Hz. Mevlânâ’nın Hayatı (2)
18 Aralık 2017, Pazartesi 07:34Hz. Mevlânâ Seyyid Burhaneddin’in vefatından sonra Şems-i Tebrîzî ile karşılaşmış, bu iki Allah dostu insan bir birine öyle bağlanmışlar ve halvet etmişler ki, Mevlânâ bu buluşmadan sonra vazlarını, talebelerini, müritlerini, halkı ihmal edip, bütün zamanını Şems’le sohbet etmeye ayırınca, Şems aleyhine bir kamuoyu oluşmuş, her tarafta fitne ve dedi-kodu başlamıştır.
Bunun üzerine Şems ansızın kimseye haber vermeden Konya’yı terk etmiştir.
Bunun üzerine çok üzülen, matem elbiseleri giyip kimseyle irtibat kurmayan ve sanki inzivaya çekilen Mevlânâ’dan halk ve müritleri özür dilemiştir.
Mevlânâ’nın ısrarlı mektuplarla Şems'in geri gelmesini istemiş, gelmeyince oğlu Sultan Veled’i gönderip tekrar gelmesini sağlamış, fakat bir müddet sonra yine aynı fitne ve dedi-kodular başlayıp, hatta Şems’e karşı süikast bile tertiplenince Şems bir daha geri dönmemek üzere tekrar kaybolmuştur.
Bu ayrılık günlerinde Mevlânâ hasret ve iştiyak ile şiirler, rubailer, gazeller yazmış, semalar etmiş ve Şems’i bulabilmek ümidiyle başta Şam olmak üzere 4-5 defa doğu illerine seyahat etmiştir.(1)
Mevlânâ’daki dini ve tasavvufi düşüncenin kaynağı, af, müsamaha ve hoşgörüsünün temeli, hümanizm ve yaratıkları karşı olan sevgi ve muhabbetinin menşei, mebdei… Kur’an ve Sünnettir. Bunu: “Canım tenimde oldukça Kur’an’ın kölesiyim ben. Seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım…”, “Pergel gibiyim; bir ayağımla şeriat üstünde sağlamca durduğum halde, öbür ayığımla yetmiş iki milleti dolaşıyorum” sözleriyle dile getirmeye çalışmıştır.
Kur’an-ı en iyi anlayan, hazmeden ve anlatan bir insan olarak çok sevilmiş ve hala çok sevilmektedir. Ölümünden asırlar sonra bile inanan-inanmayan, müslim gayri müslim… birçok insanın gönlünde taht kurmuş, adı dillerden düşmemektedir.
Hz. Mevlânâ dolu dolu geçen 76 senelik bir ömür neticesi, 12 Aralık 1273'de vefat emiştir. Her dinden, her mezhepten ve her görüşten birçok insan tabutuna yapışıp göz yaşı dökmüştür.
“Hz. Mevlanâ’nın cenazesinde mahşeri bir kalabalık vardır. Her dinden her cinsten on binlerce insan...
Herkes Hazretin cenazesi bizim evimizden, bizim eşiğimizden, bizim sokağımızdan, bizim mahallemizden de geçsin diye, o kadar ısrar ederler ki üç tabut parçalanır. Toprağa verilmesi ancak 18 Aralık’ta mümkün olur...”(2)
Bugünkü Türbenin olduğu yere babasının yanına gömülmüştür. O zaman türbe yoktur. Hayatında “Gök kubbeden daha iyi türbe mi olur” diye türbe yapılmasına rıza göstermez ama Oğlu Sultan Veled zamanında Selçuklu Beylerinden Alameddin Kayser tarafından bir türbe yaptırılmıştır.(3)
Bilâhare Gedik Ahmet Paşa tarafından bugünkü türbe bina ettirilmiş, (4) Daha sonra birçok ilâveler, tamirat ve tadilâtlar yapılmıştır. Yavuz dönemindeki bir tadilât esnasında Mevlânâ'nın üzerindeki sanduka yenilenmiş, eski sanduka babasının sandukasının üzerine konmuştur.
Bu sandukanın boyu yükselince halk arasında bir hurafe yayılıp; “Mevlânâ vefat edip kabre konacağında Onun ilmine hürmeten babası kabrinde ayağa kalkmış” denmiştir.
Mevlânâ soyunun medfun bulunduğu bu külliye,1926 yılında Müze haline dönüştürülmüştür. Yeşil Türbe veya Kubbe-i Hadra (Yeşil Kubbe-Yeşil Türbe) denen bu yapı Konya'nın sembolü haline gelmiş, her yerde Konya'yı yansıtır olmuştur.
Dipnotlar:
1- İslâm Ansiklopedisi, T. D. V. Y. c. 29, s. 443.
2- Yavuz Bülen Bâkıler, Arif Nihat Asya’nın Mevlevî Şeyhliği, Türk Edebiyatı Dergisi, Kasım 2004, Sayı 373, s.34.
3- Abdülbakı Gölpınarlı, Mevlânâ Celâleddin, İst. 1952, s.130-134
4- Konya Tarihi, İbrahim Hakkı Konyalı,1965,s.27
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.