İSRAİL DEVLET TERÖRÜ YAPIYOR (10)
29 Ekim 2020, Perşembe 09:24Haklı olduğumuz Kıbrıs davamızda bile; EOKA’cı Rumlar sivil halkımızı, hatta subay ve askerlerimizin ailelerini çocuklarını keserken onlara dur demediler de, bizim ordumuza “hayır katiyen müdahale edemezsiniz” diye karşımıza dikildiler ve yıllarca ambargo uyguladılar. 40 senedir de kanayan yarayı durdurmadılar. Onun için bizim başımıza bir hal gelse, aynen Filistin halkı gibi yalnız ve yardımsız ortada kalacağımızdan hiç şüphemiz olmasın.
Borç köleliğin başlangıcı demişler. Çare: Çok çalışıp, birlik ve beraberlik içinde yükselip, yücelip, hiçbir hususta onlara muhtaç olmamak. Onlardan daha iyiye ve ileriye gitmenin gayreti içinde olmak. Çocuklarımız çalışkan ve millî şuura sahip olarak yetiştirmek. Kâfirlere asla güvenmemek. Devamlı kötülük ve kavga içinde de olmamak. Onlardan bize dost olmayacağını iyi bilmek.
Tavsiyeler:
1-Şiddet şiddeti doğurur. Tarihte terör ve tedhişin iyi netice verdiği görülmemiştir. İsrail’in yaptığı her şeye rağmen, Müslümanlar aklı selim sahibi olmalı, onlar bize şunu yaptı, bunu yaptı gibi düşüncelerle Allah ve Rasülünün çizdiği çerçevenin dışına çıkmamalı, “Onlar bize devlet terörü uyguluyor, bizim yaptığımız onlarınkinin yanında hiç kalır” gibi düşüncelerle terör ve tedhiş yolu tercih edilmemeli. Eğer imanımız tam ise Allah ve Rasülünün vaatleri bir gün elbette gerçekleşecek. Yani hakkı ve adaleti tercih edenler kazanacak. Cenâb-ı Allah şöyle buyurur:
“Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.”(1)
“İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: "Bize ve size indirilene iman ettik; bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz."(2)
2-Yahudilerin hepsini Siyonist görmemek. Nitekim Cenâb-ı Allah, daha öncede geçtiği şekliyle, birçok ayette bu kavmin kötü huylarından ve hasletlerinden bahsettikten sonra yine de şöyle buyuruyor:
“De ki: Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim. Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: Şahit olun, biz gerçekten Müslümanlarız."(3)
3-Dindar Yahudilerle anlaşıp Siyonizm’e geçit vermemek, zaten azgın durumda olan bu insanlara fırsat verip, onları yerli kudurtmamak gerekir. Onların kendileri ırkçı ve fasişt oldukları için herkesi öyle zannederler. Herkesi kendilerine karşı düşman telâkki ederler. Müslümanların kendilerine hayat hakkı tanımadıklarını lanse ederler. Kendilerini masum, Müslümanları gaddar ve zalim tanıtırlar. Bu sebeple onlara ve onların kandırdıkları insanlara fırsat vermemek Müslümanların her şeye rağmen ılımlı ve uyumlu olması gerekir. Hz. Peygamberin sünnetine ittiba etmesi, Yahudilerin içinde de (bazı misallerde görüldüğü gibi) akıl, iz’an ve merhamet sahibi insanların bulunacağını unutmaması gerekir. Nitekim Yüce Rabbimiz şöyle buyurur:
“Şüphesiz, Kitap Ehlinden, Allah'a; size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah'a derin saygı gösterenler olarak- inananlar vardır. Onlar Allah'ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir.”(4)
İslâm’da ırkçılığın olmadığını, katiyen olmaması gerektiğini, konunun hassasiyetini sevgili Peygamberimiz şöyle belirtir:
“Asabiyet (ırkçılık) davasına kalkan, onu yaymaya çalışan, bu dava yolunda mücâdeleye girişen bizden değildir”(5),
4-Kur’an’da Ehli Kitap tabiri çok geçer. Yani Tevrat ve İncil’e inanan Yahudi ve Hıristiyanların diğer Müşrik, Mecusi ve Dehrî (ateist) lerden farklı oldukları, daha ehven ve anlaşılabilir oldukları, hak ve hakikate daha yakın oldukları, sofralarına oturulup, yemeklerinin, kestiklerinin yenilebileceği, onlardan kız alınabileceği, her türlü sosyal ilişkinin kurulabileceği… belirtilir. Dolayısıyla bunlarla iyi komşuluk münasebetlerinin kurulması tavsiye edilir. Bu sebeple bunlarla devamlı savaş halinde olmak, münasebetleri kesmek, her zaman onların zarar ve şerlerini celbetmek doğru olmaz. Onların Müslümanlara gerçek dost olamayacaklarını bilmek, ama buna rağmen her zamanda onlarla mücadele halinde olmamak gerekir. Onlar bize çatıp mecbur kalmadıkça, onlarla iyi geçinmemiz, barış içinde olmamız gerektiğini Rabbimiz şöyle belirtir:
"Eğer müşriklerden biri, senden 'eman (güvenlik) isterse', ona eman ver; öyle ki Allah'ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu 'güvenlik içinde olacağı yere ulaştır..."(6)
Dipnotlar:
1- Mümtehine 60/8.
2- Ankebut 29/46.
3- Âl-i İmrân, 3/64.
4- Âl-i İmrân, 3/199.
5- Ebû Dâvud, Edeb, 121, (5121).
6- Tevbe 9/6.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.