HZ.MEVLÂNA (1)
13 Aralık 2018, Perşembe 08:39Cenâb-ı Allah insanı, yaratılmışların en kıymetlisi olarak halk etmiş, onu yeryüzünün en şerefli varlığı ilân etmiş ve her şeyi onun emrine, onun hizmetine sunmuştur.
Hele kendine inanan, güvenen, günde beş vakit huzurunda eğilen, kendi ile frekans bağlantısı kuran, büyüklüğünü takdir eden insanlara başka bir değer veriyor. Onlara kulum diyor. Rahman ve Rahim sıfatlarıyla tecelli ediyor: "Ben hiçbir yere sığmam, sadece mümin kulumun gönlüne sığarım"(1) hadis-i kudsisi ile ona verdiği şeref ve kudsiyyeti ilân ediyor. Yunus:
Gönül Çalab'ın tahtı
Çalab gönüle baktı
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yıkar ise
Seyrâni'nin de:
Kalbini geniş tut sıkma Seyrâni
RızÂy-ı Bâr^İden çıkma Seyrâni
Gönül beytullahın yıkma Seyrâni
Elinden gelirse inâyet eyle
Dörtlüklerinden de anlaşılacağı üzere, mümin kalbi mecaz manada Allah'ın evi telâkki edilerek, gönül incitmenin, hatır yıkmanın, kalp kırmanın neticesine dikkat çekilmiştir.
Mevlâna hazretleri, tasavvuf umdelerini bu Hadis-i Kudsi üzerine bina etmiş, Hz. Mûsâ’yı can düşmanı Firavuna gönderirken; "O'na karşı yumuşak ve güler yüzlü ol, gönlünü incitme”(2) tenbihinde bulunan Rabbi'nin emirlerini hayat prensibi kabul ederek, kâfir-mümin ayırımı yapmadan, kimsenin gönlünü kırmadan, herkese giderek, herkesi de dergâhına çağırarak tebliğ görevini yerine getirmiştir.
Gönüller sultanı Mevlâna anlayışında "Gönül-kalp" meselesinin ehemmiyetini şu sözleri ne güzel dile getirir.
Kâbe bünyâd-i Halil-i Âzerest
Dil nazargâh-ı Celil-i Ekberest
Bir gönül yapan, memnun eden kişi, binlerce defa haccı ekber yapmış gibi sevap alır ve Allah(c.c.)'ı memnun eder. Çünkü Kâbeyi Azer oğlu Hz. İbrahim(a.s.) bina etmiştir. Mümin kulun kalbi ise Allahü Zülcelâlin nazar ettiği, baktığı, kıymet verdiği bir yerdi. Ve O'nun muasırı olan Yunus da bu hususta şöyle diyor:
Bir kez gönül yıktın ise, o kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil
"Gel, gel, ne olursan ol yine gel. Kâfir, putperest, günahkâr isen de yine gel. Bizin dergâhımız ümitsizlik dergâhı değil" sözlerini de yanlış te'vil ve tefsir etmeye gerek yok.
"Yaratığı sevmek lâzım, yaratandan ötürü" felsefesiyle; "Onlarda insan, onlar da Allah'ın kulu, gelsinler, feyiz alsınlar, onların gönüllerini fethedeyim. Onlar bana, benim dergâhıma gelip, Allah aşkı ve şevki ile yanardağlar misali kükreyen gönül potama düşünce nasıl olsa eriyecek, arınacak, Allah'a kul, Resûlüne ümmet olacak. Gelişi başka gidişi başka olacak." diyor.
Bunun için gönüller sultanı olmuş.
Fakat günümüz insanı bir hususta hata ediyor. Bu engin hoşgörüyü, bu sonsuz insan sevgisini, bu hudutsuz tolerans ve müsamahayı Mevlânâ Hazretlerinin zatına malediyor. Yani şöyle bir imaj doğuyor: Daha önce kimsede böyle bir insan sevgisi, af ve hoşgörü yoktu. Bunu Mevlânâ ihdas ettiği için böyle seviliyor ve tanınıyor.
Bu tamamen yanlış bir düşünce tarzı. Rabbimiz'in Rahman, Rahim, Ğafur, Afüvv, Muın gibi birçok sıfatları vardır.
En büyük günah, günahının affolmayacağına kanaat getirip, ümitsizliğe düşmektir. Hâlbuki Allah(c.c.): “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok esirgeyen ve çok bağışlayandır”(3)
“Ey Adem oğlu! Senin günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam seni affederim. Ey Âdem oğlu, sema ile arz arasını dolduracak kadar çok hata ve günahın olsa, sonra bana şirk koşmadan (benden ümit kesmeden) gelirsen seni arz dolusu mağfiret ile karşılarım”.(4)
“Bir adam Vallahi Allah falancayı af ve mağfiret etmeyecek diye kesip attı. Allah: “Falancaya mağfiret etmeyeceğime dair yemin eden de kim? Ben ona mağfiret ettim, senin amelini de iptal ettim” buyurdu”.(5)
“İstiğfar eden kimse günde yetmiş defada tövbesinden dönse, günahta musır sayılmaz”,(6) Mevlânâ Hazretleri de bu ve benzeri ayet ve hadislerden cesaret almış ki; “Tevbeni yüz defa bozmuş olsan yine gel” diyebilmiştir.
Dipnotlar:
1- “Makasıdü’l- Hasene”, Dar’ül Kütüb el-Arabî, 1985 Beyrut, s. 589.
2- Taha Sûresi, 44.
3- Zümer Sûresi, 53.
4- Tirmizî, Da’avat 106 (3534).
5- Müslim, Birr 137 (2621).
6- Tirmizî, Daavat 119, (3554); Ebû Dâvûd Salat 361, (1514).
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.