İslâm’da Ailenin Önemi
17 Ekim 2020, Cumartesi 09:29İslam’da ailebirliğine büyük önem verilmiş ve insanların aile kurmaları muhtelif âyet ve hadislerle teşvik edilmiştir. Çünkü aile hem kişinin huzur bulduğu bir ortam, hem neslin devamı için bir vesile, hem de kişiyi dince günah sayılan çeşitli kötülüklerden alıkoyan bir vasıtadır.
Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
“İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi O’nun varlığının belgelerindendir. Bunda düşünen insanlar için dersler vardır” (er-Rûm 30/21; ayrıca bk. en-Nahl 16/72; en-Nûr 24/32).
Peygamber Efendimiz ( s.a.v ) de “Nikâh benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimi uygulamazsa benden değildir. Evleniniz, ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim...” (İbn Mâce, “Nikâḥ”, 1) buyurarak evliliği teşvik etmişlerdir.
Bunun yanı sıra İslâm hukukçuları evlenmenin dinî hükmünün çeşitli durumlara göre farz, sünnet, mubah, mekruh ve haram olduğunu belirtmişlerdir.
Birçok toplumlarda olduğu gibi İslâm aile yapısı da ataerkildir. Ancakaile reisinin onu meydana getiren fertler üzerindeki yetkisi öncekilere nisbetle son derece sınırlıdır. Meselâ bir aile reisi olarak babanın çocuklarının şahısları ve mal varlıkları üzerinde onların yararıyla sınırlı bir velâyet hakkı vardır. Çocuklarını satmak veya onların hayat ve ölümleriyle ilgili bir karar vermek yetkileri yoktur. Buna bağlı olarak eski Arap toplumunda yaygın olan kız çocuklarını öldürme âdeti yasaklanmıştır (el-İsrâ 17/31; el-En‘âm 6/151).
Kocanın karısı üzerindeki yetkileri de aile birliğini devam ettirme esasına yöneliktir ve bununla sınırlıdır. Genel olarak İslâm’ın kadına bakışı, Hıristiyanlığın Hz. Âdem’in cennetten çıkarılışını Hz. Havvâ’ya ve onun şahsında bütün kadınlığa yükleyen anlayışından çok farklıdır. Kur’ân-ı Kerîm’in açık ifadesine göre Hz. Âdem’i aldatan ve onun cennetten çıkmasına sebep olan eşi Havvâ değil şeytandır (bk. el-Bakara 2/36; el-A‘râf 7/20). Hatta bazı âyetlerde suç sadece Âdem’e yüklenmiştir (bk. Tâhâ 20/115). O halde İslâm’da kadın ilk günahın vebalini taşımamaktadır. Din ve cemiyet nazarındaki durumu da buna göre şekillenmektedir. O, kocası karşısında bağımsız bir kişiliğe sahip olduğu gibi iktisadî bakımdan da bağımsızdır;
İslâm hukukundaki tek kanunî mal rejimi olan mal ayrılığının tabii sonucu olarak karı ve kocanın mal varlıkları birbirinden ayrıdır; hâkim görüşe göre kadın kendi mal varlığında dilediği gibi tasarruf edebilir. Bunun için kocasının rızasına muhtaç değildir. Ayrıca kadın erkekler gibi mirasa ehildir. Bu mallar üzerinde de kocasının bir müdahalesi söz konusu değildir. Zaten İslâm hukuku bakımından kadın ve erkek esas itibariyle eşittir. Nitekim bir hadiste kadınlar erkeklerin mülkiyetinde olan bir mal olarak değil, aynı haklara sahip kimseler olarak takdim edilmektedir (bk. Ebû Dâvûd, “Ṭahâret”, 94; Tirmizî, “Ṭahâret”, 82; Dârimî, “Vuḍûʾ”, 76; Müsned, VI, 256, 377).
Aynı şekilde, kadın olma kişinin ehliyeti üzerinde de olumsuz bir etki yapmaz; tam ehliyetli sayılmak için kişide bulunması gereken nitelikler bakımından kadın ve erkek aynı durumdadır. Ne var ki erkeğin cemiyet hayatında yüklenmiş olduğu ağır yükler onun hak ve yetki bakımından kadına karşı nisbî bir üstünlüğe sahip olmasını gerekli kılmıştır. (Mehmet Akif Aydın, Aile maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi)
Bir âyet-i kerîmede, “Erkeklerin kadınlar üzerinde, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Yalnız erkekler için onlar üzerinde bir derece vardır” buyurulmaktadır (el-Bakara 2/228; ayrıca bk. en-Nisâ 4/34).
O halde ailemizin kıymetini bilelim. Eş ve çocuklarımızla iyi ve kaliteli bir iletişim kurmaya, aile yapımızı güçlendirmeye çalışalım. Allah bize hem bu dünyada hem de ahirette iyilik ve güzellik ihsan eylesin. Ailemizi huzurlu ve bereketli eylesin. Bizi cennet ve cemaliyle müşerref eylesin.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.