Hânedan Mensuplarının Çektikleri Sıkıntılar (2)
27 Eylül 2017, Çarşamba 07:36Sultan Vahdeddin’in gidişinden sonra saltanat kaldırılmış, yalnız Hilâfet kalmış fakat kısa bir müddet sonra 1924 yılında Hilâfette kaldırılmış ve son Halîfe Abdülmecid Efendi apar topar sürülmüş, büyük bir çile ve meşakkatle Rumeli Trenine bindirilmiş, bu esnada orada görevli Mûsevî bir vatandaş büyük bir tazim ve ihtiramla halîfenin elini öpmüş; “Osmanlının dedelerime yaptıklarını aslâ unutmayız” demiştir.
Devlet yetkilileri, Halîfe ve akrabalarına 10 gün içinde elinizdeki malları çıkaramazsanız el koyacağız derler. Bu kısa zamanda Türklerden bu nadide eserleri para bulup da alan olmadığı için, zengin Yahûdi tüccarları İstanbul’a akmış ve çok nadide eserleri öldüm parasına satın almışlardır.
Hânedan mensuplarının en büyük kâbusu küffar diyârına defnedilmektir. Türk hükümetlerinden hiçbir talepleri olmamış ve “bizim naşımızı vatan topraklarına gömdürürseniz, çektiğimiz çileler bize bal ile yağ gibi gelecek, sâdece bunu bize çok görmeyin” diye defaatle müracaatlarına rağmen bu talepleri yerine getirilmemiş, ölüleri bile yurda sokulmamış ve maalesef korktukları başlarına gelmiş, birçoğu Haç işaretli mezarların arasına defnedilmişlerdir.
Meselâ: Son Halîfe Abdülmecid Efendi 20 sene Paris’te sürgün hayatı yaşamış, ölünce ölüsünü Türkiye kabul etmemiş, belki ilerde kabul ederler umuduyla cenazesi 10 yıl toprağa gömülmeden tahnit edilip bekletilmiş, fakat müspet bir netice çıkmayınca, sürgünden 30 yıl sonra Medîne’de Vehhabi adetlerince Cennetül Bakı Mezarlığına defnedilmiştir.(1) Vehhabi adetlerinde mezar üstüne hece taşı veya herhangi bir işaret, alamet konması yasak olduğu için bugün kabri bile kaybolmuş, yeri bilinmemektedir.
Profesör İhsan Süreyya Sırma 1960’lı yıllarda Paris’te doktora yaparken rastladığı bir insan onu Halîfenin kâtibine götürür, görüşürler ve Son Halîfe Abdülmecid’le ilgili bilgiler alırlar, o zat şöyle der: “Halîfenin son arzusu İstanbul’a defnedilmek idi, İsmet Paşaya 3-4 defa müracaat edildiği halde kabul etmedi. Bu sebeple mecburen Vehhabi usulüne göre, Medîne’ye defnedildi.”(2)
Halîfe Abdülmecid Efendinin kızı Mediha Sultanın torunlarından Fethi Sami yurt dışına kovuluşlarından 57 yıl sonra 1974 yılında çıkan aftan yararlanıp Türkiye’ye dönebilir. Kardeşi Bahaddin Sami 80 yaşında İngiliz hükümetinin kendisine sağladığı Londra’daki bir huzur evinde vefat eder.
Bunların Türkiye’den gemiyle ayrılmaları esnasında büyük anneanneleri yarı yolda vefat eder ve denize defnederler, yani denize atarlar. Bu aileden Hatice ve Kamuran Hanım sultanlar “biz ancak Türk talibimiz olursa evleniriz” derler ve bu da mümkün olmayınca ölünceye kadar hiç evlenmezler. Hatice Hanım İngiliz hükümetinin kimsesizler için sağladığı küçük bir odada yaşarken “bu gâvur illerinde yaşamaktan bıktım artık” der ve 5. Kattan atlar, canına kıyar.
Fethi Sami ve Bahaddin Sami Beyler son 40 yıllarını İngiltere de geçirdikleri ve İngiliz pasaportu almaları mümkün olduğu halde, onurlarından dolayı minnet edip almamışlar, “Haymatlos” yani vatansızlar pasaportu taşımışlardır.(3)
Sultan 2. Abdülhamid’in oğlu Şehzâde Abdürrahim Efendi ölmüş, karısı Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Kemâleddin Sami Paşa ile evlenmiş, bu kadının Şehzâdeden olma kızı Türkiye’de yasaklı olduğu ve Elçiliklerde Türkiye toprağı kabul edildiği için, bu çocuk Berlin Elçiliğimize alınmamış ve annesi ile otel odalarında buluşmak mecburiyetinde kalmıştır.(4)
Sultan Abdülhamid, kızı Naime Sultanı Pilevne kahramanı Gâzi Osman Paşa’nın iki oğlundan Kemâleddin paşaya, Zekiye Sultanı da diğer oğlu Nurettin Paşa’ya verir ve evlendirir. Hânedanı ihraç kanunu çıkınca; “karılarınızı boşayın burada kalın siz büyük bir askerin oğlanlarısınız” demişler ama onlar aslâ böyle bir şeyi kabul etmemişler.
Gâzi Osman Paşa’nın oğlu pâdişah damadı olan Nurettin Paşa sürülmeden önce müşirdir yani mareşaldir. Karısını boşamayıp sürüldüğü için 1953’te Fransa’da bir Ermeni ailesine âit küçük bir otelde, yokluk içinde can vermiştir. Diğer damat Kemâleddin Paşa ile Naime Sultan İstanbul’dan kovulduklarında 25 yaşlarında bir Çerkez kızıyla evli Cahit isimli bir oğlanları vardır. Bunlar Fransa’ya giderler, orada Bülent diye bir oğlanları olur. Osman Paşa’nın erkek tarafından gelen tek torunu Bülent, annesi saltanata dayandığı için sürgünde büyümüş, o zamanki Fransız kanunlarına göre Fransa’da doğan çocukların bir imside Fransız olması mecburiyeti olduğu için bir de Henry eklemişler ve Bülend Henry Türkiye’ye sokulmamış, bir Fransız şövalyesi olmuş ve ancak 62 yaşında Türkiye’ye girebilmiştir.
Dipnotlar:
1-Manavoğlu Nevres Bey,“Son Halîfenin Dramı”,Derin Târih Derg.2013,17.Sayının hediyesi s.6.
2-Derin Târih Dergisi, Ağustos 2013, sayı 17, s. 4.
3-Târih ve Düşünce Dergisi Ekim 2003, sayı 43 s. 31.
4-Murat Bardakçı, “Son Osmanlılar”, İnkılâp Yay. İst. 2008, s. 129.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.