.2011 ,s. 206.
5-Beynun Akyavaş, a. g. e. s. 91.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.