HAYVAN (2)
23 Şubat 2016, Salı 09:01Ama nasıl Müslümanlık? Akif’in: “Bilmem amma Müslümanlık galiba göklerdedir” dediği gibi, her halde gerçek Müslümanlık mazide kalmış. Genellemek doğru olmaz, elbette günümüzde de Allah dostları, peygamber muhibleri, hakiki müminler vardır amma, ne kadar azaldıkları cemiyetteki olumsuzluklardan her halde belli oluyor.
Kanuni Sultan Süleyman sarayın bahçesinde gezerken, dünyanın dört bir yanından getirilen o nadide ağaç ve çiçeklere karıncaların musallat olduğunu, onlara zarar verdiklerini görünce bir kâğıda:
Dırahta zarar verir ise karınca
Zarar varmı dır anı kırınca
Diye yazıp, Şeyhülislâm Ebussuud Efendiye gönderir ve fetva ister. Şeyhülislâm aynı kâğıdın altına:
Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca
Diye fetvasını yazıp padişaha geri gönderir. Dedelerimiz böyle oldukları için 600 sene, dünyayı namla, şanla, şerefle idare imkânını Allah onlara lütfetti.
Sultan Hamid döneminde hayvan sayımı yapılmak istenmiş ve kaymakamlıklara beldelerinde ne kadar Mevaşi (büyükbaş hayvan) olduğu yazılı olarak sorulmuş, bir ilçede kaymakam izine ayrılmış, başka okur-yazar bilgili kişi de yok, yerine vekâlet eden kişi de bu “mevaşi” kelimesini anlayamamış ve “herhalde okur-yazar aydın insanları soruyorlar” diye düşünüp; “beldemizde kaymakam bey ve benden başka mevaşi yoktur” diye yazıp göndermiş!([1])
Osmanlı Rus savaşı, Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşı, Çanakkale Savaşı, İstiklâl Savaşı gibi büyük savaşları çeyrek yüzyıl içinde yaşayan Osmanlı milleti son zamanlarda tarif edilemeyecek derecede fakr ü zaruret içine düşmüş. Genç nesil tükenmiş, hatta hayvanlar bile asgariye inmiş.
İstiklâl Savaşı yıllarında top çekmek, mermi taşımak, yaralı nakletmek gibi birçok iş için lâzım olan hayvan bulunamamış ve nerdeyse insandan daha kıymetli hale gelmiş. Batı Cephesi komutanlarından Yakup Şevki Paşa bu sebeple hayvan zayiatı üzerinde çok hassas durur, ihmali olanları şiddetle cezalandırırmış.
Katırın biri ölmüş, subaylar bunu paşaya haber vermekten korkmuşlar ve tabip asteğmen birini çağırıp; “bak biz söylersek Paşa bir dünya soru sorar, sebeplerini araştırır, ama sen tıbbî terimler kullanarak Paşa’ya bunu arzet” diye öne sürmüşler.
Teğmen söylenen gibi birçok tababetle ilgili kelimeler terimler sıraladıktan sonra “bu sebeplerden dolayı maalesef Paşam katır mort oldu” deyince Paşa hiddetle; “bana bak! Istılahat-ı tıbbiyen batsın, katır neye öldü?” demiş!
Osmanlı döneminde gözü açık çocuklar kuşları tutarlar, cami önlerine getirirler, cemaate gösterirler, onlarda parasını çocuklara verir; “azat buzat, beni cennet kapısında gözet” der salıverirler, böylece iki tarafta kârlı çıkarmış.([2])
Dipnotlar:
1-İbrahim Refik, “Sohbet Tadında Tarih”, Albatros Yay. İst. 2005, s.195.
2-Ali Rıza-Mehmet Galip, a. g. e. s. 95.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.