İSRAF
30 Kasım -1, Pazartesi 00:00Har vurur bitmeyecekmiş gibi, harman savurur.
Uğramaz, gün kavuşur, çiftine yahut evine;
Sabah iskambil atar kahvede, akşam domine.([1])
İsraf: Normalin ve ihtiyacın dışına çıkıp, hesapsız, kitapsız, ileriyi düşünmeden ölçüsüz… harcamadır, har vurup harman savurmadır.
Bu durum İslâm’ın takdir ve tasvip ettiği bir davranış değildir. Allah böylelerini “şeytanın arkadaşları”([2]) olarak nitelemekte, “yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz, muhakkak ki Allah israf edenleri sevmez”([3]) diye emretmektedir.
Peygamberimiz ümmetinin müsrif alışmaması için “büyük bir nehirden abdest alırken bile, ölçülü davranılmasını, suyun israf edilmemesini” tavsiye etmektedir.
Yükselme dönemine kadar İslâm’ı hakkıyla yaşamaya çalışan Osmanlı milleti, idarecileri de dâhil, son derece mütevazı, ölçülü, muttaki, mütedeyyin ve muktesit insanlardır.
Avrupa’da görkemli, müzeyyen, mutantan, büyük meblağlara mal olan şatoların, sarayların, malikânelerin yapıldığı dönemlerde, daha âlâlarını yapmaya muktedir oldukları halde, Fatih, Süleymaniye, Selimiye gibi bugün bile dünyayı hayran bırakan camileri yapabildikleri halde kendilerinin iki katlı gayet mütevazı Topkapı Sarayında ikamet etmeleri, onların alçak gönüllülüğünün en büyük delilidir.
Şu şiir sanki onların felsefesini yansıtan bir dörtlüktür:
Mal ve mülke mağrur olma, deme var mı ben gibi
Bir muhalif rüzgâr eser, savurur harman gibi
Dünya malı elde iken düşmanların dost olur
Elde bir şey kalmayınca dost bile düşman olur...
Dinimizde, inancımızda, örfümüzde olmamasına rağmen sonradan israf hastalığına yakalanmışız bunun neticesinde de çok süfli durumlara düşmüşüz,adamlar alacaklarına binaen gelip memleketimizin gelir getirin birçok müessesine Duyun-ı Umumiye adı altında el koymuşlar, istiklâlimiz, onurumuz, izzetimiz zedelenmiş, ama biz bir türlü bu alışkanlıktan vazgeçmemişiz.
“Osmanlı son zamanlarda o kadar lüks ve israfa düşmüştü ki boğazın iki yakasında Sultan ll. Mahmut döneminde 57 tane sultan sarayı vardı ve hâlâ borç alınıp yenileri yapılıyordu...”([4])
Molla Rüstem isimli bir zengin ölürken biricik oğlunun 100 sene yaşayacağını farz ederek, her gün 100 altın hesabıyla 3. 650. 000 altın miras bırakır. Ama müsrif ve mirasyedi oğlu bu muazzam serveti yedi senede tüketir ve başkalarına muhtaç olur.([5])
Nitekim dünyada ve bizde örnekleri çoktur. Piyango ve bahislerden büyük ikramiyeler, milyon dolarlar çıkan veya büyük servetlere varis olan fakat israfı ve hesapsız kitapsız harcaması sonunda başkalarına el açarak veya kimsesizler yurdunun bir köşesinde vefat eden nice insanlar vardır.([6])
Dipnotlar:
1- M. Akif Ersoy, “Safahat”, Ö. Rıza Doğrul,Yeni Mat.İst.1966,s.384.
2- İsrâ Sûresi, 27.
3- A’raf Sûresi, 31.
4- John Freely, a. g. e. s. 259.
5- İskender Pala, “Tavan Arası”, Kapı Yay. İst. 2008, s.63; Reşat Ekrem Koçu,
“Yeniçeriler”, Doğan Kitap Yay. İst. 2004, s.23.
6- Hürriyet Gazetesi, 18 01. 2008.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.