İLMÎ ÇALIŞMALAR VE İSLÂM (1)
24 Nisan 2020, Cuma 09:08İlim: Okumakla, görmekle, duymakla, deneyle, kısacası duyularla elde edilen bilgiler, öğrenilen şeyler mânâsınadır.
İrfân ise: Öğrendiği, bildiği şeyleri, kendisinin ve insanlığın faydasına kullanabilme kapasite ve kâbiliyetine denir. “İlim ve irfân sâhibi kişi” denince bu anlaşılır.
İki cihan saâdeti, ikisine birden sâhip olmakla mümkündür. Bıçak hem ameliyatta, insanı yaşatmada, hem de adam öldürmede kullanılabilir. İlim sâhibi bunları bilir ama irfân sâhibi bıçağı insanı yaşatmada kullanabilen kişidir. Buna Hz. Mevlânâ iblisi misal verir. Şeytan cennette meleklerin hocası idi ama irfân sâhibi olmadığı için, Âdem’in sâdece toprak olan cihetine baktı, zâhire göre hükmetti, “o topraktan ben ateşten yaratıldım”(1) dedi. Fakat kendini yaratan Yüce Allah’ın fermânına karşı geldiğini sezemedi. Yâni âlim idi ama ârif yâni irfân sâhibi değildi diye izah eder.
Avamca da olsa şöyle bir söz vardır: “Tahsil cehâleti alır, eşeklik bâki kalır (ilimle berâber irfân olmalı)” derler. Gerçekten dünyâyı kana bulayan despotların, savaşları kaprisleri yüzünden başlatıp dünyâyı acıya, kan ve baruta gark eden zâlimlerin, sadistlerin, satanistlerin, dünyâca meşhur hırsızların, en azılı kâtillerin, en merhametsiz cânilerin, organ mafyasında görev alan doktorların velhasıl her türlü kötülüklerde başrol oynayan aktörlerin çoğu, bir değil birkaç fakülte mezunu oldukları halde, yine de bu kötülükleri yapabildiklerini görünce, bu sözlerin ne kadar hakîkati haykırdığı daha iyi anlaşılıyor.
Bu sebeple sevgili Peygamberimiz sık sık şöyle duâ edermiş: “Allah’ım, korkmayan bir kalpten, kabul edilmeyen duâdan, doymak bilmeyen nefisten, faydası olmayan ilimden sana sığınırım.”(2)
Mevlânâ (1207-1273) Hazretleri de Efendimiz’in bu duâsını şöyle izah etmiştir: “Alçak bir herife ilim ve fen öğretmek, yol kesen bir eşkıyânın eline kılıç vermek gibidir.” (Mesnevi beyit no: 13872). Çünkü o öğrendikleri ile yapacağı kötülükleri daha iyi yapar.
Peygamberimiz Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’a şöyle tavsiye ediyor: “Ey İbni Ömer! Dinine iyi sarıl, zîra o senin hem etin, hem kanındır. Dinini kimden öğrendiğine iyi dikkat et. Dînî ilimleri ve hükümleri istikâmet ehli âlimlerden al (doğru kişilerden öğren) sağa-sola meyledenlerden alma.”(3)
Din husûsunda piyasa ve internetteki bilgi kirliliği mâlûm. Müslümanların birçoğu da, çekini, senedini, menfaatini didik didik araştırdığı halde, dinini hiç araştırmadan bu kirli bölgelerden öğrenmeye çalışması ne kadar garip. Efendimizin bu hadisi, Müslümanların hayat prensibi ve kulağının küpesi olmalı. Atalarımız ne güzel söylemiş: “Yarım doktor candan, yarım hoca îmândan eder.”
Eskiden Osmanlı halkının çoğunluğu okuma-yazma bilmiyordu, ama insânî iyilikler yönünden dünyâya örnek gösterilirdi. Şimdi onların nesli olan milletimizin büyük çoğunluğu okuma yazma biliyor, ama kötülükler husûsunda nerdeyse dünyâda birinciyiz. Sebebi; yukarıdaki hadiste zikredildiği üzere, dinimizi gerçek menşeinden ve membaından (kaynağından) öğrenmiyoruz her halde. Yâni ilim sâhibi olduk ama irfânımızı kaybettik.
Îrânlı şâir de, ilmi olup irfânı olmayanları tek kanadı olup uçamayan kuşlara benzetir ve şöyle der: “Âlimler görüyorsun ilmi var, irfânı yok. Kuşlar görüyorsun kanadı var, uçması yok”
Sâmiha Ayverdi de bu konuya şöyle dikkat çeker: “Garp, aklı buldu, hikmete eremedi. Bilgiyi yakaladı, irfânı kazanamadı.”(4) Onun için Batı bugün ilmin, fennin, tekniğin zirvesinde dolaşıyor, ama kendinden aşağıdakilere de kan kusturmaktan, zulüm ve katliamlar icra etmekten, soykırımlar uygulamaktan, bir tek bomba ile milyonları öldürmekten kendini alamıyor. Sebep; İlmi var, irfânı yok da ondan. Onun için biz Yüce dinimize sâdece ilim dini demiyoruz, ilim ve irfân dini diyoruz. İlim ve irfân kelimesinin öz ve cevher halinde tarifini şöyle yapmışlar: “Nakışta nakkaşı bulabilmek irfândır.” Ortada bir güzel, bir nakış var, bunu görmek bilgidir, ilimdir, ama onu bir yapanın olduğunu takdir etmek, o sanatkârın varlığına vâkıf olmak, onu sevmek irfândır. Tıpkı; kâinattaki yaratılmışları görüp, onu var eden Allah’a ulaşıp îmân edebilmek gibi.
Dipnotlar:
1- Sa’d Sûresi, 76.
2- Müslim Zikir 73; Tirmizî, Da’avât 68.
3- Hatib el-Bağdâdî, “El fâye fi İlmi’r-Rivâye”, el-Medînetü’l-Münevvere, el Mektebetü’l-İlmiyye s. 121.
4- Sâmiha Ayverdi, “Osmanlı Asırları”, Damla Yay. İst. 1977, 2. Baskı, s. 14.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.