İslâm’ın Âlimlere Verdiği Değer (1)
20 Mayıs 2020, Çarşamba 09:10Yüce Rabbimiz bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacağını,(1) bilmeyenlerin, öğrenmeyenlerin ölülerden farkının olmadığını kullarına bildirir ve sevgili peygamberine sakın “Câhillerden olma”,(2), “câhillerden yüz çevir”(3) diye emreder.Hz. Mevlânâ’da “Câhil insan gül olsa da koklama” der.
İlim; âlimin (ilim sâhibinin) eliyle ifşa ve icra edilir. İlmin sâhibi ve temsilcisi âlimler olduğu için, ilme son derece kıymet ve ehemmiyet veren İslâm, âlime de hak ettiği değeri vermiş, onu baş tacı etmiş, Allah Rasûlü’nün (s.a.v.) varisi ve vekili olarak taltif ve takdir etmiştir. Peygamber Efendimiz’in konu ile ilgili bâzı hadislerini aşağıya alınca, kimsenin bunda şüphe ve tereddüdünün kalmaması gerekir.
“Hakiki âlimler peygamberlerin varisleridir.”(4)
“Kıyâmet gününde üç sınıf insan şefâat eder. Peygamberler, âlimler, sonra şehitler.”(5)
"Büyüğümüze hürmet, küçüğümüze şefkat etmeyen ve âlimimize karşı görevini bilmeyen (gereken hürmeti göstermeyen) ümmetimden değildir."(6)
“Yer ve gök ehli, âlim için Allah’tan mağfiret (af) diler.” (7)
“Âlimlere ikram ediniz. Çünkü onlar peygamberlerin mirasçılarıdır. Kim onlara ikram ederse, Allah ve Rasûlü’ne ikram etmiş olur.”(8)
İlim erbâbının kıymetini, toplum içindeki etki ve tesirini en iyi dile getiren âyetlerden biri de şudur ki; ilim erbâbının irşad ve inzar görevini yapabilmesi için, en kritik dönemlerde savaşa bile gitmeyebileceklerini Cenâb-ı Allah şöyle beyan eder:
“Müminlerin hepsinin topyekûn savaşa çıkmaları icap etmez. İçlerinden bir gurup gitsin, bir kısmı da dînî bilgileri iyice öğrenmeleri ve kavimleri savaştan dönüp kendilerine geldikleri zaman, onları Allah'ın âyetlerinden haberdar etmeleri için gitmeyip kalmalıdırlar.”(9)
Allah Rasûlü (s.a.v.)bir toplantıya, bir meclise sonradan gelen herkesin ayağına kalkılmasını hoş karşılamaz ve“Acemlerin (İranlıların) yaptığı gibi, her gelen kişi için ayağa kalkmayın”(10) buyurur, ama ilim ehlinden biri gelince, arkadaşlarını kendisi ikaz ederek; “Kavmin efendisi geliyor, ayağa kalkın”(11) dermiş.
Bu hadis ve uygulamaları hayat prensibi ittihaz eden Osmanlı sultanları ve halkı, ilim ehline son derece hürmetkâr davranırmış. Osmanlı sultanlarından bâzıları câmide bile hocaları sonradan gelirse onların ayağına kalkar, ellerini öperler, hürmet ederler,(12) onların ön saflara geçmelerini sağlarlarmış.(13)
Şimdi unutuldu gitti ama yakın târihlerde yâni 1940’lı yıllarda bile, bir âlim çarşıdan, sokaktan geçerken halkın hürmeten ayağa kalktığını merhum bakanımız Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş (1933-2016) hatıralarında zikreder.(14)
Bu husus bizim örfümüze öyle yerleşmiş ki; Osmanlı ulemasından bâzıları, “Hz. Yusuf Mısırda idâreci iken, yanına gelen babası için ayağa kakmadığından dolayı, Allah onun neslinden Peygamber getirmemiştir.” Diye yorum yapmışlardır.(15)
Bizim talebelik yıllarımızda sınıfa giren hocalarımıza hep birden ayağa kalkar, sünnete ittiba ve örfümüz gereği lâzım gelen hürmeti gösterir, ondan sonra derse başlanırdı. Şimdi maalesef yüksek okullarda hattâ bazı ortadereceli okullarda bile bu âdetin kalktığını üzülerek duymaktayız.
Eskiden bizim örfümüzde bir şey yeneceğinde, bir şey dağıtılacağında, bir ikram yapılacağında âlimlerden, yoksa yaşlılardan başlanırdı. Bizim örfümüz bunu gerektiriyordu. Şimdi “sağdan başlamak sünnetmiş” diyorlar ve ayak ucundan başlanıyor. Bu doğru ve sünnete uygun bir tavır değildir. Eğer o mecliste varsa âlimlerden, yoksa ihtiyarlardan başlamak gerekir. İslâm fıkhında “hoca hakkı, ana-baba hakkı ile eşdeğer” kabul edilmiş, hatta bâzı âlimlere göre daha üstün sayılmıştır. Şu hadisler bunun en açık delilidir:
“Ümmetimin âlimlerine karşı görevini bilmeyenler ümmetimden değildir.”(16)
“Saçlarını İslâm uğrunda ağartan ihtiyarlara, Kur’ân’ı okumayı ve onunla amel etmeyi terk etmeyip, ondaki sırları araştırmada haddi aşmayan âlimlere, Kur’ân ehline ve adâletle hareket eden idârecilere hürmet etmek, Allah’a hürmet ve tâzim sayılır.”(17)
İmam Gazâlî (1058-1111) İhya isimli eserinde şöyle yazar: Hz. Ali’ye “Ya emiral müminin, kimlerin eli öpülebilir?” diye sordular O şöyle cevap verdi:
“1-İnsan çocuğunun elini öper şefkatle,
2-Kişi hanımının elini öper şehvetle,
3-Birde hocasının ve ebeveyninin elini öper hürmetle”.
Dipnotlar:
1- Zümer Sûresi, 9.
2- En’âm Sûresi, 35.
3- A’râf Sûresi, 199.
4- Ebû Dâvûd, İlim 1.
5- Tirmizî, Kıyâmet, 11 (2442).
6- Tergîb ve Terhîb Tercümesi, Hikmet Yay. yıl 1984, c. 1, s. 158.
7- Tirmizî, İlim, 2 (1650).
8- Münâvî, Feyzü’l Kâdir, c. 2, s. 93 (1428).
9- Tevbe Sûresi, 122.
10- Ebû Dâvûd, Edeb, 152; Müsned, c. 5, s. 253.
11- Buhârî, İsti’zan, 26; İbni Hacer, İsâbe, c. 2, s. 38.
12- Ferhad Koca, “Molla Hüsrev” TDV Yay. Ank. 2008, s. 78.
13- Ahmet Şimşirgil, “Kayı-2”, KTB Yay. İst. 2013, s. 275; Osman Keskioğlu, “Müslüman¬ların İlim ve Medeniyete Hizmetleri”, DİB Yay. Ankara, s. 15-19.
14- Nevzat Yalçıntaş, “Hatıralar”, İşaret Yay. İst. 2012, s. 498
15- Ragıp Güzel, “Hikmet ve İbret”, Şelâle yay. Dilek Mat. 1977 İst. s. 82.
16- Tergîb ve Terhîb Tercümesi, Hikmet Yay. yıl 1984, c. 1, s. 158.
17- Ebû Dâvûd, Edeb, 30.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.