Hamamlar (5)
07 Şubat 2020, Cuma 09:02Şurası da çok önemli ki; dedelerimiz temizliğe ve hamamlara bu denli önem verip, dünyayı kendine imrendirecek bu nezafeti icra ederken edep ve terbiyeyi de elden bırakmamış, yukarıda zikredildiği üzere, Romalılar gibi bu hamamları işret ve menhiyat yerleri yapmamışlardır. Şair bu hususta şöyle diyor:
Halvet-i hamama girdim diye sakın terk etme edep
Gözlüdür kûşeler, gözler seni her köşeden
Yani: Hamama girdim diye, bazı edepsizlerin yaptığı gibi, anadan üryan soyunmak veya pervasız tavırlarla ahlak sınırlarını zorlamak doğru olmaz. Her köşenin gözü vardır ve her köşeden gözleyenler olur.
Diğer tarihi eserlerimizde, miraslarımızda, emanetlerimizde olduğu gibi, dedelerimizin bu mirasına da sahip çıkamamışız, sadece nezafet mekânları olmakla kalmayıp, sanat ve estetik değeri de olan hamamlarımızı koruyup nesillerimize intikal ettirememişiz.
Özellikle vakıfların 1926 yılında haksız ve hukuksuz bir şekilde devletleştirilmesinden sonra hamamlar satılmış, yıkılmış, yerine başka binalar yapılmış, depo, ahır, mahzen gibi gayesi dışında kullanılıp tahrip edilmiş, bundan dolayı bugün ayakta kalanlar çok az sayıdadır. Prof. Dr. Beynun Akyavaş bu dede miraslarımıza gösterdiğimiz hoyratlıktan dolayı sitem ediyor ve Batılıların Le Sultan Manifique-Muhteşem Süleyman dedikleri Kanuninin tek eşi Haseki Hürrem Sultanın Mimar Sinan’a yaptırdığı ve sanat şaheseri olan hamamının bile uzun yıllar Devlet Matbaasının deposu olarak bir zaman da belediyenin benzin deposu olarak kullanılıp heder edildiğini yazar. (1)
Bu konuyu bir hamam latifesi anlatarak bitirelim: Vaktiyle Bursa’da Birinci Sultan Murat Hüdavendigâr (1360-1389) zamanında çok fakir ama çok mutlu bir karı-koca varmış. Erkek eskicilik yapıyor, kadın ev işlerini deruhte ediyor ve gül gibi geçinip gidiyorlarmış. Bir gün hanım hamama gider, yıkanır, çıkışta elbiselerini soyunduğu yerde bulamayınca görevli kadına sorar o “senden sonra müneccimbaşının(2) hanımı geldi, yanında nedimeleri de vardı. Senin elbiseleri buradan kaldırıp başka yere nakletmek mecburiyetinde kaldık” deyince eskicinin hanımı; “demek beni fakir, elbiseleri değersiz, böyle zenginlerin soyunduğu yerde bunlar yakışmaz diye küçümsediniz, şimdi rağbet güzel ile zengine kabilinden, benim çamaşırlarımı başka bir yere attınız öylemi? Yazıklar olsun size, bunun hesabını ben size sorarım…” gibi tehditlerle hamamdan ayrılır.
Eskici akşam eve gelince görür ki, hanım hiç eski hanım değil, kızmış, köpürmüş, üzülmüş, çatacak yer arıyor ve nihayet çatıyor şöyle diyor: “Herif bugün şöyle şöyle oldu, bu benim çok ağırıma gitti, ben bunu kaldıramam, bunun intikamını almazsam bu hakaret beni öldürür, ne yap yap sende müneccim ol, eğer bu dediğimi yapmazsan, kırk yıllık kocam demem vallah billâh seni terk eder giderim, tek başına bu kulübede kalırsın…” Eskici; “hanım müneccimlik ilim, irfan gerektirir, her isteyen müneccim olamaz, etme eyleme” dediyse de, mümkün değil cahil kadına anlatamamış ve onun gazabını söndürmek için “peki müneccim olayım” demekten başka çare bulamamış.
Bu sözden sonra kadın devamlı baskı ve tazyik yapınca eskici, bilâveled olup oğlu, kızı, eşi, dostu olmadığını düşünür ve hanımda giderse, dünya yüzünde yapayalnız kalmaktan korkup, bütün azaları titrer ve mecbur kalır bir küçük masa, sandalye, yazı takımı ve “Müneccim” levhası ile bir kavşak noktasına tezgâhı kurar ve “Ya Rabbi, durumum sana malum. Ne olur bu fakir, aciz ve yalnız kulunu daha da yalnız bırakma, yüzümü kara çıkarma, zor durumda kalan bu kuluna nusrat ve yardımını esirgeme” gibi içten ve samimi birçok dualar eder.
İlk müşteri olarak zengin bir kadın gelir ve “çok kıymetli elmas taşlı yüzüğünün kaybolduğunu, bunu kimin çaldığını” bulmasını ister. Eskici baba çok iyi niyetli bir insan olduğu için hemen kadının bu hırsızlık fikrine katılmaz ve kadını bu suizandan uzaklaştırmak için şöyle der: “senin yüzüğün çalınmış değil, bir hayvan yutmuş olabilir” Kadın büyük bir heyecanla; “doğru nasılda aklıma gelmedi, geçen gün hamur kardım, elimi yıkayacağımda hamur bulaşıklı yüzüğü çıkarıp çeşme başına koymuştum, hindilerde orada dolaşıyorlardı, onlardan biri yutmuş olabilir” der eve gelip hizmetçilere hindileri kestirip kursaklarını yoklatmaya başlar, gerçekten üçüncü hindide yüzük bulunur. Bunun üzerine zenginler ve bürokratlar arasında müthiş bir velvele kopar, kadın bu olayı duyurmadık yer bırakmaz, sağır sultana bile ulaştırır.
Dipnotlar:
1-Beynun Akyavaş, a. g. e. s. 91.
2-Yıldız ilmiyle uğraşan kişi, astronom. Eskiden yıldızların insanlar üzerinde
etkileri oldğuna inanılır ve bu ilimle uğraşanlar muteber kişi kabul edilirdi.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.