İlmin Mekânı ve Milleti Olmaz
18 Mayıs 2020, Pazartesi 08:28"İlim müminin yitik malıdır. Nerde bulursa alsın"(1), "İlim Çin de bile olsa bulun alın"(2)
Efendimiz’in sözleri ne kadar ibretli ve mânidar. İnsan bir malını kaybetse onu bulduğu yerde, hiç tereddüt etmeden, yer ve zaman durumu gözetmeden alır. Çünkü kendi malıdır. Peygamberimiz de bu duruma dikkat çekiyor ve ilmin Müslümanın özel ve has malı olduğunu, onunla ilgili hususlarda tereddüt etmeden nerede, ne zaman, ne şekilde bulurlarsa almalarını emrediyor.
“İlmin milleti olmaz” diye bir atasözü vardır. Yâni ilmî bir vâkıa, bir buluş, bir îcat nerede çıkarsa çıksın, diğer milletler de er veya geç ondan faydalanırlar. İslâm anlayışında, “gâvur icâdı” diye faydalı ilmî bir buluş ve icadı reddetmek, kesin olarak yoktur.
Fakat her milletin mensup olduğu bir dini, örfü, âdet ve geleneği vardır. Başka milletlerden alacağı ilmin ve kültürel değerlerin bir analizini yapıp, kendi millî ve mânevî değerlerine uygun olup olmadığını araştırması, uygun olmayan zararlı tarafları varsa o bölümlerini ıslah ederek, törpüleyerek alması gerekir. Başka milletlerden gelenlere gümrükte pasaport ve vize soran, kanunen yasak ve zararlı bir şeyin bulunup bulunmadığını araştıran bir devlet ve millet, dışardan gelen kültür değerleri hakkında bu araştırmayı yapmazsa, o millet kısa zamanda kültür emperyalizminin etkisiyle, ya yok olmaya ya da benliğini kaybederek ne idüğü belirsiz, her yönden başkalarına muhtaç, taklitçi bir millet hâline gelip, tükenmeye mahkûmdur. Târih bunun örnekleriyle doludur.
Görünüşte her insanın kanı aynı olmasına rağmen, özellikleri çok farklı olduğundan dolayı, kan nakillerinde bile uygunluk aranmaktadır. Uygun olmayan kandan nakil yapılan kişi, faydadan çok zarar görmekte, hattâ ölmektedir. Kendi duygu, düşünce, karakter, ahlâk ve mânevi değerlerine uygun olmayan fikirlerin istilâsına uğrayan milletler de, ya karakterlerini kaybetmekte veya yok olup gitmektedirler. Bu hususlara dikkat edildikten sonra Allah Rasûlü (s.a.v.)kimden ve nereden gelirse gelsin ilmin alınmasını ve istiğmal edilmesini (kullanılmasını) meşru ve mubah görmüş hatta emretmiştir.
Hristiyanlıktan Müslümanlığa geçen Temim ed-Dâri isimli kişi, Bizans’ta kullanılan kandilleri Allah Resûlüne tavsiye etmiş, onun yaptığı kandillerle Mescid-i Nebevî aydınlatılmış, Hz. Peygamberin “sen bizi aydınlattın, Allah da seni nurlandırsın” diye duâsına nâil olmuştur.(3) Zeyd b. Sabit’e ve bâzı kişilere İbranice, Süryanice ve Bizans dillerini öğrenmelerini emretmiştir.(4)
Allah Rasûlü’nün (s.a.v.)bu tavsiyelerine uyan Müslümanlar kısa zamanda yabancı diller öğrenip, Yunan filozoflarının eserlerini okumaya, tercüme etmeye, İslâm fikirleri ile uygun hâle getirmeye ve onlardan faydalanıp o fikirleri daha da ileri götürmeye, dolayısıyla öğrenme azmi ve gayreti husûsunda hudut tanımamaya başlamışlardır. Bizanslılarla yapılan savaşlarda gâlip gelince, dünyâda daha önce hiç görülmeyen uygulamalar başlatıp, savaş tazmînatı olarak antik Yunan eserlerini almışlardır. O dönemde Bizans milletinde ilim dumûra uğradığı (yok olmaya yüz tuttuğu) için mahzenlerde, izbelerde çürümeye, yok olmaya terk edilen Helen (Yunan) eserlerini istemişlerdir. Çoğu zaman da parayla satın almışlardır. Kitap mütehassısları görevlendirip o eserleri târihin çöplüğünde yok olmaktan kurtarmışlar ve tabii ki kendileri de faydalanmışlar, tâbir câiz ise İslâm Rönesans’ını başlatmışlardır.
Fakat bir hussa dikkat çekmek gerekir; Müslümanlar bunları yaparken intihal (asıl yazarından bahsetmeyip sâhiplenme) yapmamışlar. Hırsızlığa teşebbüs ve tevessül etmemişler. Ölümden ve yok olmaktan kurtardıkları Yunan eserlerini kendilerininmiş gibi lanse etmemişlerdir. Başka bölümlerde detaylı anlatılacağı üzere, Avrupalıların yaptığı gibi o eserleri gasp edip sâhiplenmemişler, gerçek sâhiplerini yok saymamışlardır. İlim bir bayrak yarışıdır, bir tevarüs işidir. Müslümanlar varis oldukları önceki ilimlerin üstüne daha fazla bir şeyler koyup, sonra gelenlere miras bırakmanın azmi ve gayreti içinde olmuşlardır. Yeri geldiği zaman anlatılacağı üzere, maalesef Batılılar böyle yapmamışlar, Müslümanların eserlerini gasp edip sâhiplenmişlerdir.
Dipnotlar:
1- Tirmizî, İlim 19, (2688).
2- Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ c. 1, s. 138; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs c. 1, s. 78.
3- İbrâhim Kalın, “İslâm ve Batı”, İsam Yay. İst. 2015, s. 65.
4- İbrâhim Sarıçam, “Hz. Peygamber’in Çağımıza Mesajları”, s. 62; Caner Arabacı, “Konya Medreseleri”, K.T.O. Yay. Konya 1998, s. 13.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.