Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Hukuku
02 Kasım 2016, Çarşamba 07:41Sevgi, barış ve rahmet Peygamberi Rasulullah (s.a.v.), insanlara hayatın her alanında Yüce Allah tarafından güzel ahlâklı ve örnek şahsiyet olarak gösterilmiş en büyük peygamberdir.([1]) O, içinde yaşadığı Mekke toplumunda peygamberlik görevinden önce ve sonra birlikte yaşama hukukunun da öncüsü, hem Mekke döneminde hem Medine döneminde toplumsal hayatta huzurun ve barışın güvencesi olmuştur. Tebliğini hikmetle ve güzel öğütlerle([2]) insanların gönüllerine hitap ederek ve "Dinde zorlama yoktur"([3]) ayetine uygun olarak en mükemmel şekilde yerine getirmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.), insanlar ve toplumlar arası ilişkilerde huzurun, barışın ve bir arada yaşamanın önemini bildiren Kur’ân-ı Kerîm’in şu ayetleri çerçevesinde barışı ve birlikte yaşama hukukunu hayatı boyunca hep gözetmiştir:
“Artık onlar sizi bırakıp çekilir de sizinle savaşmazlar ve barış teklif ederlerse Allah onlara saldırmanıza izin vermez”([4]); “Bu yüzden biz İsrâiloğulları’na bildirdik ki, bir cana kıymaya veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın kim bir insanı öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur, kim de bir hayat kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur”([5]); “Eğer onlar barışa yönelirse sen de barıştan yana ol ve Allah’a güven”([6]); “İçlerinden haksızlık yapanlar hariç Ehl-i kitap’la en güzel şekilde mücadele edin”([7]); “Allah, din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlarla iyi ilişkiler içinde olmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz … Allah yalnızca din hakkında sizinle savaşmış, sizi yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza yardım etmiş kimselerle dostluk kurmanızı yasaklar; kim onlarla dost olursa işte bunlar kendilerine yazık etmişlerdir”.([8])
Bu âyetler, toplumlar arası ilişkilerde barışın esas alınması gerektiğini göstermektedir.
Hz. Peygamber’in, “Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin; Allah’tan âfiyet dileyin. Fakat düşmanla karşılaşınca da sabredin ve bilin ki cennet kılıçların gölgesi altındadır”([9]); “Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın, zorlaştırmayın”([10]) şeklindeki buyruklarıyla, “Savaşın kendilerini eritip tükettiği şu Kureyş’e yazık! Savaşta bir hayır yoktur. O sadece daha önce kazandıklarını yiyip bitirir. Benimle diğer Araplar’ın arasına girmese ne olur sanki? Eğer onlar bana üstün gelirlerse isteklerine nâil olurlar; ama Allah beni onlara galip getirirse hep birlikte İslâm’a boyun eğerler. Güçlü olsalar bile daha nereye kadar böyle savaşıp duracaklar?”([11]) şeklindeki serzenişi de söz konusu ilkeyi teyit etmektedir. Kur’ân-ı Kerîm, son ilâhî mesajın bütün insanlığa duyurulmasını sağlayan en uygun aracın barış olduğunu belirtir([12]):
“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen -kötülüğü- en güzel şeyle sav. O zaman bir de bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki gerçek bir dost oluvermiş”([13]).
Allah hepimize dünya ve ahirette iyilikler versin. Her çeşit tehlikeden korusun. Barışı ve huzuru lutfeylesin.
Dipnotlar:
1-Kalem, 68/4; Ahzab 33/21;Enbiya, 21/105.
2-Nahl 16/125.
3-Bakara 2/256.
4-Nisâ 4/90.
5-Mâide 5/32.
6-Enfâl 8/61.
7-Ankebût 29/46.
8-Müslim, “Cihâd”, 20; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 89.
9-Buhârî, “Cihâd”, 164, “Me??zî”, 60; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 17.
10-Buhârî, “Şürû?”, 15; İbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim, c. 3, 313.
11-Ahmet Yaman, "Sulh", DİA, c. 37, s. 486.
12-Fussılet 41/34.
13-Fussılet 41/34.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.