Hastaneler (4)
01 Ekim 2021, Cuma 09:04Tekrar tekrar yazıyoruz ki, okuyucularımızın zihninde perçinlensin; Batıda özellikle akıl ve ruh hastalarının ruhuna şeytan girmiş diye, değil tedâvi, akıl almaz işkencelere tabi tutulup, neticede diri diri yakıldığı veya toprağa gömüldüğü dönemlerde, İslâm âleminde ve Osmanlı’da bu tip hastalar, Bimarhânelerde lüks ve konfor içinde müzik, su ve kuş sesleri dinletilerek tedavi edilmiştir.
Müzikle tedavi İbn-i Sinâ, Râzî, Farâbî,(1) Kindî gibi Müslüman âlimlerle başlamış, Selçuklular döneminde gelişmiş, Osmanlı’da zirveye ulaşmıştır. Arşivlerde yapılan araştırmalar, Osmanlı’da 20 akıl hastasının bulunduğu bir Bimarhâne’de 150 personelin hizmet verdiği tespit edilmiştir.(2) Müzikle tedavi yöntemini en fazla uygulayan medeniyetler Selçuklu ve Osmanlı’dır. Ancak müzikle tedavi yöntemi Osmanlılar döneminde zirveye ulaşır. Başta Edirne olmak üzere Kayseri, Sivas, Amasya, Manisa ve Bursa’da müzikle tedavi merkezleri kurulmuştur. Özellikle Sultan ll. Bayezid’in 1488 yılında Edirne’de yaptırdığı, akıl hastalarına hizmet veren Darüşşifasında yapılan mûsıkî ile tedavi, dillere destan bir uygulamadır.(3) Osmanlı temiz ve nezih mûsıkînin insan ruhu ve bedeni üzerindeki etkisini bildiği için, ulema ve fetva makamları, nefsânî arzuları tahrik etmeyen, şehevî duyguları galeyana getirmeyen mûsıkîyi caiz görmüş, güfteci ve besteci şeyhülislâmlar çıkmış,(4) hatta Mevleviler aynı yerde hem çeşitli enstrümanlarla âyin yapmışlar hem de ibadet etmişlerdir.
Şöyle de bir nükte anlatılır: Cuma vaazı yapan bir hocaya birisi gelip; “hocam biricik eşeğimi kaybettim, bir ilân ediverir misin?” deyince hoca; “cemat-ı müslimin, içinizde mûsıkîden hiç zevk almayan, hiç etkilenmeyen var mı?” der. Birisi “ben varım” deyince hoca eşeğini kaybedene; “al hemşerim bunu götür kullan” der.
Gazali İhyasında şöyle der: “Güzel ses; söz anlamayan sabiyi, yaratılış itibarıyla budala olan deveyi bile etkiler ki; bu sâyede ağlayan çocuk susar uyur, deve, sırtındaki ağır yükün hafiflediğini hisseder. Uzak mesâfelere yorulmadan katlanır. Duyduğu sevinçten âdeta mest olur”(5)
Ali Ulvi Kurucu rahmetli de bu hususta şöyle enteresan bir olay anlatır: “Deve kervanları çölde giderken, kervancılar; develer zevkle gitsinler, yorulduklarını bilmesinler diye şarkılar şiirler kasideler okuturlar, bunları okuyanlara da “Hâdî” derlermiş. Bâzen develer kendilerini bu na’melerin zevkine, ritmine kaptırıp günlerce dinlenmeden yürürler, yük taşırlar ve bâzen de çatlar ölürlermiş.”(6)
Walter Shevets diye müzik otoritesi bir kişi şöyle demiştir: “Dünyada iki tane klasik mûsikî var. Biri Klasik Batı Mûsıkîsi, biri de klasik Türk mûsıkîsi”(7)
İlim, fen, teknik ve tıp otoriteleri bugün kesin olarak ispatlamışlar ki, temiz ve nezih müziğin insan ruhuna ve bedenine olumlu tesirleri vardır. Hele ecdâdımızın insan ruhuna hitap eden, gönülleri ferahlatan, bedenleri rahatlatan sanat müziğinde hangi makamların hangi hastalıklara iyi geldiği, etkili olduğu bile ispatlanmıştır.
Uzmanlar şöyle diyor: Düşük frekanslı ses dalgaları ihtiva eden kuş, su ve rüzgâr, uyku esnasındaki insanın beyin dalgalarına yakın dalgalar ürettiğinden insanı dinlendirici tesirlere sâhiptir. Bu sebeple duyguları incelten ve gönlü yumuşatan müzik türleri, asırlardan beri tedavide kullanılmaktadır. Günümüzde araştırmacılar, beden ve zihin hastalıklarının tedavisinde müziğin kullanılması konusunda hemfikirdirler. Bu konuda yapılan birçok araştırma, doktor ve müzisyenlerin; depresyondan kansere, yüksek tansiyondan kronik ağrılara, disleksiden akıl hastalıklarına, migrenden uyuşturucu madde bağımlılığına kadar geniş bir sahada tedavi gayesiyle müziği kullandıklarını göstermektedir. Değil insanlar, hayvanların bile güzel mûsikîden etkilendikleri, daha fazla verim almak isteyen çiftlik sâhiplerinin, hayvanlara müzik dinlettikleri, günümüzde yapılan uygulamalardır. Türk Müziği makamlarının ruha olan etkileri Farabi’ye göre şöyle sınıflandırılmıştır:
1-Rast makamı: İnsana sefa (neşe-huzur) verir.
2-Rehavi makamı: İnsana beka (sonsuzluk fikri) verir.
3-Kûçek makamı: İnsana hüzün ve elem verir.
4-Büzürk makamı: İnsana havf (korku) verir.
5-Isfahan makamı: İnsana hareket kabiliyeti, güven hissi verir.
6-Neva makamı: İnsana lezzet ve ferahlık verir.
7-Uşşak makamı: İnsana gülme hissi verir.
8-Zirgüle makamı: İnsana uyku verir.
9-Saba makamı: İnsana cesaret, kuvvet verir.
10-Buselik makamı: İnsana kuvvet verir.
11-Hüseyni makamı: İnsana sükûnet, rahatlık verir.
12-Hicaz makamı: İnsana tevazu (alçakgönüllülük) verir.(8)
Dipnotlar:
1 - Ud ve Kânun gibi enstrümanları Fârâbî icad etmiştir. Hatta şöyle bir rivâyet vardır: Fârâbî bir gün Seyfüddevle’nin sarayına gelir meclistekilere bir âlet çalar hepsi hüngür hüngür ağlar, bir âlet çalar hepsi kahkahalarla güler, bir âlet çalar muhafızlar da dâhil herkesi uyutur kendi çıkar gider. Yaşar Aydınlı, “Fârâbî”, İSAM. Yay. İst. 2008, s. 30.
2 - “Su Medeniyeti Sempozyumu”, Koski Büyükşehir Bel. 2009 Konya, s. 134; İbrâhim Refik, “Târihin Meçhul Tanıkları” Kaynak Yay. İst. 2008, s. 161.
3- Ahmet Şimşirgil, “Kayı-3”, KTB Yay. İst. 2013, s. 124.
4 - Mustafa Armağan, “Lâle Devri” Timaş Yay. İst. 2014, s. 299.
5 - Dursun Gürlek, “Karınca Huzura Varınca”, Timaş Yay. İst. 2011, s. 96.
6 - Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar-4”, Haz. M. Ertuğrul Düzdağ, Kaynak Yay.İst.2014,s.394.
7 - Ö. Tuğrul İnançer-Ahmet Özhan, “Şarkılar Seni Söyler” Sufi Yay. İst. 2007, s. 163.
8- Geniş bilgi için bkz. F. Efser Gökçen Psikiyatri Uzmanı.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.