İRŞAD - İNZAR ? TEBLİĞ
17 Ekim 2016, Pazartesi 08:32Önümüz çileydi arkamız cefa
Bir gün semtimize basmadı sefa
Mürşidin, müridin günde beş defe
Günaha girdiği çağda yaşadık
A. Rahim Karakoç
İnsanoğlu irşad ve inzara muhtaç bir varlık olarak yaratılmıştır. Peygamberlerin görevleri de bunlardır. Onların olmadığı zamanlarda bu görevi mürşid ve münzir dediğimiz kişiler yaparlar. Çünkü “âlimler peygamberlerin varisleridir”([1]) diye hadis-i şerifler vardır.
Mürşid: Bilgilendiren, aydınlatan, irşad eden, Münzir: Bazı söz ve fiillerin akıbetini söyleyerek, insanların hak ve hakikatten sapmamaları için korkutan manalarınadır. Cahillerden münzir olabilir ama mürşid olamaz. Çünkü; bilmeyen bilgilendiremez. Ahir zamanda her şey tersine olacak derler, günümüzde ilim erbabı olmayanlar mürşid geçiniyorlar ama Ali Ulvi Kurucu rahmetlinin de tespiti ile bunlar tarikatçı olabilirler ama gerçek mürşid olamazlar.([2])
“Belâların en şiddetlileri peygamberler üzerine inmiştir”([3]) hadisi şerifi göz önüne alındığında, onların vekili durumundaki bu insanlarında çileli bir hayat sürmemeleri düşünülemez. Şairler ve edipler bunu dile getirmişler:
Dilerim ki fani dünyada kimse
Ömrünü mihnetle telef etmesin
Fakat kâmil adam olmak isterse
Elem çektiğine esef etmesin
Rıza Tevfik.
Bu elem yurdu denî dünyanın
Derdine mihnetine gâyet yok
Bir çürük diş gibidir bence bu can
Çıkmadan sahibine rahat yok
Ferit Kam
“Bizi uyarmazsanız sizde hayır yoktur, uyarılarınızı dinlemezsek bizde hayır yoktur.” Hz. Ömer
“Uşağım dahi olsa, hatalarımı düzelten efendim olur.” Goethe
İrşad ve inzar Peygamberlerin yaptığı kurallara uyularak yapılmalı, bilinçli, güler yüzle, tatlı dille, adam seçmeden, gönül kırmadan, ayıpları yüze vurmadan… yapılmalı, aksi takdirde günümüzde bazılarının yaptıkları gibi “kaş yapayım derken, göz çıkarılır” ve faydadan çok zararlı olunur.
İslâm tehdit dini değil, tebliğ ve irşad dinidir. Hakkıyla yapıldığı takdirde bunun ecri çok büyüktür. Süfyan-ı Sevrî; “Horasana gidip tebliğde bulunmak, Mekke’de Kâbe’ye komşu olmaktan daha hayırlıdır” demiştir.([4]) Alperen denilen Allah dostlarının önceden gelip, küffar diyarlarına yerleşip, Müslümanlar hakkında imaj oluşturmalarının, İslâmî fetihleri ne kadar kolaylaştırdıkları hepimizin malumudur.
Konya’mızın meşhur ve mağfur âlimlerinden Hacıveyiszade Mustafa Efendiye Arabistan’dan tanıdığı zengin bir misafir gelmiş, hoca birkaç gün misafir ettikten sonra (tabi kendisi çok varlıklı bir adam değil) “Arap kardeşimiz bir de Konya mutfağının o nadide yemeklerini tatsın” düşüncesiyle bir zenginin evine gönderiyor. Birkaç gün sonra Arap misafir, Hocanın evine dönmeyi arzu ediyor, sebebi sorulduğunda; “vallah karnım gayet güzel doyuyor ama, burada gönlüm doymuyor” diyor. Tabi hocanın evinde her ne kadar leziz ve latif yemekler az ise de, ilim, irfan, sohbet nimetleri boldur.([5]) Ehline de bunlar öteki gerçek yemeklerden daha tatlı, daha kıymetli gelir.
İrşad ve inzar yapılırken ölçülü olmak, bazen korkutulursa bile, ekseriyetle müjdelemek, umutlandırmak lâzımdır. Hz. Peygamberin tavsiyesi de bu minval üzeredir: “Kolaylaştırınız zorlaştırmayanız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz”([6])
Çok sevdiğimiz hocalarımızdan birisi Ankara Steler Camiine Cuma Namazı kılmak için gitmiş ve şahit olduğu bir olayı şöyle anlatmıştı: “Vaiz içkiden bahsediyor ama öyle ağır sözler söylüyor, hoş olmayan tavır sergiliyordu ki; yanımda bulunan birisi arkadaşının kulağına eğildi ve ‘bu akşam şu vaize iddia bir içelim’ dedi.” İşi bu safhaya getirmeye kimsenin hakkı yok, Allah Resûlünün metodu da bu değildir. Şâir Eşref’de böyle birini dinlemiş olacak ki şöyle demiş:
Nev’i insan sevdiği bir şeyi pek çok zikreder
Vaizin kürside ağzından cehennem düşmüyor
Abbasi halifelerinin en meşhurlarından olan Harun Reşid, bir camide bir vaiz’in, kendini ve uygulamalarını çok kerih bir şekilde kötülediğini görünce, yanına çağırmış ve şöyle demiş:
“Bak hoca efendi! Senden daha âlim olan biri, benden daha zalim olan birine elçi gönderirken, ona karşı yumuşak sözlü, tatlı dilli, güler yüzlü olur diye emrediyor, sen neye böyle kırıcı bir lisanla söylüyorsun?”
Burada kastedilen olay şudur: Cenâb-ı Allah Hz. Musa ve kardeşi Harun peygamberi, Firavunu hak ve hakikate davet etsinler diye gönderiyor ve şöyle emrediyor: “Ona yumuşak sözlü olun”([7])
İşte Harun Reşid, senden daha âlim olan derken “Allah’ı”, benden daha zalim olan derken de “Firavunu” kastediyor.
Dipnotlar:
1- Keşfü’l Hafâ, c. 2, s. 84 (1751).
2- Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar-3”, M.E Düzdağ,Kaynak Yay.2007, İst. s.79.
3- Heysemi, Mecmau’z-Zevâid,, 1224(4024); İ. Canan,Hadis ANS. 17/559.
4- Osman Nûri Topbaş,“Vakıf İnfak Hizmet”, Erkam Yay. İst. 2002, s, 284.
5- Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar-1”, M.E.Düzdağ, Kaynak Yay. 2007, İst. 2. baskı, s.162,222.
6- Buhârî, İlim 12; Müslim, Cihat 6.
7- Tâhâ Sûresi, 44.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.