İmtihan Dünyası
11 Aralık 2017, Pazartesi 07:25Bu dünya, gerçek yaşam alanı olan ahiret hayatı için, bir imtihan yeridir. Bu fani hayata gelen her nefis için ayrı ayrı bir imtihan gerçekleştirilirken, niceleri bu imtihanda başarılı olurken, niceleri de kaybetmiştir.
İçinde yaşadığımız bu muazzam kâinât, tesâdüfen meydana gelmemiştir. Nefsânî arzuların menfaat sahası olarak da yaratılmamıştır. Ancak yüce bir gaye ve maksat için yaratılmış ve bu çerçevede insanoğlu için bir imtihan mekânı kılınmıştır. Dolayısıyla cihanın da insanın da yaratılışı, abes değil; yani sebepsiz, gâyesiz, hikmetsiz ve boşuna değildir.(1)
Ahiret gününe ve hesap verme inancı, kişiyi bencillik ve aşırılıklardan alıkoyup, başkalarına daha saygılı olmayı mümkün kılar. Doğru ve dürüst olup, her attığı adımın hesabını yaparken, haksızlıktan ve haram lokma yemekten sakındırır.
Osmanlı âlimlerinden Üçbaş Nureddin Hamza Efendi, malını fazla harcamaz, hep biriktirirmiş. Ata binmez, eski elbise ve ayakkabı ile yetinir, böylece tasarruf ederek israftan sakınırmış. Bundan dolayı halk arasında “paracı hoca” olarak tanınmış. Daha sonra biriktirdiği para ile Fatih Karakümrük’te önce Üçbaş Medresesi’ni, daha sonra da Üçbaş Mescidi’ni yaptırmış. Bunu duyanlar şaşırmışlar ve:
“–Hocam, siz parayı çok severdiniz. Nasıl oldu da paraya kıyıp bu hayrâtı yaptırdınız?” demişler. Hoca Efendi:
“–Evlatlarım! Sizler haklısınız. Ben parayı çok severim. Bunun için de paramın dünyada kalmasına gönlüm râzı olmadı. Onu kendimden önce âhirete gönderdim” cevâbını verdi.(2)
Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’de; dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğu bizlere şöyle hatırlatılmaktadır.
“Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?”(3)
Fani olan dünyanın cazibesine, geçiciliğine, oyun ve eğlencesine aldananlar, Allah’ı ve ahireti unutanlar kaybedenlerden olmuşlardır. Bu aldanışa düşmeyip yaratılış gayesinin farkında olanların sonu ise huzur, saadet, mutluluk ve bahtiyarlık olmuştur.
Bu dünya eksik ve fânîdir. Buradaki nimetler de sonlu ve sınırlıdır. Hâlbuki Allah’ın lutfu ve nimetleri sonsuz, sınırsız, bâkî ve ebedîdir. Şu halde ne kadar çok olursa olsun ilâhî nimet ve lütuflar şu fânî âlemdekinden ibâret değildir. Cenâb-ı Hak burada bahşettiği nimetlerini orada tamamlayacaktır. O âlem bu âlemi tamamlıyor olmasaydı, Hak Teâlâ’nın nimet ve lütufları geçici ve fânî olur, bu âlem de yarım ve noksan kalırdı.(4)
Hz. Adem (a.s.), cennette bir yiyecek ile imtihana tabi tutulmuş, imtihanında başarısız olunca yeryüzüne indirilmiş, hatasını anlayıp Mevlâsına niyazda bulunup af dileyip, dünya ve ahiret için kazananlardan olmuştur.
Hz. Eyüp Peygamber sabredenlerden olmuş, kendisine verilen hastalığa sabrederek, kendisinden hiçbir zaman isyan sözcükleri çıkmamış ve imtihanını kazananlardan olmuştur.
Hz. Nuh’un oğlu tufan koptuğu vakit babasının gemide olduğunu görüp, Babasının kendisine uzattığı eli tutmayarak, boğulmuş ve imtihanını kaybetmiştir.
Firavun niçin yaratıldığının hikmetini anlamayıp, kendisini tanrı ilân ederken, bu hatasından dönmeyip imtihanını kaybetmiştir.
İnsanoğlu yaşadığı hâdiselerin dış cephesine bakarak olayları değerlendirir. Lâkin, iç cephesinde sebep ve hikmetlerin ne olduğunu bilemez. Dolayısıyla verilen nimetlere şükretmenin yanısıra başa gelen musibetlere de sabretmesi lâzımdır.
İnsanoğlu neyin hayırlı ve neyin hakkında hayırsız olacağını bilmediği için daima nefsinden kaynaklanan dürtülerle hareket ederse Rabbine karşı isyânkâr bir kul haline gelebilir. Aslında insanoğluna verilen veya verilmeyenler, kendisinin içinde bulunduğu imtihandan dolayı olduğunu düşünmelidir. Tabi böyle düşünenler, sabırlı ve tevekkül ehli insanlardır.
Durum böyle iken insanoğluna verilen mal, evlât, sağlık vehakeza sayısız nimetlerin az veya çok olması kişinin imtihanı olacağı için sahip olduğu nimetlere şükrederek, yokluğuna da sabrederek ahiret gününde kazançlı çıkmak için gayret etmelidir.
İnsan, Müslüman olarak ruhunu teslim etmiş ise dünyada ki kulluk imtihanını başarmış ve inşâAllah cenneti hak etmiş olur.
Mevlâm kendine hakiki mânâda kul olmayı ve razı olduğu kullarından eylesin. Akıbetimizi hayr eylesin. Gönülden Muhabbetlerimle.
Dipnotlar:
1-Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2007. S.257.s.32.
2-Taşköprüzâde, eş-Şekâiku’n-Numaniyye, (thk. A. Suphi Furat), s. 540-541.
3-En’am, 6/32.
4-Prof. Dr. Süleyman Uludağ, İslâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti, s. 63.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.