İslâm’ın Âlimlere Verdiği Değer (3)
27 Mayıs 2020, Çarşamba 10:05“Hz. Peygamber, bir talep üzerine Ra’l, Zekvan, Useyye ve Benü Lihyân kabilelerine ensâr-ı kiramdan, kendilerine “Kurra” adı verilen yetmiş kadar muallimi göndermişti. Bunlar Bi’r-i Mâune denilen yere vardıklarında, bu kabilelerin ahâlisi ihânette bulunarak onları şehit ettiler. Peygamberimiz’e bu haber ulaşınca tam bir ay o kâtillere beddua da bulundu.”(1)
“Kendisini Tâif’te taşlayanlara bile beddua da bulunmayan rahmet ve şefkat peygamberinin, ilim erbâbına yapılan bu ihânet karşısında beddua da bulunması, ilme ve ilim hizmetine mâni olanların ne büyük bir cürüm işlediklerinin bir göstergesidir. Kur’ân hizmetkârlığını ihlasla îfa etmenin, Allah Rasûlü (s.a.v.)nazarında ne şerefli bir mevkii bulunduğunun da açık bir delilidir.”(2)
5. Yüzyılda Barbar istilasıyla Batı Roma yıkıldı. Bu olaydan sonra okuma yazma bilmeyen Germenler ve Keltler Roma’ya hâkim oldu ve karanlık bir dönem başladı. Kilise adamları bunu fırsat bildiler ve bu cehâleti desteklediler. Çünkü onların saltanatı halkın câhil kalmasında idi. Onun için halkı öğrenmekten çok kendilerinin anlattıkları hurâfeler ile yetinmeye teşvik ettiler. Dolayısıyla 8. yüzyılda bile Avrupa’da, kaza ve kasabalarda okuma-yazma bilen 3-5 kişiyi geçmezdi. Doğu Roma da bundan pek farklı değildi. İslâm’ın zuhurundan kısa bir müddet önce, M. 525 te Bizans İmparatoru Jüstinyen (527-565) Yunanistan’daki felsefe okullarını kapatıp, bütün Yunan filozoflarını, ilim adamlarını memleketten sürdüğü bir dönemde,(3) Allah Rasûlü’nün (s.a.v.)ilme ve âlime bu derece önem ve ehemmiyet vermesi, İslâm’ın istikbalinin ne kadar parlak olduğunun göstergesi olmuştur. Roma ve Bizans’tan sürülen bu ilim erbâbı, Pers imparatorluğuna gidip sığınmışlar ve Pers (İran) medeniyetinin gelişmesine yardımcı olmuşlardır.(4)
İlim Yolunda Ölenler Şehittir. Âlimlerin Mürekkebi Şehitlerin Kanına Eş Değerdir
Yüce Peygamberimiz şöyle buyurur: “Her kim, ilim tahsili için sefere çıkarsa, bu yüzden Allah ona cennet yolunu kolaylaştırır. Şüphesiz melekler ilim tahsilinde bulunanlara kanat gererler. İlim öğrenmek için yola çıkan kimse, Allah yolunda cihâda çıkmış mücâhit gibidir. Gurbette ilim öğrenirken ölen kimse ise şehittir.”(5)
“Kıyâmet gününde âlimlerin mürekkepleri şehitlerin kanları ile tartılır.”(6)
Âlimin mürekkebinin; eşini, çocuklarını mal ve mülkünü geride bırakıp, canını Allah yolunda feda etmekten çekinmeyen şehitlerin kanları ile müsâvi tutulması, belki yadırganabilir. Ama âlimler; şehitliğin fazîletini, Allah ve Rasûlü’nün öbür âlemde onlara vâdettiği lütuf ve ihsanları, vatanın ve bayrağın mukaddes olduğunu, nâmus ve iffetin bir Müslüman için en kudsî şeyler olduğunu v.b. öğretmeseler, o şehit tatlı canını feda etmez ve savaşmaz.
Canlı örnek olması bakımından istiklal Savaşı’ndaki Sütçü imam (1871-1922) olayını sizlere kısaca arz edelim: 30 Ekim 1919 Kahramanmaraş Fransızların işgali altındadır. Hem müezzinlik yapan hem de bir dükkânı olan Sütçü İmam (asıl adı da İmam’dır), dükkânını açmış, vatan ve milletinin başına gelen bu musîbeti, sebeplerini, kurtuluş çârelerini düşünürken, acı acı feryat eden kadın seslerine karışan kahkaha ve sarhoş naraları ile kendine gelmiş. Hemen dışarı fırladığında gördüğü manzara şuymuş:
Hamamdan çıkan örtülü Müslüman Türk kadınlarına, Fransız askerleri sataşmış, çarşaflarını (cilbab=örtü) çekip almışlar, şehvetten kızaran gözleriyle, ağızlarından akan salyalarıyla, ırz ve namus âbidesi Müslüman Türk analarına sarkıntılık ediyorlar. Buna tahammül edemeyen Sütçü imam, hemen tabancasını çekip, saldırganların birkaç tânesini yere sererek kadınları kurtarmış, kendisi de dağa kaçmıştır.
Bu olaydan sonra şehirde meydana gelen infiali bastırmak için, Fransızlar takviye kuvveti getirmişler. Fransız kumandanlarına peşkeş çekilen Ermeni kızlarının hatırına, kale ve diğer yerlerdeki Türk bayrakları indirilerek yerine Fransız bayrakları çekilmiş.
Bu olaydan sonra Cuma Namazına gelen cemaate, İstiklâl Savaşı’nın binlerce sarıklı mücâhidinden birisi olan Câmi İmamı; “Kalesinde kendi bayrağı dalgalanmayan bir belde esir hükmündedir. Esir olan bir millete de Cuma Namazı farz değildir. Fransız bayrakları indirilip, yerine Türk bayrakları çekilmedikçe size Cuma Namazıkıldıramam.”(7) Deyince halk galeyana gelmiş, toplu hâlde kıyam ederek (ayaklanarak) kaleye Türk Bayrağı’nı asmışlar, akabinde Maraş’tan Fransızları kovmuşlardır. İşte, Maraş’a Kahramanlık unvanını ve istiklâl Madalyasını kazandıran şanlı direniş, din adamları sâyesinde böyle başlamıştır.
Dipnotlar:
1- Müslim, Mesâcid, 297.
2- Osman Nûri Topbaş, “Vakıf İnfak Hizmet”, Erkam Yay. İstanbul 2002, s, 223.
3- İsa, Ahmed– Ali, Osman, “Müslümanların Rönesans’a Katkısı”, Türkçesi Emre Miyasoğlu, 2. Bas. İst. 2014.s. 100, 118.
4- Bekir Karlığa, “Ah Endülüs”, Derin Târih Dergisinin özel sayısı, 2015, s. 132.
5- Buhârî, ilim, 10; Ebû Dâvûd, İlim, 1; Tirmizî, ilim, 19.
6- Münâvî, Feyzü’l Kâdir, c. 6, s. 362 (4793).
7- Cemal Kutay, “Kurtuluş ve Cumhuriyetin Mânevi Mimarları”, DİB Yay. Ank. 1972, s. 187.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.