Huzur ama nasıl
31 Ekim 2020, Cumartesi 09:31Padişah vezirini huzuruna çağırarak sorar:
Bana hizmet eden hizmetçimin hayatta benden daha mutlu olduğunu görüyorum, Acaba sebebi nedir? Halbuki onun hiçbir şeyi yok. Ben ise padişahım, her şeyin sahibiyim, ama onun kadar huzurum ve keyfim yok.
Bunu işiten Vezir cevap verir: Ey Padişahım, sen ona 99 kuralını uygula!
Padişah bu kural nedir dedi.
Vezir; Gece bir torbaya 99 altın koyup kapısına bırak ve üzerine de “Bu 100 altın sana hediyedir” yaz sonra kapısını çal ve olanları izle. Padişah merakla vezirin anlattığını yapar.
Hizmetçi kapıyı açar, sağına soluna bakar ve altınları alır. Heyecanla altınları sayar lakin bir tane altının eksik olduğunu görünce “Galiba dışarda bir yere düştü” diyerek çoluk çocuk kayıp altını aramaya koyulur.
Gece boyunca kayıp altını ararlar, bakmadıkları sokak yoktur. Hatta boş arazilerce sokaklardaki eşyaların bile altlarına bakalar. Ama nafile. Eksik altını bulamadıkça baba, çocuklarını azarlar hatta bir ara onlara saldırır hale gelir.
Ertesi gün olur sabah, hizmetçi kederli, düşünceli olur. Çünkü bütün gece uyumamış kayıp altını aramıştı. Suratı asık, keyifsiz, her halinden şikayetçi bir tavırla padişahın huzuruna gider. Böylece Padişah 99 kuralının anlamını öğrenmiş olur.
Aynen böyle bazen biz, Allah’ın bize ihsan ettiği 99 nimetini unuturuz. Sonra hayatımızı o kayıp bir nimeti aramakla geçiririz. Halbuki o nimet, bilmediğimiz hikmetlerden dolayı, belki bir imtihan diye belki daha iyisi gelecek diye, belki ahirette verilecek diye nasip olmadı bu bilinmez. Ama biz 99 nimeti görmez o bir şeyin peşine düşeriz. Sonra bulamayınca kendimizi mutsuz, huzursuz, keyifsiz eder ve içinde bulunduğumuz nimetleri unuturuz.
Düşününce bizlerinde bu padişaha hizmet eden kişiden farkımız olmadığına kanaat getirdim. Bizim başımıza aynısı gelmez elbet ama benzeri birçok olayla karşılaşıyoruz ve olana şükretmek yerine olmayana isyan etmeyi tercih ediyoruz. Bu isyanlarımız ihtiyacımız olanlara sahip olamadığımızdan değil daha iyisine sahip olmak istediğimizden, gözümüzün açlığından kaynaklanıyor. İhtiyacımızı karşılıyor şükür demek yerine oda benim olmalı, bunun daha iyisi var, yenisi akıllara durgunluk getiri cinsten diye sıralar dururuz. Ve bunu sadece bir eşya ya da parada da düşünmeyiz. Farkında olmasak da şükürsüzlük hayatımızın her noktasında bizleri ele geçirmiş. Öyle ki isyanlarımız sayısız hale gelmiş. Yok efendim onun çocuğu daha akıllı, daha zeki, daha uslu… Demiyoruz ki şükür bizim de bir evladımız var. Yok efendim onun eşi çok cömert, çok anlayışlı, çok kibar… Demiyoruz ki şükür bir yuvam bir hayat arkadaşım, can yoldaşım var. Yok efendim onun anne babası onlar ne isterse yapar, onu hiç kırmaz… Demiyoruz ki şükür anam babam sağ, başımda hiçbir şeyi yoksa hayır duası var. Yok efendim onun işi daha iyi, az çalışıyor, çok para alıyor, izin günü fazla…. Demiyoruz ki çok şükür ekmeğimi az da olsa emekle kazanıyorum, bedenim karnımı doyurmak için çalışacak sağlığa sahip, başkasından beklemeden kendim kazanıyorum. Daha bunun gibi birçok şeyde şükürsüzüz. Olanlara şükür edip mutlu olmak yerine olmayanlara ah vah edip ense karartıyoruz. Olan huzurumuzu, neşemizi de olmayanlar için dert yanıp, üzülerek kaybediyoruz. Aslına bakarsanız hepimiz büyük yanlış yapıyoruz…
İşte bu yüzden gelin biz doksan dokuz nimetin tadını çıkaralım, Allah’ın nihayetsiz nimetlerine şükredelim. Şüphesiz ki o şükürle nimetlerimiz artar. Bir kaidedir ki şükür nimeti ziyadeleştirir. Bir altını unutup doksan dokuz altına şükredelim…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.