HURAFE ? BİDAT(2)
13 Şubat 2016, Cumartesi 10:00
“Üzerlik, yüz binerlik, yüz bin ihlâs, sen yetiş ya Hızır İlyas, Altmış yetmiş, dağlara taşlara çıkmış gitmiş, Nazara nazara, nazar edenlerin gözü bozara, Hayırlar fethola, şerler defola, nazar edenler çatım çatım çatlaya”
Tabi bunlar bir çırpıda aklıma gelenler, yapılanların yüzde biri bile değil.(1)
Peygamber Efendimizin oğlu İbrahim süt çağında vefat ediyor. O gün de güneş tutuluyor. “İbrahim’in matemi için güneş tutuldu” diyenleri Efendimiz ikaz ediyor ve böyle hurafelerden uzak durmalarını emrediyor.(2)
Rıdvan Ağacı altında bazı kişiler Peygamberimize biat etmişler. Hz. Ömer döneminde bu ağaç fazlaca ziyaret edilmeye başlanınca Hz. Ömer buradan bir hurafe yayılacak endişesiyle o ağacı kestirip atmıştır.(3)
Bid’at ve hurafeler hususunda bu kadar hassas olan İslâm Dininin bile içine o kadar enteresan hurafeler girmiş, hadislere sirayet etmiş, tefsirlerde yer bulmuş ki, hayret etmemek mümkün değil. Yahudilikten intikal eden Harut ve Marut kıssası bu İsrailî hurafelerden biridir:
Cenâb-ı Allah; kullarını yeryüzünde yarattıktan sonra, kullar azmışlar, kudurmuşlar, günah deryalarına dalmışlar, olmadık işler yapmışlar…
Melekler; “ya Rabbi, sen bunları yarattın, bunların bu kadar günah işlemelerine, azıp tuğyan etmelerine nasıl tahammül edersin, niye onları cezalandırmazsın?” diye sormuşlar, Allah cevaben; “siz bilmezsiniz, ben onlara nefis verdim, nefis sahibi oldukları için bu kadar aşırı gidebiliyorlar, sizde nefis olsa siz neler yapardınız” buyurmuş. Melekler, “hâşâ, bizde nefis olsa da biz yine de senin emrinden dışarı çıkmazdık” demişler.
Allah; “o zaman aranızdan iki temsilci melek seçin, ben onlara nefis vereyim, neticeyi görün” buyurmuş. Onlarda Harut ile Marut’u seçmişler. Allah onlara nefis yani bir insanda bulunan bütün özellikleri vermiş ve insan suretinde yeryüzüne göndermiş. Zaman İdris Peygamber dönemidir. Bunlar görevleri gereği; gündüz salih insanlar gibi yeryüzünde emri bil ma’ruf, nehyi anil münker yapmak, gece de gökyüzüne çıkıp meleklerle beraber Allah’ı tespih ve tenzih işine devam etmek.
Bir müddet sonra Zühre isimli fettan bir kadın bunlara gelip, kocasından boşanmak istediğini, bu hususta kendisinin lehinde bir karar vermelerini istemiş. Kadın çok işveli ve cazibeli olduğu için onlar; “bunu yapabiliriz, insanlar bizim hükmümüzü dinlerler ama, bunun neticesinde seninle vuslat isteriz” demişler. Kadın nazlanmış, onlar ısrar etmişler, uzun müddet bu hâl devam edince kadın; “üç şartım var, bunlardan birini kabul ederseniz, bende sizin isteğinize râm olurum” demiş ve isteklerini sıralamış:
“Benimle beraber içki içeceksiniz veya kocamı öldüreceksiniz veya falanca kilisede puta tapacaksınız.” demiş. Bu tekliflerin içinde içki içmeyi biraz daha hafif görüp, ilerde tövbe ederiz düşüncesiyle o fiili irtikâp etmişler. Onların kafa biraz dumanlanınca kadının “siz gece ne yaparsınız” sorusuna; “gece gök yüzüne çıktıklarını, orada diğer meleklerle zikir yaptıklarını, oraya çıkabilmek içinde İsm-i Azam duasını okuduklarını” söylemişler ve o duanın metnini kadına vermişler.
Bundan sonra onlar çıkamamış, ama kadın onlardan öğrendiği dua ile üçüncü kat gökyüzüne kadar çıkmış, ama orada melekler yakalayıp, Allah’ın emri ile kadını dondurmuşlar, “Zühre” yıldızı oradan kalmış, yani bugünkü ismiyle Venüs. Harut’la Marut’da şiddetli şekilde cezalandırılmışlar.
Kur’an’da da isimleri geçen(4) meleklerle ilgili bu kıssa; her ne kadar birçok tefsire, uydurma hadislere, meşhur kitaplara girmiş ise de, Yahudilikten intikal eden bir bid’at ve hurafeden başka bir şey değildir.
Çünkü: Meleklerin Allah’la hâşâ pazarlık yapmaları, laubali olmaları, “biz azmayız” gibi iddiada bulunmaları, aşüfte bir kadının üçüncü semaya kadar yükselmesi vb. bunlar hem dine, hem de mantığa uymayan, hele hele bid’at ve hurafelere karşı en büyük savaşı açan İslâm’a ters düşen fikirlerdir, ama maalesef zihinlerimize girmiştir.(5)
Dipnotlar:
1-Geniş bilgi için bkz: Ahmet Kemal Üçok, “Görüp İşittiklerim” Okuyan Adam Yay. Ank.
2002, s. 335; “Osmanlıyı İmpatorluk Yapan Şehir”, Mustafa Armağan, Timaş Yay. İst.
2007, s. 250; İskender Pala, “Şairlerin Dilinden”, Kayı Yay. 2004, İst. s.261; Münevver
Ayaşlı, “Geniş Ufuklara ve Yabanci İklimlere Doğru”, Timaş Yay. İst. 2003, s.12; Reşat
Ekrem Koçu, “Yeniçeriler”, Doğan Kitap Yay. İst. 2004, s.305.
2-Tahirül Mevlevî, “Mesnevi Şerhi”, Selâm Yay. Konya 1966, c. 1, s. 123.
3-İbni Sad Tabakat, 2/100.
4-Bakara Sûresi, 102.
5-İskender Pala, “Perî-şan Güzeller”, Kapı Yay. İst. 2004, s. 58.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.