İÇKİ-2
02 Mart 2015, Pazartesi 00:00Meşhur akliyecilerimizden Mazhar Osman Bey; “deli sarhoştan korkar” demiştir. Eşref’de delilikle sarhoşluğu aynı kefeye koyuyor ve şöyle diyor:
Âlem-i işret ile âlem-i cinnet bir iken
Deliye herkes acır, sarhoşa aldırmazlar!
Ref’ederler deliden, hâme-i teklifâtı
Sarhoşu düştüğü yerden kaldırmazlar.
“İçki âlemi ile delilik alemi farksız iken, deliye herkes acır fakat sarhoşa aldırmazlar. Deliden her türlü kanuni sorumluluğu kaldırırlar ama sarhoşu düştüğü yerden kaldırmazlar.”
Adamın biri Nasrettin Hocaya gelir ve “hocam üzüm yemek haram mı?” der. Hoca; “hayır” cevabını verir. “Peki, üzümü kurutsam yesem haram mı?” der. Hayır, cevabını alır. “Peki, suyunu sıksım içsem haram mı?” der. Hayır, cevabını alır. “Peki, bu suyu birkaç gün bir kenarda saklasam, ondan sonra içsem haram mı?” deyince Hoca; “evet haram” der. Adam; “hocam amma yapıyorsunuz, bu birkaç gün durmak ne değiştiriyor ki, haram diyorsunuz, sizinki de mantıksızlık” deyince Hoca şöyle demiş: “Şu suyu yüzüne atsam olur mu?” olur. “Peki, biraz toprakla karıştırsam, helva gibi olsa, kafana vursam acıtır mı?” “eh biraz”, “Peki birkaç gün onu bir kenara koysam kurusa da kafana sallasam razı olur musun?” deyince öteki; “olur mu hocam, sen benim kafayı kıracaksın” der. Hoca; “işte evladım o üzüm suyu birkaç gün durunca o da aklını kırar” diye ibretli bir cevap verir.
İki sarhoş meyhaneden çıkmış, gökyüzündeki ayı görmüşler, birisi ay demiş, birisi güneş demiş, sille tokat kavgaya başlamışlar, o esnada Nasrettin Hoca geçiyormuş, ikisi de yakasından tutup sormuşlar; “gökteki ay mı? Güneş mi?” Hoca bakmış pabuç pahalı; “valla gençler ben buranın yapancısıyım bilmiyorum bir yerliye sorun” demiş ve yakayı kurtarmış.
Sultan IV. Murat içki yasağı koyduğu günlerde, sadrazamı ile birlikte tebdil-i kıyafet edip, sahilde Bekri Mustafa’nın kayığına binerler. Sahilden biraz açılınca Bekri içmeye başlar. Sultan da ister ama vermez ve “bu testide durduğu gibi durmaz tahammül edemezsin, sarhoş olur başımıza iş açarsın” der. Biraz sonra müşteriler fazla ısrar edince verir, onlarda içmeye başlarlar bu arada; “sen padişahın yasağından korkmaz mısın?” diye sorarlar o “burada denizin ortasında nerde görecek hemşerim” der. lV. Murat; “ya ben padişah bu yanımdaki de sadrazam Bayram Paşa ise ne yaparsın?” deyince Bekri; “ben demedim bu testideki gibi durmaz diye, iki yudum aldın kendini padişah görmeye başladın, birkaç kadeh alsan kim bilir belki de ben Allah’ın diyeceksin?” deyince padişahın hoşuna gitmiş ve canını bağışlamış.
Gürcistan’da adetleri gereği en şerefli misafirlere boğa boynuzları içinde içki ikram edilirmiş. Geçmişteki Cumhurbaşkanlarımızdan Cevdet Sunay bir resmi gezi gereği Gürcistan’da iken Devlet Başkanları; “Türkiye Cumhurbaşkanı Ekselans Sunayı boynuzsuz olarak ülkesine göndermeyeceğiz. Onun için bu güzel boynuzu kendisine hediye ediyoruz” deyince, geziye katılan gazetecilerden Abdi İpekçi’yi gülme krizi tutmuş.([1])
Karamanoğlu Beylerinden birisi, akşam içki meclisinde Şâir Nizamî Çelebi’nin söylediği şiirler hoşuna gider ve kıymetli bir köy bağışlar. Sabah olunca Nizamî köyün beratını (tapusunu) almaya varınca Bey demiş ki; “yahu kusura bakma akşam sarhoş kafaya bir halt etmişiz, ağzımızdan bir söz çıkmış, tabi bu olacak iş değil…” deyince Şâir; “hayır hayır beyim haltı akşam değil, şimdi ediyorsunuz” demiş.([2])
Dipnotlar:
1- Bilal N. Şimşir, “Bizim Diplomatlarımız”, Bilgi Yay. 1996, s. 549.
2- Mustafa Gencer, “Kudüse Uzanan Kanlı Yol”, Tarih ve Düşünce Dergisi, Kasım 2004,sayı 53, s. 49.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.