İSA YUSUF ALPTEKİN
11 Kasım 2022, Cuma 00:00Dersimizde işlediğimiz konumuz gereği tarihteki Türk Devletleri üzerinde bilgi paylaşımı yapıyor öğrencilerimin anlayacağı şekilde geçmişi bugünle harmanlayıp onları düşündürmeye çalışıyorum.Öyle sorular geliyor ki hele biraz da sohbet mahiyetinde açıklamalar olunca ilgileri daha da artıyor ve gözlerinden bunları anlıyor renkli bir ders sunmaya gayret ediyorum.Konu başlığını niçin aldım?Çünkü Uygurlar devleti işlenirken bugünkü Doğu Türkistan Esir Türk Devletinden ve İsa Yusuf Alptekin’den bahsetmek olmazdı.Gerek basına yansıyan gerekse araştırılan kaynaklardan, bugün esaret ve insanlığa kurban edilen bu soydaşlarımız hakkında satın aldığımız her Çin malının onlara sıkılan bir kurşun olduğunu bilmelerinde bilgi olarak yarar var diye düşünüyorum.Evet bugün gücümüz nispetinde onların yanında olmaya çalışıyoruz lakin başta Aile hayatları ve gelecekleri olmak üzere büyük bir belirsizliğin yaşandığı bu coğrafyada özgürlüklerine kavuşmalarını beklemek en büyük dileğimiz olmalıdır.Burada bu tarihi coğrafyada buram buram kokan Türk İslam varlığı sistemli bir şekilde yok edilirken, hayatlarını bu mücadeleye harcamış koca çınarlarıda analım dedik.
Başlıktandan anlaşılacağı üzere Doğu Türkistan demek İsa Yusuf Alptekin demektir.Hakkında anlatılan bilgiler Gürbüz Azak’a ait ve onun izlenimleri.İnsanı etkileyen ve iç dünyasını sarsan yönleriyle kaleme alınan bu anektod beni oldukça etkiledi.Sizleride etkileyeceğini ve hislerinizi değiştireceğini düşündüğümden paylaşma gereği duydum.
BEN ÖMRÜM BOYUNCA SÂDECE İKİ DEFA AĞLADIM
Günlerden bir gün İsa Yusuf Bey'in hasta yatmakta olduğunu öğrendim. Bunca yıllık merhabâmız vardı, hemen o akşam ziyâretine gittim. İstanbul'un Fâtih semtinde bir dâirede oturuyordu. Odasına girdiğimde gördüğüm manzara şu:
Sâde bir mekân, tek başına yatmakta. Ortalık küçük bir ampulle aydınlanıyor. Gözlerimiz karşılaştı, minik bir tebessüm eşliğinde usulca "Hosgeldin begim" dedi.
Selâmlaştık sonra,öteden beriden, Babiâliden usul usul lâfladık.
Geçmis olsun dileklerimi tekrarladım yeniden. Ve, kendisini hep güleryüzlü gördüğümü; içimden, acaba İsa Bey hiç ağlamış mıdır diye geçirdiğimi fısıldayıverdim..
Hafifçe doğrulup duvara yaslandı. Yorgundu ama illede cevaplamak ihtiyacı hissediyordu.
Birkaç kez nefeslendi,
"Evet begim" dedi.
"Ben ömrüm boyunca sâdece iki defa ağladım..
Hafiften, dura dinlene anlattıkları şunlar:
"O ülke, şu devlet derken bir gün Amerika'ya uğrayıp Beyaz Saray'dan Başkan Johnson'la konuşmak istediğimi söyleyip randevu talep ettim.
İki gün sonra sabah 10'da gelebilirsin cevabını aldım. Belirlenen gün ve saatte Beyaz Saray'a vardım, oval bir odaya aldılar beni.
Johnson masa başında oturuyordu. Yerinden kalktı, tokalaştık. Kim olduğumu biliyordu. Karşılıklı oturduk. Hâl hatır soruşup birbirimize sağlıklar dilemiştik ki, Başkan hemen randevu sebebimi sordu.
Ben de epey uzunca Doğu Türkistan konusunu, ırkdaşlarımızın hazin durumunu, Birleşmiş Milletler'in ve ABD'nin bu konuda biraz daha hassas, âdil ve insancıl davranabileceğini, hiç olmazsa ezilen, yapayalnız bırakılmış halkımın dertlerini soruşturabileceklerini söylüyordum ki, Başkan masada bir düğmeye bastı.
İki saniye sonra içeri giren kişiye "Hemen" dedi. "Doğu Türkistan ile ilgili son ayın raporlarını getiriniz"...
Kişi az geçince bir kucak dolusu beş altı klâsör ile döndü.
Başkan o dosyaları işaretle bana döndü:
"Yusuf Bey dedi. Biz Doğu Türkistan'ı boşlamış değiliz. Devamlı irtibat halindeyiz, sakın yeise kapılmayınız"
Elde değil, bu alaka karşısında gözlerim yaşardı, sevindim, dunyalar benim olmuştu.
Demek yalnız değildik. Dayanamayıp bırakıverdim kendimi, görünür şekide ağladım.
On-onbeş gün geçmişti, yolculuğumu tamamlayıp Türkiye'ye döndüm. Ankara'ya uğramam, Başkanla görüşmemi mutlaka Türkiye Cumhurbaşkanı'na naklet iletmem gerekiyordu.
Prosedür böyle. Neyse, vardım Ankara'ya çıktım Çankaya'ya. Sayın Cevdet Sunay ben hemen kabul etti. Onunla da karşılıklı oturup, hoşgeldin hosbulduk muhabbeti ve bir fincan çaydan sonra Amerika’da olup bitenleri, Johnson'u, kucak dolusu dosyaları tek tek anlattım.
Nice sonra Cumhurbaşkanımız arkasında asılı kocaman dünya haritasını işâretle dedi ki:
"İsa Bey, şu Doğu Türkistan nerededir, bana bir gösterebilir misiniz?"
O an nutkum tutuldu, gözlerim görmezleşti, kalkmaya mecâlim kalmadı ve ben başladım hålime ağlamaya.
Yurdum, insanlarım, Ankara’m için ağladım, ağladım. ..
Begim ben hayatım boyunca iki kere ağladım. Haydi başka şeylerden sözedelim. Üçüncü defa ağlatma beni...(Okumanın Gücü;Bir yazar bir ömür-GÜRBÜZ AZAK)
……….
Ben bu yaşananlara söyleyecek bi şey bulamadım.Ve şöyle dedim.Siz ne derseniz bilmiyorum.Orası gayri size kalmış.
HAYAT/ Doğum ile ölüm arasında ince bir çizgi/Nerde başlar ne zaman biter bilemezin ki/Hem dünya ve ahret için kurmaktır dengi/Kalmayı istesen de kalamazsın ki…..
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.