“İlim Çin'de de olsa ona tâlip olun. Çünkü ilim her Müslümana farzdır.”
24 Şubat 2021, Çarşamba 09:13Hadis-i Şerifin anlamlarında birisini çözen Hoca Ahmet Yesevi’yi acaba kaç kişi hakkıyla tanıyor? Hoca Ahmet Yesevi’yi hakkıyla tanımak, tanıtmak birkaç köşe yazısına elbette ki sığdırılamaz. Ancak hatırlamak ve anmak bâbından biraz da olsa değinmek istiyorum.
Amaçları, ülküleri nelerdi? Bu ülküler bugüne dek neleri değiştirdi. En önemlisi de örnek almalı mıyız?
1093 yılında Kazakistan’ın Sayram şehrinde dünyaya gelmiş ve ilk eğitimini babasından almıştı. İlerleyen zamanlarda babası vefat edince, annesi Gevher Şehnaz, çocuklarını da alarak birlikte Yesî şehrine gitmişlerdi. Hoca Ahmet Yesevi burada Arslan Baba’nın himayesinde fevkalade hızlı bir şekilde eğitim almış ama bir yol ayrımı daha Ahmet Yesevi’yi üzmüş ve Arslan Baba Hakk’a yürümüştü. En sonunda Yusuf El-Hemedânî ile yolları birleşmiş ve kendisinden İslam’ın zahir ve batın ilimlerini öğrenmişti. Bu satırlar kısa bir özgeçmiş gibi görünse de buzdağının küçücük bir özetini yansıtabilir ancak… Dolayısıyla fevkalade detaylara hiç girmedim.
Şöyle ki Hoca Ahmet Yesevi, o yılların durumu göz önüne alındığında geniş ve statü sahibi topluluklar tarafından yakinen tanınmaktaydı ve liderlik edecek bir pozisyondaydı. Zira bir ülkünün toplumlar arasında yer edinebilmesi için gereken birkaç şeye özellikle gereksinim vardır. Hz. Mevlana’nın dediği gibi “Öğüt verecek insana değil, örnek olacak insana ihtiyaç var.” İşte Hoca Ahmet Yesevi, hem öğüt veren hem de örnek olan bir önderdi. Söz ve nasihatlerini özünde ve hayatında noktasına kadar bizzat yaşayarak örnek oluyordu. Günümüzde konuşan ancak yaşantısının konuşmalarıyla hiç alakası olmayan internet mecralarında klavye komandoları gibi değil söz ve fiillerinde inci gibi parlayan özü sözü, fiili bir olan bir önderdi.
Bir diğer özellik ise bunu kendisi için değil, daha ulu bir sebep uğruna yapanlar. Yaradan’ın huzuruna gittiklerinde ”sırf senin rızan için yaptım” diyenlerin inancı ile yaşayanlar...
İşte bu minval üzerinden yürüyen Hoca Ahmet Yesevi, iyiliği ve güzelliği yaymak için binlerce alperen yetiştirmiş ve dünyanın dört bir yanına göndermiştir. Türklerin Anadolu’ya gelişlerinde hem dinsel önder olan hem de asker olarak savaşanların hepsinin adı alperendir.
Alperen olacak kişi önce sabırlı olacak ki yolundan sapmayacak. Sadık olacak ki davasını üçe beşe satmayacak. Elif gibi kalacak ki özünde Yaradan ile yaşayıp edebiyle yolunda ilerleyecek. Naif ve kibar olacak ki Peygamber Efendimizin bir zerresi olduğunu ispat edebilecek. Meslek erbabı olacak ki terbiyesini, ticaretinde ve mesleğinde de gösterebilecek. Kılıç, kalkan ve yayında usta olacak ki attığını vuracak. Merhametli olacak ki mazlumun umudu olacak. Gittiği yerlere ışık olacak. Kısacası temiz bir kalıbın adamı olacak, kabın şeklini alanlar gibi olmayacak…
Anadolu olsun, Sibirya olsun, Avrupa olsun burada ki insanlar hem zulüm hem de eziyet gördüklerinden ADALET ve AHLAK gibi vasıflara muhtaç şekilde yaşıyorlardı. Alperenler, insani vasıflarını HAKK dinden aldıklarını ispat edercesine davranışlar sergileyerek halkın güvenini ve sempatisini kazanmışlardı. Sonuç olarak da insanlar toplu şekilde bu hayranlık uyandırıcı HAKİKİ MÜSLÜMANLAR’ın yoluna girmiş ve dünyadaki haksızlık ve adaletsizliğe kafa tutmaya başlamışlardı.
Devam edecek
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.