İNSAN İNSANIN AYNASI
17 Ağustos 2022, Çarşamba 02:01Ben bir şeyler yazmayı, başkalarından yediğim darbelerden değil, kendimi döve döve geliştirdim. “Sen kendine gel, sen kimsin ki?” diyerek kendimden dayak yedikçe, beni bana getirmesi gereken dağılan sözcükler, merhamete gelip, merhem gibi ruhumun etrafını sardı. Yalnız ruhuma merhem olan kelimeler gelmez, ruhumu muhafaza edecek ve beni benden çıkartacak kelimeler de beraber gelir. Çok yorulurum, ama kendimi dövmezsem, kelimeler amaçsız gibi harekete geçmez, kalem düşüncelere batmaz ve oradan sözcükleri çekemez.
Ömrüm çok kısa, bu dünya da yaşanılası yer değil zaten. Bazen duygularım öyle bir yoğunlaşır ki, dış dünyaya kapalı, gözlerden uzak odama çekilir, kimseyi kırmadan, kimseden kırılmadan, duygu kırıntılarımı dökerim kâğıda. En çok da gözlem yaparım, yargılamam, sorgulamam ama tahlil ederim, “acaba sebebi nedir?” diye, ama sonra içimi bir burukluk kaplar. “Bende bunun ne kadarı var, ne kadarı yok” diye. Çünkü insan insanın aynasıdır, görmek istediğini veya kendinde olanı görür.
Bazen öyle an gelir ki, beni rahatsız eden bir cümle okurum, bir söz duyarım, ama bir şey yazmak, devamını getirmek mümkün olmaz. Ya ruhum rahattır ya dövmem ya da dayak yemem gerekir.
İtiraf etmek gerekirse, bazen de yazdıklarımda veya bir yerde söylediklerimden dolayı, kendinden bir şey bulan birinden eleştiri alıyor, çokbilmişlikle suçlanıyorum. Bazen gülüp geçiyorum, bazen akşam olunca daha kalemi elime almadan önce yine ruhumdan dayak yemeye başlıyorum. Ruhum öyle bir sıkıştırıyor ki, “Bir düşün, o sözleri benden mi aldın, yoksa amacın yargılamak mıydı?” diye.
O an yediğim dayakla yazdıklarımı veya söylediklerimi düşünüp hesap vermek için bir elimde sigara, bir elimde çay, odanın içinde dakikalarca volta atarak, düşünerek ruhumun sorusuna cevap ararım, gerekirse kendimi dövmeye başlarım. (Çayı değil de, ölüme dörtnala koştur koştur giderken, benim için tek yanıp tutuşan bu sigarayı, bir an önce bırakmam lazım gibi) O gün veya o gece, ruhumun beni dövdüğünü, hiçbir şey yazamadan, geceyse yarı uykuyla, gündüzse düşünmeyi, kendimi dövmeyi seçerim. Çünkü ben kendimi dövmezsem kimsenin dayağıyla kendime gelemem. Kendime gelmesem de, ruhumun etrafını saran kelimeleri toplayamam, anlamlaştıramam.
Bazen düşündüğümde, “ben böyle değilim” diye kendimi rahatlamaya çalıştığım zamanlar oluyor. Bazen de ne istediğime karar veremediğim zamanlar oluyor, kendi duygularımı bile tanıyamaz oluyorum. O zaman, “ben de insanım, ben de beşerim” diyerek kendimi avutuyorum, ama işte o zaman ruhum benden öyle bir intikam alıyor ki, “insan insanın aynası” deriz ya, ya biriyle karşılaşıyorum, ya öyle bir söz işitiyorum, ya da bir cümle okuyorum ve o sözden sonra kendime gelmezsem, “sen misin bu?” diyor ve gecenin kör karanlığında ruhum benden intikamını öyle bir dayak atarak alıyor ki, kâbus dolu sabaha uyanıyorum.
Bazen de anlaşılmaz, acıtıcı oluyorum. Kontrolümü kaybedip masum olsa bile küçük hatalar yapıyorum ki, hiçbir kötü niyetim olmasa bile, o istemsiz yapılan hata veya yazı, beni öyle rahatsız ediyor ve insanların birbirine “yine saçmalamış” dediklerini duyar gibi oluyorum. Ya gülüp geçiyorum, ya da ruhumun benden intikamını almadan ben kendimi dövüyorum.
Ama ne kadar acı verse de yediğim dayak, bu benim en büyük kazancım oluyor, kendime geliyorum ve benim yazdıklarım kimseyi tarif ettiğimden değil, ruhumun bana beni döve döve yazdırdıkları oluyor.
İşte benim yazılarım genelde böyle ortaya çıkıyor. Kendimi döve döve, kendimi yaralayarak, düşünerek ve kendi yarama kendim merhem olarak, kendimi anlatarak rahatlıyorum. Ben buyum, beni böyle kabul eden eder, etmeyenese Rabbim selamet versin. Nasibini alan olursa da ne ala. Ayna da herkes kendini görür, başkasını değil.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.