Hatasız Kul Olmaz
05 Eylül 2016, Pazartesi 08:47Haftaya bugün İnşâAllah kurban bayramını idrak edeceğiz.
Yurdumuzda ve dünyanın pek çok yerinde yaşanan başta terör olayları, doğal afetler, savaşlar, insan hakları ihlâlleri, insanların yerlerinden-yurtlarından edilmesi ve akan gözyaşları sebebiyle sarsılmış olsak ta, İnanç ve kul olma bilincimizi yenileyen, iman duygularımızı tazeleyen, Ümmet olma irademizi canlı tutan; millet olarak birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi sağlamlaştıran, yardımlaşma ve dayanışmaya imkân veren mübârek kurban bayramını idrak edip, bayrama ulaştırdığı için, Yüce Mevlâ’ya şükrediyor, Sevgili Peygamberimize salât-ü selâmlarımızı gönderiyoruz.
Bayramlar; evlerimizin bereketlendiği, fakir ve yoksulların sevindirildiği, felakete uğrayanların güldüğü, mutlulukların paylaşıldığı, gönüllerin coştuğu, kalplerin yumuşadığı, dost akraba ve komşuların ziyaret edildiği, öksüz ve yetimlerin sevindirildiği, misafirlerin güler yüzle ağırlanıp ikramların yapıldığı af ve mağfiret günleridir.
İslâm, fertler arasında birbirlerine karşı yapılan hataları affetmeyi teşvik etmektedir. Zira hatasız kul olmaz. İnsanlar ister istemez hata yapabilirler. Lâkin yaptıkları hatayı fark ettiklerinde hemen vazgeçip, sonra da hatalarının örtülmesini ve affedilmelerini isterler. O halde insan, kendisine karşı yapılan hataları da affetmesini bilmelidir.
Davranışlarımızda dengeyi iyi sağlamak gerekir. Affedilebilecek durumda iken öfkelenmek, zarara sebep olabileceği gibi, gerektiğinde de tepki vermemekte aynı neticeyi doğuran bir ahlâk zaafıdır. Öfke ve kızgınlığı yerli yerince kullanmanın yani etki ve tepkinin îmânî kemâlin bir göstergesi olduğunu Rasûlullah (s.a.v.) şu şekilde beyân buyurur:
“Allah için sevmek ve Allah için kızmak, imandandır.” (1) “Kim Allah’a rağmen yemin edip hüküm verirse, Allah, onu yalanlar; kim bağışlarsa Allah da onu mağfiret eder; kim affederse, Allah da onu affeder; kim bir musîbete sabrederse, Allah onun karşılığını verir; kim öfkesini yutarsa, Allah onun ecrini ihsân eder.”(2)
Demek oluyor ki toplumun haklarına, mânevî ve millî değerlere karşı işlenen suçlarda hiddet göstermek de iman asâletinin bir tezâhürüdür. Hataları affetmenin bu kadar faziletli olması, onun kolay bir şey olmadığından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, bu güzel ahlâka sahip olabilen kişileri “kahraman” ilan etmek gerekliliğini peygamberimiz bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurmaktadır:
“Yiğit dediğin, güreşte rakîbini yenen kimse değildir; asıl yiğit kızdığı zaman öfkesini yenen kişidir.”(3)
Yaratıcımız, yüce Mevlâ’mız bizleri bizden daha iyi tanımaktadır. Bizim bilerek veya hataen işlediğimiz günahları affetmeseydi hâlimiz nice olurdu?!. Merhameti sonsuz olan Rabbimizin affı sayesinde ayakta kaldığımızın farkında mıyız acaba?
Mütemadiyen kullarına acıyıp ihsan da bulunan Cenâb-ı Hakk, şöyle buyurur:
“Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat Allah, onları muayyen bir vakte kadar erteliyor. Vakitleri gelince (bir an bile geciktirmez). Şüphesiz Allah, kullarını görmektedir.”(4)
Cenâb-ı Hak, kullarını devamlı affediyor ve onlara mühlet verip akıllarını başlarına almaları husûsunda fırsat tanıyor.(5) Enes (r.a.) şöyle anlatır:
Rasûlullah (s.a.v.) aramızda oturuyordu, azı dişleri gürününceye kadar tebessüm ettiğini gördük. Hz. Ömer (r.a.):
“–Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasûlü! Sizi böyle tebessüm ettiren nedir?” diye sordu. Efendimiz (s.a.v.) şunları anlattı:
“−Ümmetimden iki kişi Yüce Rabbimiz’in huzûrunda diz çöktüler. İçlerinden biri:
«–Ey Rabbim, benim hakkımı kardeşimden al!» dedi. Allah Teâlâ:
«–Hakkını kardeşinden nasıl alayım, zira onun hiçbir hasenâtı kalmamıştır?» buyurdu. O:
«–O zaman günahlarımın bir kısmını ona yükle!» dedi.”
Söz buraya gelince Allah Rasûlü (s.a.v.) ağladı, gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı ve şöyle buyurdu:
“–Kıyamet günü öyle büyük bir gündür ki, o günde insanlar günahlarının başkalarına yüklenmesine son derece muhtaçtırlar.”
Sonra sözlerine şöyle devam etti:
“Allah Teâlâ hakkını talep eden kişiye:
«–Gözlerini kaldır ve cennetlere bak!» buyurdu. Adam başını kaldırınca:
«–Yâ Rabbi, altından yapılmış şehirler, altından yapılmış ve incilerle süslenmiş saraylar görüyorum. Bunlar hangi peygamber, hangi sıddîk veya hangi şehîd için hazırlandı?» dedi. Cenâb-ı Hak:
«–İstersen sen onlara mâlik olabilirsin» buyurdu. Adam:
«–Ne ile?» deyince, Allah Teâlâ:
«–Kardeşini affetmek sûretiyle» buyurdu. Adam:
«–Ey Rabbim, kardeşimi affettim» dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ:
«–Kardeşinin elinden tut ve onu cennete götür» buyurdu.”
Bu hâdiseyi anlattıktan sonra Allah Rasûlü (s.a.v.):
“–Allah’a karşı takvâ sahibi olun ve aranızı ıslaha çalışın! Gördüğünüz gibi Allah Teâlâ Müslümanların arasını ıslah ediyor” buyurdu.(6) Allah ve Rasûlü’nün mü’minlere olan şefkat ve merhameti ne kadar geniş…
Bayrama yaklaştığımız bu günlerde, biz Müslümanlara düşen vazife de, zulüm ve haksızlıktan şiddetle kaçınarak âhirette iflâsa düşmekten korunmak, şahsımıza karşı yapılan hataları mümkün olduğunca bol bol affetmek ve Mü’min kardeşlerimizin arasını ıslah etmektir.
Gönülden Muhabbetlerimle…
Dipnotlar:
1-Buhârî, İman, 1; Ebû Dâvûd, Sünnet, 15/4681.
2-Beyhâki, Delâil, VI, 291-292.
3-Buhârî, Edeb 76; Müslim, Birr 107, 108.
4-Fâtır, 45; Nahl, 61.
5- Bakara, 52.
6-Hâkim, IV, 620/8718.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.