Hiçbir çocuğumuzu, gencimizi kaybetme lüksümüz yoktur
29 Aralık 2021, Çarşamba 09:17“Öğretmen kutsaldır ana gibi; öğretmen kutsaldır baba gibi….”
Ali Rıza Binboğa’ nın şarkısıydı. Bence öğretmen anadan da babadan da daha kutsal zira ilgilendiği, yetiştirdiği çocuklar kendi çocukları değil . Bu kutsal ve saygın mesleğin sahiplerine çok şey borçluyuz. Hele ilköğretim öğretmenleri bizleri ilk şekillendiren özel kişiler. Bizim eğitim hayatımızda öğretmenlerimiz mutlak hakimlerdi. Kızabilirlerdi, kulağımızı çekebilirlerdi, eve gidip ebeveynlerimize şikayet etme hakkımız yoktu çünkü bu bir de evde fırça yeme nedeni olurdu. Mutlaka öğretmenimiz haklı olurdu, biz ise kusurlu. Gerçi öğretmenlerimizin bana kızdıkları nadir durumlarda haksız kızdıklarını hiç hatırlamıyorum. Hepsine çok şey borçluyum.
Yıllar içinde eğitim alanında çok şey değişti . Öğretmen üzerinde velilerin mutlak hakimiyeti başladı. Yıl 2000. Kızımın eğitim aldığı üniversite okulunda Müdür Yardımcımıza nezaket ziyareti için uğramıştım Sekreter hanım görev yerini bırakmış, oda kapısı açık, odada Müdür yardımcımız kurmaylarıyla toplanmış Çok dertliler. Bir milletvekili velimiz eşinden aldığı bilgilerle Rektöre okulu şikayet etmiş. Müdür Yardımcımız telaşlı . Velileri gözden geçirip hoşnut olmayan hanımefendiyi tespit etmek ve ziyaret edip gönül alma telaşında. Saygımı yitirip ayrılmıştım oradan. Velilerin müdahale ve baskıyla notları değiştirme yılları başlamıştı zaman içinde. Örneğin, sözünü ettiğim okulun birinci sayısı mezuniyet töreninde bir adet iken üç gün sonra on bir adede çıkmıştı. Veli ve öğrenci profili zamanla daha da değişti. “Senin maaşını benim annemle babam veriyor” yılları başladı. Öğretmenin öğrencisine yüksek sesle konuşması bile suç haline getirildi. Okul yöneticileri önce öğretmen olduklarını unuttular, çoğu öğretmenler odasına uğramaz oldu, öğretmenler yalnızlığa itildi. Oysa müdürler koltuk değil kutsal meslek sevdalısı olmalıydı, öğretmenlerin sorunu tüm okulun sorunu olarak kabul edilmeliydi, öğrencilerin iyi eğitim ve öğretimle kendisine, ailesine, topluma yararlı birey olmasının hazzı her eğitimcinin ortak hedefi olarak kalmalıydı.
Öğretmen çok okumalı, yeni gelişmeleri izlemeli, kendini iyi yetiştirmeli, iyi iletişimci olmalı, güven vermeli gibi klişe cümleleri geçiyorum; öğretmen sevgi dolu olmalı, kendisiyle barışık olmalı, yöneticiler öğretmenlerin önce arkadaşı olmalı. Öğretmenlik insan yetiştirme ve insan kazanma sanatıdır. Öğrencilere rol model olmalı.
“Atatürk “muallimler yeni nesil sizlerin eseri olacaktır” demiş öğretmenler için. Ben yeni neslin çürük elmalarının suçunu öğretmenlere yükleyemem, onların sistem inşasında katkıları yok zira kulak verilmiyor öğretmenlerimize birey olarak. Sistemin bir yerde öğretmenler de kurbanı genel olarak.
Son bir haftada üç haber düştü haber bültenlerine. Anladığım kadarıyla eğitimciler de değişmiş. Öğrencisini hem de kameralar önünde döven biri yönetici iki öğretmen ve kendi yetiştirdiği kenevirden uyuşturucu yetiştiren ve içici olduğunu açıklayan bir üniversite öğretim üyesi. Nerdeyse öldüresiye dövecek kadar gözü kararmış öğretmen, savunmasında psikiyatrik bozukluk nedeniyle ilaç kullanmakta olduğunu ancak o gün ilacını almadığını açıkladı ki bu dayakçı öğretmen olmaktan daha vahim. Bu kadar şiddet temayülü, bu kadar sevgisizlikle öğretmenlik olmaz, olamaz. Sağlık , sadece bedenen değil ruhen ve sosyal olarak da tam bir iyilik hali. Dert Allahtan gelir başa gelmesin ancak sistemde bu tip rahatsızlığı olanlar aktif öğretmenlik görevini sürdürmemeli . Uyuşturucu bağımlısı bir öğretim üyesi asla eğitim hayatında bulunmamalı. Maalesef yaygınlaşan ve toplumumuzu esir almaya doğru giden uyuşturucu mücadelesinde eğitimde bulunan eğitici ve öğrencilere yönelik saç kılı taramaları bile yapılabilmeli. Uyuşturucu kullanımı kişisel veya özgürlük değildir, yasalarımızda satıcı olmadıkça neredeyse suç bile değildir ancak eğitim kadrolarında olan ve gençleri yetiştirenlerin böyle bir hakkı olamaz. Öğretmenlerimizin de bence psikolojik test ve kontrolleri daha sık yapılmalı ve öfke kontrolü yapamayacak kadar rahatsızlığı bulunanlar aktif eğiticilik yapmamalıdır.
Şiddet gören çocuk şiddet uygular.
Sağlıksız, mutsuz bir eğiticinin sağlıklı, mutlu bireyler yetiştirmesi mümkün değildir.
Öğretmenlerin saygınlığı korunmalıdır.
Öğretmenlere öfke kontrolü eğitimleri, psikiyatrik testleri mutlaka planlanmalı ve yapılmalıdır.
Uyuşturucu kullanan bir eğitimci olamaz, bu konuda da daha sıkı kontrol yapılmalıdır
Hiçbir çocuğumuzu, gencimizi kaybetme lüksümüz yoktur.
Eğitimde siyasete yer yoktur ama neredeyse tüm geçmişimizde bu başarılamamıştır.
Sayıştay raporunda Milli Eğitim Bakanlığı’nın personel yönetimi ve atamaları eleştirilmiştir.
Liyakattan vazgeçilmemelidir.
Daha sorunsuz ve milli bir Milli Eğitim ve yarınlarımızın teminatı çocuklarımız ve gençlerimizin iyi birey ve donanımlı kişiler olarak yetiştirilmesini diliyorum. Saygıyla.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.