İLMÎ ÇALIŞMALAR VE İSLÂM (2)
27 Nisan 2020, Pazartesi 09:36Mevlânâ (1207-1273) Hazretleri de Efendimiz’in bu duâsını şöyle izah etmiştir: “Alçak bir herife ilim ve fen öğretmek, yol kesen bir eşkıyânın eline kılıç vermek gibidir.” (Mesnevi beyit no: 13872). Çünkü o öğrendikleri ile yapacağı kötülükleri daha iyi yapar.
Peygamberimiz Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’a şöyle tavsiye ediyor: “Ey İbni Ömer! Dinine iyi sarıl, zîra o senin hem etin, hem kanındır. Dinini kimden öğrendiğine iyi dikkat et. Dînî ilimleri ve hükümleri istikâmet ehli âlimlerden al (doğru kişilerden öğren) sağa-sola meyledenlerden alma.”(1)
Din husûsunda piyasa ve internetteki bilgi kirliliği mâlûm. Müslümanların birçoğu da, çekini, senedini, menfaatini didik didik araştırdığı halde, dinini hiç araştırmadan bu kirli bölgelerden öğrenmeye çalışması ne kadar garip. Efendimizin bu hadisi, Müslümanların hayat prensibi ve kulağının küpesi olmalı. Atalarımız ne güzel söylemiş: “Yarım doktor candan, yarım hoca îmândan eder.”
Eskiden Osmanlı halkının çoğunluğu okuma-yazma bilmiyordu, ama insânî iyilikler yönünden dünyâya örnek gösterilirdi. Şimdi onların nesli olan milletimizin büyük çoğunluğu okuma yazma biliyor, ama kötülükler husûsunda nerdeyse dünyâda birinciyiz. Sebebi; yukarıdaki hadiste zikredildiği üzere, dinimizi gerçek menşeinden ve membaından (kaynağından) öğrenmiyoruz her halde. Yâni ilim sâhibi olduk ama irfânımızı kaybettik.
Îrânlı şâir de, ilmi olup irfânı olmayanları tek kanadı olup uçamayan kuşlara benzetir ve şöyle der: “Âlimler görüyorsun ilmi var, irfânı yok. Kuşlar görüyorsun kanadı var, uçması yok”
Sâmiha Ayverdi de bu konuya şöyle dikkat çeker: “Garp, aklı buldu, hikmete eremedi. Bilgiyi yakaladı, irfânı kazanamadı.”(2) Onun için Batı bugün ilmin, fennin, tekniğin zirvesinde dolaşıyor, ama kendinden aşağıdakilere de kan kusturmaktan, zulüm ve katliamlar icra etmekten, soykırımlar uygulamaktan, bir tek bomba ile milyonları öldürmekten kendini alamıyor. Sebep; İlmi var, irfânı yok da ondan. Onun için biz Yüce dinimize sâdece ilim dini demiyoruz, ilim ve irfân dini diyoruz. İlim ve irfân kelimesinin öz ve cevher halinde tarifini şöyle yapmışlar: “Nakışta nakkaşı bulabilmek irfândır.” Ortada bir güzel, bir nakış var, bunu görmek bilgidir, ilimdir, ama onu bir yapanın olduğunu takdir etmek, o sanatkârın varlığına vâkıf olmak, onu sevmek irfândır. Tıpkı; kâinattaki yaratılmışları görüp, onu var eden Allah’a ulaşıp îmân edebilmek gibi.
Necip Fazıl merhumun dediği gibi:
Yön yön sarılmışım ne yöne baksam
Sarılan olur da, saran olmaz mı?
Kim bu yüzü çizen sanatkâr ressam
Çizilen olur da çizen olmaz mı?
İslâm ilim ve irfân dini olduğu için, bu iki hususa çok ama çok önem verir. Medreseler, mektepler ilmin, gerçek tarîkat ve tasavvuf da irfânın, ocakları olmuştur. Bu iki ocak mensupları da İslâm ve Müslümanlar nazarında çok değerli, çok kıymetli kabul edilmiştir. Allah Rasûlü (s.a.v.) tarafından ilim ve irfânın kapısı olarak vasıflandırılan Hz. Ali: “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” buyurmuştur. İmam Gazâlî’ye (1058-1111) göre; hoca hakkı ana-baba hakkı ile eşdeğer hattâ daha üstündür. Çünkü ebeveyn kişinin dünyâsını mamur ederken, hocası hem dünyâsını hem de âhiretini yâni ebedî hayatını mamur etmeye vesiledir. Âlimle, ilimle, öğreten ve öğrenenle ilgili yüzlerce âyet ve hadis vardır. Hz. Peygamber: “Âlimler peygamberlerin vârisleridir”(3) buyurarak konunun hassâsiyetine dikkat çekmiştir.
Dipnotlar:
1- Hatib el-Bağdâdî, “El fâye fi İlmi’r-Rivâye”, el-Medînetü’l-Münevvere, el Mektebetü’l-İlmiyye s. 121.
2- Sâmiha Ayverdi, “Osmanlı Asırları”, Damla Yay. İst. 1977, 2. Baskı, s. 14.
3- Şeyh İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, “Keşfü’l Hafâ ll”, Kahire, c. 2, s. 84 (1751). ,
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.