Harf Devrimi, Osmanlıca-Türkçe-3
30 Kasım -1, Pazartesi 00:00Yapılan bir araştırmada en iyi 530 otelimizin 500 tanesinin ismi yabancı çıktı. Türkiye’de yayımlanan 100 dergiden 70’inin ismi yabancı. Modern bir caddeye çıkılınca burasının Türk diyarı olduğundan insanın şüphesi uyanıyor bir Avrupa şehrinde gezdiğini zannediyor. Dükkân, tezgâh ve iş yerlerinin % 90’dan fazlasında yabancı isim var.
AB topluğunun içinde oldukları halde birçok birliktelikleri bulunduğu halde Avrupa’da yabancı bir dilde isim vermek, levha asmak en ayıp şey kabul ediliyor ve görmek nadirattandır. Belçika’da bir vatandaşımız “Sultan Kebap” levhalı bir dükkân açıyor, halk “Bu Belçika dilinden değil” diye tepki gösteriyor.([1])
15. Yüzyılın meşhur Türk Şairi Ali Şir Nevâî (1441-1501) . “Hiç ordum olmadığı halde Çin sınırına kadar bir çok yerleri divanlarım ile fethettim” dermiş. Bütün Türk illerinin birleşmesini ister, bunu da Türkçenin evrensel bir dil olması sayesinde olacağına inanır, arzu edermiş.([2]) Ama dilimize ve dinimize uzanan eller bunu mümkün kılmadığını da bir misalden öğrenelim:
Abdi İpekçiye bir Azerbaycan gezisi esnasında, prezidyum başkanı İskenderov “Dilinizi berbat ettiniz. Her Allahın günü yeni bir kelime icat ediyorsunuz. Ne lüzum var buna? Ben eskiden Türkiye’den gelen bir gazeteyi okuyup anlardım, şimdi hiçbir şey anlamıyorum” diye rahatsızlığını dile getirmiştir.([3])
İşin en garip tarafı da; Güneş Dil Teorisi safsatasını ortaya atan, Cumhuriyet aydınlarına yol gösteren, Harf Devriminin temelini atan ve bütün dünyanın bize gülmesine, bizimle alay etmesine vesile olan, “Öztürkçe” ucubesinin çıkmasına sebep olan kişi Avusturyalı bir Yahudi’dir.([4])
İkinci Dünya Savaşı esnasında İngiltere’nin meşhur Başbakanı Çörçil: “Ben çocuklardan ancak anadilini bilmeyenlerin dövülmesine taraftarım” demiştir. Avrupalılar dil konusu üzerinde çok hassaslar. Bugün bir İngiliz genci, asırlarca önce yazılan Şekpir’i, bir Alman genci Goethe’yi rahatlıkla okuyup anlayabiliyor. Ama biz yukarıdaki Profesöründe dile getirdiği gibi, 40-50 sene önce yazılan eserlerimizi anlayamıyoruz ve kaç defa sadeleştirmeye mecbur kalıyoruz.
Günümüz tarihçilerinden Bernard Lewis: “Batı ülkelerinde bir lise öğrencisi, eski metinleri okur ve anlar. Siz Türkler bir harf devrimi yaptınız, eski metinler, kütüphanelerde kaldı.”([5]) demiştir.
Men yühün yeshüli’l-hevanü aleyhi
Mâli cürhin bimeyyitin ilâmu
Arap edip ve mütefekkirlerinden Yahya Hakkı Bey, Ali Ulvi Kurucu Beyinde hazır bulunduğu bir mecliste, yukarıdaki beytin açıklaması esnasında şöyle der: “Bakın bu beyti meşhur Arap Şairlerinden Mütenebbi bin sene önce yazmış ama biz Araplar bugün rahatlıkla anlayıp izah edebiliyoruz. Ama Türk milleti 50 sene önce yazılanları anlamayacak hale getirildi.”([6])
Sahhaf ve bir tarikatında şeyhi olan Hacı Muzaffer Ozak; “Harf devriminden sonra evlerde kitap bulundurmak kobra yılanı bulundurmaktan daha tehlikeli oldu.” demiştir. Gerçekten Almanlar, Japonlar sanayi devrimi yapıp yükselip yücelirken, biz harf devrimi yapmış, evlerinde Arapça ve Osmanlıca kitap değil, dedelerinden kalma bir mektup veya tapu senedi bulunduran kişileri yıllarca İstiklal Mahkemelerinde süründürmüş, birçoğunu da ağır cezalara çarptırmışız.
Mustafa Kemal vefat edince sandukasının içine manevi kızı eski Osmanlıcayla yazılmış bir kağıt koymak ister ama Osmanlıca diye koydurmazlar.([7])
Günümüz yazarlarından Mustafa Armağan okuyacak Osmanlıca kitap bulamadığı için Bursa’da kabir taşlarındaki Osmanlıcaları okumak mecburiyetinde kaldığını yazmaktadır.([8]) (Devamı var).
Dipnotlar:
1- Yavuz Bülent Bâkiler, “Sözün Doğrusu-2”, Türk Edebiyatı Vakfı Yay. İst. 2006, s. 101.
2- İskender Pala, “Efsane Güzeller”, Kapı Yay. İst. 2004, s. 72.
3- İbrahim Refik, “Tarih Şuuruna Doğru-4”, Albatros Yay. İst. 2004, s. 144.
4- Yavuz Bülent Bâkıler, “Gidenlerin Ardından”,Türk Edebiyatı Vakfı Yay. İst.2006, s.121,190.
5- Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, “Bir Zamanlar İstanbul”, Tercüman 1001 Temel Eser, Hazırlayan Niyası Ahmet Banoğlu, s. 8.
6- Ali Ulvi Kurucu, “Gecelerin Gündüzü”, Marifet Yay. Yayına Hazırlayan M. Ertuğrul Düzdağ, 4. Baskı, İst. 2002, s. 230.
7- A. Ragıp Akyavaş, “Üstad-ı Hayat-1”, TDV Yay, Ankara 2005, c, 1, s. 411.
8- Mustafa Armağan, “Geri Gel Ey Osmanlı”, Ufuk Kitap, İst. 2007, s. 223.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.