Hava Temizliği (2)
21 Ekim 2019, Pazartesi 08:50Hz. Peygamber savaşa gönderdiği ordularına: “Teslim olanlara, kadınlara, yaşlılara, çocuklara ve ağaçlara dokunmayın”(1) diyerek her hâl ü kârda konunun ehemmiyetini dile getirmiştir.
Ecdadımız Osmanlı’da yeşilin kıymetini en iyi şekilde anlamış, “Yaş kesen baş keser” sözü darb-ı mesel olmuştur. Fatih: “Ormanlarımdan izinsiz bir ağaç kesenin başını keserim” demek suretiyle konuya hassasiyetini dile getirmiştir. Ayrıca ağaç dikme, yetiştirme, koruma, arzı (dünyayı) ihya etme hususunda çok güzel örnekler vermişler ve sayısız vakıflar kurmuşlardır.(2)
Ecdadımızdaki ağaç sevgisine binaen, uzun ömürlü olan Osmanlı Devleti de, takriben 1000 sene yaşayan Çınarla sembolize edilmiştir. Şair şöyle demiştir:
Hey gidi koca çınar çözülse de dillerin
Duysak hikâyesini kaybolan nesillerin
Dünyanın en mutena ve müstesna yerlerinden olması sebebiyle “Cennet Vatan” diye adlandırılan güzel Yurdumuzun günümüzdeki halini düşünüp de ağlamamak mümkün değil. Tarihi eserlerde her tarafı yemyeşil olan Anadolu’nun bugün, 2050 yılında maalesef çöl olacağından bahsedilmektedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde ve bazı eserlerde: “Konya’da bir sincap ağaca çıksa, Van’a kadar atlayarak gidebilir, Urfa ile Halep arasında başımıza güneş değmeden yani ağaçların gölgesinden giderek yolculuk yaptık…”(3) gibi cümleler geçmektedir. Buraların bugünkü hali ise herkesçe malum.
Yenileri dikilip yetiştirilmediği gibi, Sadece İstanbul’un bir günlük kâğıt ihtiyacının karşılanması için 16 bin ağacın kesilmesi gerektiği hesap edilirken,(4) yine sadece İstanbul’un bir yılbaşında 5 bin çam fidanının kesilip heder edildiğini yetkililer bildirmektedir.(5)
İki günde 83 yerde yangınlar çıkararak(6) kanunların boşluklarından da faydalanıp kendilerine tarla açan hainler de eksik değildir. Çanakkale Gökçeada da üç yerden ormanı ateşe veren Recep Acar yakalanınca sebebi soruldu “canım sıkıldı yaktım” demiştir.(7)
Dünyanın en büyük ormanları Rusya’da olmasına rağmen, bir kamçı sapı yapmak için kesilen bir ağacın bile hesabının sorulduğunu, cezasının ne kadar ağır olduğunu savaş yıllarında cepheden cepheye koşan bir yedek subayımız hatıralarında dile getirmiştir.(8)
Halbuki ecdadımız ağacın kıymetini darbı mesel haline getirdiği şu cümle ile; “Ağaç yuvamızın eşiği, yavrumuzun beşiği, soframızın kaşığı, mevtamızın tabutu, ocağımızın yakıtıdır.” İfade etmiş ve ağaçla ilgili binlerce vakıflar kurmuşlardır.(9)
Ağaç aynı zamanda havayı temizleyen, erozyonu önleyen, iklimi güzelleştiren, gözü ve gönlü dinlendiren ve ekonomimize çok katkıda bulunan bir güzelliktir.
Osmanlı; savaşın olmadığı kış mevsiminde askerleri boş durdurmaz, ağaç diktirir, köprü, çeşme gibi sosyal eserlerin yapımı ve tamiri ile meşgul edermiş.(10) Ağaçları kesmemek için evlerin ve yolların planları değiştirilirmiş.(11) Ev yapılacak yerde bile olsa ağaçların kesilmesine müsaade edilmezmiş.(12)
Ecdadın bu tavsiyelere ne derece uyduğu ve konuya karşı hassasiyetini de Fransız Comt de Bonneval’den okuyalım: “Osmanlı ülkesinde; verimsiz ağaçların sıcaktan kurumasına meydan vermemek üzere her, gün sulanmaları için işçilere para vakıf edecek kadar çılgın Türkler bile görmek mümkündür.”(13)
Biz Asya’nın bozkırlarını, Anadolu’nun yeşili için terk-i diyar etmiştik ama son zamanlardaki bilinçsiz tutumumuz yüzünden Anadolu’da bozkır haline geldi maalesef.
Eğer tedbir alınmazsa, cennet vatan dediğimiz güzel yurdumuz çöl olacak. Gezdiğimiz yerlerde dikkat edersek her köyün, her yerleşim biriminin kabristanında ulu ağaçlar olduğu halde etraf ağaçsızdır. Aslında her taraf öyleydi, ama bilinçsiz insanlarımız yerine yenisini dikmeden kese kese o hale getirdiler, ama “günahtır, gece korkuturlar, ölüler rüyamıza girer” gibi düşüncelerle kabirdekileri kesemediler, fark bu.
Bizans ordusunun Müslümanlar üzerine yürüyeceği haberi alınmıştı. Peygamber Efendimiz bu ihtimale binaen savunma değil, taarruz savaşı yapmak için bugün Suudi Arabistan topraklarının kuzeyde en uç bölgesi olan Tebük şehrine kadar gelmiş, Bizans ordusunu bulamamıştır. Bizans’ın böyle bir hazırlık ve niyetinin olmadığı da duyulunca, Hz. Peygamber geri dönüş emri vermiştir. Hz. Cabir’in devesi ölmüş o sıcakta yaya yürümektedir. Resûl-i Ekrem Cabir’e: “arkama bin der” o hayâ ederek binemez. Efendimiz ısrar edince biner, Peygamberimiz şöyle buyurur: “Ey Cabir gün gelecek şu kup kuru çöl bağlar, bahçeler ziraat tarlaları olacak.” Ali Ulvi Kurucu rahmetli, hatıralarında: “Ben hatırlarım Tebük’te üç zenginin evinin önünde üç ağaç vardı, başka yeşil namına bir şey yoktu. Bugün Hollanda’ya, Avrupa’ya Tebük’ten gül, çiçek ve tahıl ihraç ediliyor” demektedir.(14)
Dipnotlar:
1- Buhârî, Menâkıb-ı ashab 9; Müsned 1/300; Ebû Dâvûd, Cihad 82.
2- İ.H.Dânişmend,“Eski Türk Seciye ve Ahlâkı”Kitabevi Yay.İst.1983,s.185.
3 - Tarih ve Medeniyet Dergisi, İhlas A. Ş. Yay. sayı, 1, s. 28.
4 - Milliyet Gazetesi, 12. 12. 1999.
5 - Orman Genel Müdürünün beyanatı, Milliyet Gazetesi, 12. 12. 1992.
6 - Milliyet Gazetesi, 07. 04. 2000.
7- Milliyet Gazetesi, 28. 08. 2001.
8 - Faik Tonguç “Bir Yedek Subayın Anıları”,İş Bankası Yay.İst. 2006,s.306.
9 - İsmail Hâmi Dânişmend, a. g. e. c. 2, s. 253.
10 - Ricaut, (V. Mehmed dönemi İngiliz Elçisinin kâtibi) “Türklerin Siyasi
Düsturları” M. Reşat Uzmen, Tercüman 1001 Temel Eser, s.297.
11- La Baronne Durand De Fontmagne, “Kırım Harbi Sonrasında İstanbul”,
Tercüman 1001 Temel Eser, 1977 s. 261.
12- 1876 yılında İstanbul’da bulunmuş olan Elizabet Caraven Mostar Dergisi,
Mayıs 2008, sayı 391. s. 45; La Corbusier (1915), Mustafa Armağan,
“Osmanlının Kayıp Atlası”, Da Yay. 2005, İst. s.184.
13- Osman Nûri Topbaş, “Vakıf İnfak Hizmet” Erkam Yay. İst. 2002. s. 29.
14- M.E.Düzdağ, “Ali Ulvi Kurucu, Hatıralar-3”, Kaynak Yay.2007,İst.s.407.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.