Hayatı Anlamak, Anlamlandırmak
28 Temmuz 2017, Cuma 08:16Âlemlerin Rabbi Allah(c.c.)’a hamd, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e salât ederim.
Hayatın en mühim işlerinden biriside kendimizi ciddi bir şekilde yenilemeliyiz. Bilgilerimizi, amellerimizi, çalışmalarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz. Bilgilerimiz ve bildiğimizi zannettiklerimiz ne derece sahihtir, ne derece doğrudur?
Her Müslüman üzerine ilmihal bilgisini elde etmek farzdır. Hangi durumda olursa olsun, bulunduğu halde meydana gelen işlerle ilgili bilgileri edinmek her Müslümana farzdır.”(1)
Hanefî fukahâsına göre farz-ı ayın ilimler, genel olarak şu beş sınıfta toplanmıştır:
1- İtikada ait bilgiler: İnanılması zaruri olan hususlar, kelime-i şehadetin şümulü, insanı küfre düşüren sözler (elfaz-ı küfür) ve itikadlar; bid’at ve hurâfeler.
2- İbadete ait hükümler: Her müslümanın namaz ve oruçla ilgili bilgileri öğrenmesi farz-ı ayn’dır. Zengin olanlar için zekât ve hac ile ilgili bilgiler ve diğer malî ibadetler farz-ı ayn’dır, fakirler için değildir.
3- Ahlâkî bilgiler: Dünya hayatının mâhiyeti ve müslümanların mesuliyetleri, haset, kibir, tevâzu, riyâ, ucub, kalb ilimleri, helâl ve haram hudutları, ihlâsla ilgili bilgiler.
Müslümanların birbiri ile münasebetlerinde muhtaç oldukları bilgiler.
İnsanın rızkını temin hususunda seçtiği meslekle ilgili bilgileri öğrenmek.(2)
… Eğitim ve öğretimlerinden edindiğimiz yanlış, hatalı ve hatta tehlikeli bilgileri, bilgi dağarcığımızdan ayıklayıp atabildik mi? Amellerimiz ve çalışmalarımız istenilen nitelikte mi? Yoksa gelişigüzel, günübirlik bir hayat mı yaşıyoruz? Amellerimiz ve çalışmalarımız da ehemmi mühimme tercih edebiliyor muyuz? Yoksa bırakın ehemmi mühimme tercih etmek, mühim olanlarla bile meşgul olmuyor, ömrümüzü hep lüzumsuz ve hatta zararlı meşgalelerle heder mi ediyoruz?
İnsan olarak kesinkes tercihimizi yapmak mecburiyetindeyiz. EBEDİ OLANI MI, YOKSA FANİ ve GEÇİCİ OLANI MI? Sözle hepimiz ebedi olanı tercih ettiğimizi ifade ederiz. Fakat amellerimiz sözlerimizi doğrulamıyor.
İslâmî hayatı terk ederek İslâm’a aykırı bir hayatı tercih ederse, dünyada huzura, âhirette de kurtuluşa eremez…
Allah’a kulluk, Allah’ın emrettiğini yapıp yasaklarından sakınmakla, yani İslâm’a teslim olup gereğini yapmakla mümkündür. Bu da İslâm’ı doğru bir şekilde öğrenmekle olur. Müslüman kişi, önce, doğru bir inanca sahip, tevhidi özümsemiş olmalı; şirkten, küfürden, bid’at ve hurâfelerden, câhiliyye düşünüş, inanış ve yaşayışından uzak bir kişiliğe bürünmeli ve sâlih amellerde bulunmalıdır. Bu şekilde Allah’a iyi kul olmaya çalışmalıdır. K.Kerimde; “ Onlar dünya hayatının sadece görünen yüzünü kısmen bilirler; âhiret hakkında ise tamamen gaflet içindedirler.”(3)
Tefsir: ” İmandan yoksun ve âhiretten yana tamamen gaflet içindeki kimselerden söz eden bu âyet açıklanırken tefsirlerde daha çok, bu gibi kimselerin dünya hayatını zevk-u sefa içinde geçirebilmek için gereken şeyleri öğrenip emeklerini bu yöne teksif ettiklerine, buna karşılık âhireti hiç akıllarına getirmediklerine işaret edildiği belirtilir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir nokta şudur: Bu ifadede bir kınama anlamı bulunmakla birlikte, söz konusu kimselerin kötülenen tutumu dikkatlerini âhiret hayatından tamamıyla uzaklaştırmış olmalarıdır; yoksa dünya hayatına ve bu hayatın icaplarına dair bilgi sahibi olmak kınanmış değildir. Nitekim müminler de dünya hayatının görünen yüzünden haberdar idiler. İki grup arasındaki fark inkârcıların bu görünen maddî âlemin ötesinde başka bir âlemin daha varlığına dikkat etmemeleri ve bu hususa önem vermemeleridir.
Âyetin İlk cümlesiyle ilgili yorumların özellikle şu iki noktada yoğunlaştığı görülür:
a) Cümle "Onlar dünya hayatının sadece görünen yüzünü bilirler" şeklinde anlaşılırsa dünya hayatının bir görünen (zahir) bir de görünmeyen (bâtın, hakikat) tarafı olduğu anlamı tercih edilmiş olur. Bu tercihe göre birinci yönünü bilmekten maksat dünya süsü, zevki ve nimetleriyle haşir neşir olmak, dünyadan kâm almaya çalışmak; ikinci yönünü bilmekten maksat ise dünya hayatının asıl varlık sebebini yani âhiret kurtuluşunun önemini kavramak ve ona uygun bir hazırlık içinde bulunma çabası içinde olmaktır,
b) Âyetin bu kısmı "Onlar dünya hayatının sadece bir yüzünü bilirler" şeklinde anlaşıldığı takdirde âyetin yorumu şu olur: Dünyanın birçok görünümü olduğu halde o kimseler bunların içinden sadece birini bilirler, bütün emeklerini gözlem ve deneyle bilinenlere hasrederler; bunlardan hareketle fikir yürütüp daha ötelere ulaşmaya, varlık ve olayların arkasındaki kudreti teşhis etmeye, gözlem ve deneyle bilinenlerin inceliklerine inmeye ve bunların var edilmesindeki gerçek amacı belirlemeye çalışmazlar.(4)
Söz konusu cümle -lafza daha uygun olduğunu düşündüğümüz için- mealde "Onlar dünya hayatının sadece görünen yüzünü kısmen bilirler" şeklinde çevrilmiştir. Bu ifadeye göre varlıkları bilinme, bilgiye konu olma yönünden üçe ayırmak gerekir:
a) Dünya hayatından (dünyadan) bilinenler,
b) Dünyaya, görünen yüze dahil ve bilinebilir olduğu halde bilinmeyenler,
c) Görünen yüze, dünyaya, madde âlemine dahil olmadığı için bilinmeyen ve Allah bildirmedikçe bilinemez olanlar. (5)
Dipnotlar:
1-İmam Burhaneddin Ez-Zernuci, Ta’limu’l Müteallim, s. 9; Naklen, Yusuf Kerimoğlu, Fıkhî Meseleler, c. 1, s. 231
2-İmam Serhasi, el-Mebsut, Beyrut, c. 1, s. 2; Naklen: Yusuf Kerimoğlu, a.g.e., s. 232
3-Rum:7
4-bk. Zemahşerî, III, 198; İbnÂşûr, XXI, 49-50
5-Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu: IV/293-294)
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.