İHTİYARLIK
19 Mart 2016, Cumartesi 10:12Artık iş kalmadı yarenler bizde
Tökezler olduk yazıda-düzde
Şairdik, hatiptik, yazardık, sözde
Ekmeği yemeye ağızda diş yok
Dedik ya efendiler bizlerde iş yok
Sağ yanım titriyor, sol yanım tutmaz
Nabzım tekler durur, muntazam atmaz
Ayağım bir türlü ileri gitmez
Ağzım her an kuru, gözümde yaş yok
Aktık bundan böyle bizlerde iş yok
Bir secdeye varsam başım dolanır
Ne yesem, ne içsem midem bulanır
Bütün dertler birbirine ulanır
Yuvamız bomboş uçacak kuş yok
Hayra yorulacak hayal yok, düş yok
Yakını uzağı seçemez oldum
Bir ufak hendeği geçemez oludum
Bir bardak soğuk su içemez oldum
Tatlılarda bile lezzet yok, tat yok
Benim bu halime takacak ad yok
Yaşıtlarım birer birer ölüyor
Yeşil yaprak kara toprak oluyor
Azrail de başucumda soluyor
Üstüme dikmeye ağaç yok, taş yok
Arkamdan vermeye yemek yok aş yok
Osman Yüksel Serdengeçti
Bir dönemin en ünlü rejim muhalifi, aksiyon adamı, enerjik ve dinamik delikanlısı, bir an yerinde durmayan hareketli insanı, defalarca hapse girip çıkan, ama hiçbir zaman gaye ve hedefinden sapmayıp taviz vermeyen, idealist siyasetçi ve fikir adamı Osman Yüksel Serdengeçti, son demlerinde işte böyle sitem ediyordu. Arap ne güzel söylemiş; “li külli kemalin zeval-Her kemalin bir zevali var”
Osman Yüksel rahmetli son demlerinde Cağaloğlunda bir dostunun dükkanında çay içerken, elleri titrediği için çayı karıştırmakta zorlanınca; “görüyormusunuz dostlar, bir zamanlar Türkiye’yi karıştıran eller, şimdi şu çayı karıştıramıyor.”
Peygamber Efendimiz bu gerçeği asırlar önce bildirmiş ve “her derdin devası vardır, ancak ihtiyarlık ve ölümün devası yoktur”([1]) buyurmuştur. Gerçekten bugüne kadar milyar dolarlar harcayarak yapılan çalışmaların hiçbirisi fayda vermemiş bu iki hususa yani ölüm ve ihtiyarlığa çare bulunamamıştır. Gençliği ile o günkü halini kıyaslayarak, aradaki farkı gören Seyranî’de şöyle sitem ediyor:
Ağır meclislerde sıkılmaz iken
Mengeneye versen bükülmez iken
Seyrani aslana yıkılmaz iken
Dedirdin tilkiye pes kara bahtım
İhtiyarlama hususunda gönülle gövde eşit veya atbaşı gitmiyor. Fiziki görünüş daha erken ihtiyarlıyor, ruh veya gönül dediğimiz manevi yön veya nefis ise biraz daha geç ihtiyarlıyor. Şairler bu hususa şöyle parmak basmışlar:
Başımla gönlümü edemedim eş
Yaşım yetmiş amma gönül yirmi beş
Başın dedi dinlen, gönlüm dedi koş
Başım dedi durul, gönlüm dedi coş
Celal Sahir
Sende mi hala esîr-i zülfü yâr olmaktasın
Uslan ey dil uslan artık ihtiyar olmaktasın
Bilmiyorsun kendini yâr u nizâr olmaktasın
Uslan ey dil uslan artık ihtiyar olmaktasın
Osman Yüksel rahmetli vefatına yakın Konya’da hastanede yatırken, bir gurup seveni ziyaretine varmışlar. Hoşbeşten sonra bakmışlar ki, pijamasının altının ön düğmeleri iliklenmemiş, onun muzip ve hoş sohbet olduğunu da gayet iyi bildikleri için, onu söyletmek babından birisi “üstad ön taraf açık kalmış” deyince hiç tereddüt etmeden; “olsun, bizim Akseki’de cenaze evinin kapısı kapanmaz” demiş ve bir kahkaha tufanı kopmuş.
Küçük çocuk bir gün dedesinin yanına sokulur ve derki; “dede gözlerini kapatabilir misin?” dedesi; “olur evladım ama sebebi ne?” deyince, çocuk “Annemle, babam dedi ki; deden hele bir gözlerini kapatsa çok zengin olacağız!..”
Dipnot:
1- Tirmizî, Tıbb, 2; İbni Mâce, Tıbb, 1; Müsned, 4/278.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.