İLÂHÎ AŞK (1)
22 Haziran 2018, Cuma 07:47Aşkın odu ciğerimi
Yaka geldi, yaka gider
Garip başım bu sevdayı
Çeke geldi çeke gider
Firkat kâr etti canıma
Gelsin âşıklar yanıma
Aşk zincirin dost boynuma
Taka geldi, taka gider
Bülbül edüb zâr ü efgan
Aşk odına yandı bu can
Benim gönülcüğüm heman
Hak’dan geldi Hak’a gider
Arifler durur sözüne
Gayrı görünmez gözüne
Eşref Oğlu yar yüzüne
Baka geldi, baka gider
Eşrefoğlu Rûmî
Muhaddisler kaynağında tereddüt etseler de, tasavvuf ve tarikat dünyasının her köşe başında bir hadis-i kudsî karşımıza çıkar ve Cenâb-ı Allah’ın şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi ve tanınmayı istedim ve beni bilmeleri için insanları yarattım”(1)
Melekler insanoğlunun yeryüzünde fitne ve fesat çıkaracaklarını, arzı ifsad edeceklerini, birçok kötülüklere sebep olacaklarını… söylemelerine rağmen(2) yinede beni Âdem’in yaratılmasına Rabbimizin ferman buyurmasını, Allah’ın özellikle Hz. Muhammed’e ve insanlara olan sevgisinden, muhabbetinden, hatta aşkından tezahür ettiğine sûfiler hükmederler. Bunu teyid eden bazı âyet ve hadis-i şerifler de vardır:
“Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.(3)
“Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin. Derken bütün melekler topluca saygı ile eğildiler.”(4)
“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.”(5), “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık.”(6)
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, değerli eseri Marifetnâme’nin başında, ayetlerden ve hadislerden çıkartmış olduğu, bir bilgi konsantresi olarak diyor ki; “Hak Teâlâ iki cihânı beni âdem (insanoğlu) için, insanı da kendisini bilmesi için yaratmıştır. O halde hilkat-i âlem ve Âdem’den, maksadı aksâ ve maklab-ı a’lâ ma’rifet-i Mevlâ’dır.”
Bu ve benzeri ayetler, hadisler sebebiyle insanoğlunun yeryüzünün halifesi, en şerefli, en değerli, en kıymetli, mübarek ve mükerrem bir varlığı olduğu hükmüne varılmıştır. İnansın, inanmasın. İnananların, yaratıcısını kabul ve tasdik edenlerin nezd-i İlâhî’deki kadr ü kıymeti çok farklıdır ama, inanmayan, şirk koşan, Tanrı tanımayan, bugünkü tabirler ateist olan insanlar bile, Allah yanında, insan olmaları hasebiyle değerli, kıymetli bir varlıktırlar.
Peygamberlerin, evliyaullahın, ehlullahın tabir caizse hümanist olmaları, insan sevgisi ile memlu (dolu) olmaları, Müslim gayri Müslim herkesi sevmeleri ve onlara hizmet vermeye çalışmaları bu sebeptendir.
Hz. Mevlânâ’nın “gel gel, ne olursan ol gel” daveti de bunu tezahür ettirir. Resül-i Ekrem Efendimiz, kâfirlere ve can düşmanlarına bile “gel” demekle yetinmemiş, defalarca onların ayağına gitmiş, hastalarını ziyaret etmiş, hizmetlerinde bulunmuş, onların hidayete ermelerine, hak ve hakikati bulup Allah’ın azabından kurtulmalarına vesile olmaya çalışmıştır. Allah’ın kullarına olan bu sevgi ve muhabbet şulesinin odak noktasında da Hz. Muhammed vardır. Mezkur ayetler ve hadisler bunu dile getirdiği gibi, şâir bu gerçeği şu samimi ve bediî mısralarıyla ne güzel terennüm etmiştir:
Ğubar-ı pâyine almam cihânı ya Resûlâllah
Değişmem mûyine heft âsumanı ya Resûlâllah
Duyunca makdem-i teşrifin Âdem sulbi pâkinden
Değişti habbeye bağ-ı cinân-ı ya Resûlâllah
Yani: “Ayağının tozuna, cihanı almam Ya Resûlâllah. Bir kılına, yedi kat semayı değişmem Ya Resûlâllah. Kendi sulbünden (neslinden) Senin gelip dünyayı teşrif edeceğini (şereflendireceğini) öğrenince;Hz. Âdem; (Bunun gerçekleşmesi için, dünyaya gelebilmek maksadıyla) cennet bahçelerinden vazgeçip, buğday tanelerinden yemiştir.”
Türk edebiyatının duayenlerinden merhum Ali Nihat Tarlan şöyle der: “Tanrı tanınmayı sevdiği için kâinatı yarattı. Kâinat insan için, insan-ı kâmilin varlığı için yaratılmıştır. Kâinatın zahiri manzarası kesret gösterir. Bunun altında vahdet gizlidir. Kâinatta tecelli eden her güzellik ilâhî güzelliğin bir görünüşüdür. Âşık kâinatta ulûhiyetin her tecellisini görmeli ve sevmelidir. Âşık mecazi aşktan gerçek hakiki aşkı bulur. Kalp uluhiyetin tecelli edeceği yerdir.”(7) Aynı mealde Fuzûlî’yi dinleyelim:
Aşk imiş her ne var âlemde
İlim bir kıyl ü kal imiş ancak
Dipnotlar:
1- “Ben gizli bir hazine idim....” Şeyh İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keşfü’l Hafâ ll, Ka
hire 191. Hadis uzmanlarının kriterlerine göre bu hadisin ne sahih, ne de zayıf olduğuna
dair kesin bir kayıt yoktur. Buna rağmen halk arasında kabul görmüş ve meşhur olmuş bir
sözdür.”
2- Bakara Sûresi, 30.
3- Hicr Sûresi, 28, 29.
4- Sâd Sûresi, 72. 73.
5- Kâf Sûresi, 16.
6- İsrâ Sûresi, 70.
7- Mahmut Erol Kılıç, “Sufi ve Şiir”, İnsan Yay. İst. 2011, s. 102.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.