HER YERE ÜNİVERSİTE AÇTIK FAKAT..
10 Nisan 2019, Çarşamba 08:2880’li yılların başında altmış yedi ilimiz vardı.
O yıllarda bir çok ilde üniversite yoktu. Bazı yerlerde de mesela İstanbul, Ankara ve İzmir’de 2’şer üniversite vardı. Ayrıca özel üniversite hiç yoktu ve ülkedeki toplam üniversite sayısı 20’yi henüz bulmamıştı.
Ülkede yüksek öğretimli nüfus sayısını artırmak gerekiyordu. En başta merkezi yönetim ve siyaset kurumu bunun gerekli olduğuna inanıyordu. Ayrıca yerel yöneticiler ve üniversite yönetimleri de böyle düşünüyordu. Sonunda iller ve üniversiteler arasında bir yarış başladı. Yarış ki, ne yarış. Merkezi yönetim bir plan dahilinde olmasa da gerekli gördüğü bazı üniversitelerde yeni fakülteler ve yüksek okullar açtı. Siyaset kurumu, yerel yöneticiler ve üniversite yönetimleri atağa kalktı. Onlar da kendi bölgelerinde bulunan üniversitelere yeni fakülteler ve yüksek okullar kazandırdı.
Bu yarış zamanla öyle bir noktaya geldi ki, mensubu olduğu ile yeni fakülteler ve yüksek okullar kazandıramayan siyasetçiler ve yerel yöneticiler beceriksiz/başarısız sayıldı. Kendilerine tepki gösterildi. Seçimle ve seçmemekle tehdit edildi. Bazı yerlerde de itibarsızlaştırılan siyasetçiler ve yöneticiler oldu. Tabi bu durumdan istifade etmek isteyen siyasetçiler ve yöneticilerde oldu. Yani oy hesabı yapanlar oldu. Bir plan ve program yoktu ortada.”Sizde var, bizde de olmalı” Böyle bir şeydi yaşananlar.
İşin sonunda ne oldu biliyor musunuz?
Dağa taşa, binası, nüfusu ve hiç bir sosyal donatısı olmayan en ücra ilçelere varıncaya kadar yüksek okul açıldı. Açılan bir çok yüksek okula da hoca ve memur gönderilemedi. Öğrenci de gitmedi. Giden az sayıdaki öğrenciye de ders verilemedi. Bu şekilde yüksek okullu nüfus sayısını artırdık ama eğitimin kalitesini artıramadık. Dolayısıyla nitelikli bir eğitim veremedik. Bu yüksek okullardan mezun olan gençler iş bulmakta ve kariyer yapmakta zorlandı.
Bugüne bakalım. Türkiye’de yüksek öğretimdeki öğrenci sayısıı dünyada 100 ülkenin nüfusundan fazla. Avrupa’da ise 20 ülkenin nüfusundan daha fazla. Üniversiteli öğrenci sayısı bakımından öndeyiz ama maalesef nitelik olarak önde olduğumuzu söyleyemiyoruz. Fakat üniversitelere ha bire fazla sayıda öğrenci almayı sürdürüyoruz.
2000’den sonra üniversite sayımız arttı. Bugün 71’i vakıf üniversitesi, 150 civarında da devlet üniversitemiz var. Mesela, istanbul’daki toplam üniversite sayısı 50’yi geçti. Yani hep sayılarla uğraşıyoruz. Üniversite sayımız fazla olsun, öğrenci sayımız fazla olsun. İyi de nitelik denen değerli bir kavram var, o ne olacak? Ülkeyi yönetenler bu konuda ne düşünüyor ve ne yapacak?
Üniversite yönetimleri ve akademisyenler bakımından da sıkıntılı bir durum var ortada. Mesela, bilimsel yayın sıralamasında ülkemizdeki üniversiteler İran’ın altında bulunuyor. İran, 19. Basamakta biz 16. Basamaktayız. Olaya buradan baktığımız zaman akademisyenlerimizin fazla çalışmadığı düşünülebilir. Peki neye böyle? Bunun bir takım sebepleri var. En başta her dönemde gördüğümüz, “akademisyen kıyımı” diyebileceğimiz talihsiz değerlendirmeler. Sonra akademik dünyaya adım atmayı düşünen insanlar için “bizden,sizden” bakışı. Sonra özlük hakları. Bütün bunlar bir araya geldiği zaman akademisyenlerin performansı doğal olarak düşüyor. Ülkedeki siyasi fırtınalar herkesi etkilediği gibi akademisyenleride etkiliyor.
Bir söz de üniversite yönetimlerine. Üniversite yönetimleri siyasetin etkisi altında. Üniversiteler özerk değil. Dolayısıyla üniversitelerin kurumsal özerkliği de bulunmuyor. Ayrıca bir çok yerde üniversite yöneticileri liyakat esasına göre atanmıyor.
Her yere yüksek okul açtık. Çok sayıda üniversitemiz oldu. Üniversiteli öğrenci sayımız bir çok ülkenin nüfusunu geride bıraktı. YÖK var, yüzlerce rektörümüz var, on binlerce akademisyenimiz var ama yüksek öğretimde çözülemeyen sorunlar da var. Mesela, üniversite yönetimlerinde liyakat gibi ve daha nitelikli eğitim gibi.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.