İSRAİL DEVLET TERÖRÜ YAPIYOR (11)
03 Kasım 2020, Salı 09:055- Nazizm, Siyonizm ve benzeri ırkçı ideolojiler İslâm’ın katiyetle yasakladığı, sahibini dini inançlardan soyutlayan, insanlıktan ve vicdanî duygulardan uzaklaştıran, Müslümanlar tarafından katiyetle benimsenmemesi gereken müfrit nazariyelerdir. Atalarımız: “Bir köpek seni ısırırsa, seninde illa onu ısırman gerekmez” demişler. Onlardan bazıları kan dökmekten zevk alıyorsa, vahşice katlettikleri sabi ve bebeklerin cansız vücutları başında zafer işareti yapıp, gülerek resim çektirebiliyorsa, bizimde “misliyle mukabele etmemiz” gerekmez. Onlar bizim Peygamberimize rahatlıkla sövebiliyorlar, biz aynıyla mukabele edebilir miyiz? Yani haşa: “biz sizin Peygamberinizin…” diyebilir miyiz? Bu mümkün mü? İşte onlarla aramızdaki fark. Onun için Müslüman iz’anlı ve idrakli olmak mecburiyetinde. Cenâb-ı Allah değil inandıkları kutsallara, onların putlarına bile küfretmeyi yasaklar ve şöyle buyurur:
“Allah’tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin, sonra onlarda bilmeyerek Allah’a söverler”(1)
6-“Ateş düştüğü yeri yakar” demiş atalarımız. Gerçekten öyle. Kendimizi o Filistinlilerin yerine koyalım. Ailesinin tamamı atılan korkunç bombalardan yok olduğunu düşünelim. Yuvalarının tarumar olduğunu, hayvanlarının telef edildiğini, tarlalarının zehirlendiğini, yani hayat hakkı bırakılmadığını, kutsallarının üzerine işendiğini… yani bir insanı dinden-imandan çıkarıp canavarlaşması için ne gerekirse yapıldığını düşünelim ve soralım: Bu adam ne yapar?
Deriz ki; Her şeye rağmen beline bombaları sarıp masum insanların bulunduğu yerde patlatamaz. Öyle yaparsa karşıdakinin yaptığından farklı bir şey olmaz. Bu katliamları yapan askerleri elinden gelirse öldürebilir, cezalandırabilir, gerekeni yapabilir, bu bir savaştır, hakkıdır. Ama Masum insanları katledemez. Çünkü Cenâb-ı Allah: “Hiçbir suçlu, başkasının suçunu yüklenmez (başkasının cezasını çekmez)”(2) buyurur. Yani birine kızıp, başka birini cezalandırma İslâm adaletinde olmaz.
Bu yola teşebbüs ve tevessül eden bazı Filistinliler, bazı münferit olaylar neticesi de onların tamamını suçlu görmek ve göstermekte en büyük haksızlık olur. Bugün İsrail kendi vahşetini meşru göstermek için bu yola baş vuruyor. Onlara hiç çıkış yolu bırakmıyor. Küçücük bir hayvana bile hiç çıkış yolu, kaçış imkânı bırakmaz üstüne varırsan, yüzüne atlar. Bir tavuk yavrularını korumak için gözünü kör edebilir. Canı yanan, içi kavrulan, en sevdikleri katledilen bir gencin, bir mazlumun yaptığını İsrail büyütüp büyütüp kendi devlet terörünün sebebi haline getiriyor. Atalar ne güzel söylemiş: “Zulm ile abad olanın, sonu berbat olur.” Yine ecdadımız tarihi tecrübelerine binâen: “Küfr ile devlet dura, zulm ile harap ola” demişler. Dolayısıyla İsrail Devletinin akıbeti hiçte iyi olmayacak.
7-Adaletin önem ve ehemmiyetini anlatabilmek için ecdadımız, hutbelerde en son “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir”(3) ayetini ve mealini okumayı teamül haline getirmişler. Müslüman hatipten en son bu ayeti duysun, aklından, fikrinden, zikrinden çıkarmasın. Sosyal hayattaki işini ve tavrını ona göre belirlesin. Asla ve asla adaletten sapmasın… gibi düşüncelerle.
İntikam duygularıyla, kin ve buğz hisleriyle böyle şeylerin olabileceğine dikkat çeken Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”(4)
8-Cenâb-ı Allah ortak değerlerde buluşulmasına dikkat çeker. İnsanların aynı kökten geldiklerini, atalarının Âdem Peygamber olduğunu, bazı ayetlerde birçok peygamberin ismini sıralayıp ced’lerin, rehberlerin, elçilerin bunlar olduğunu beyan eder. Yani ortak paydaların çok olduğunu, bu sebeple adaletli olunmasını, dolayısıyla huzur ve barış içinde yaşanmasını emreder ve şöyle buyurur:
“İçlerinden zulmedenler bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki; Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim Tanrımızda sizin Tanrınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuzdur.”(5)
Sözlerimiz A. Rahim Karakoç’un şu ibretli şiiri ile bitirelim:
Toptan sarılalım yüce Kur’ana
Çünkü rahmet inmez ayrı durana
Müminler İslam’a karşı vurana
Biraz öfkelenip kafayı taksa
Esir mi olurdu Mescid-i Aksa
Bulunmaz mı çare nedir bu illet
Böyle hayat sürmek ne büyük zillet
Müslüman’ım diyen bu kadar millet
İslam gözü ile kendine baksa
Esir mi olurdu Mescid-i Aksa
Saldırıyor kâfir kahpenin dölü
Müslümanlar sanki mezarda ölü
İslam toprakları oldu kan gölü
Akan bütün kanlar Hak için aksa
Esir mi olurdu Mescid-i Aksa
Dipnotlar:
1- En’âm, 6/108.
2- En’âm, 6/164.
3- Nahl 16/90.
4- Mâide, 5/8.
5- Ankebut, 29/46.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.