İSRAİL DEVLET TERÖRÜ YAPIYOR (5)
13 Ekim 2020, Salı 08:48S. DePaul Üniversitesi'nde hocalık yapmanız engellendi, Princeton'dan doktoranızı alırken bile zorlandınız. Bütün bunlar neden başınıza geldi?
C. Bazı problemlerim olduğu doğru. Ancak Gazze'de olanlar karşısında bunları tartışmanın çok yersiz, aptalca ve gereksiz olduğunu düşünüyorum. 300 çocuk katledildi, yakıldı, bütün Gazze'ye fosfor bombaları atıldı. Bu insanların on yıllardır tekrar ve tekrar inşa etmeye çalıştıkları hayatları bir defa daha yok edildi. İsrail dediğimiz ülke 1978'de, 1982'de, 1993'te, 1996'da, 2006'da ve 2008'de tekrar tekrar işgal etti Arap topraklarını ve sürekli yok etti, tahrip etti. Sonra da bu şeytani, narsist insanlar ellerini başlarının arkasına alıp, "Bizi neden kimse sevmiyor?", "Neden komşularımız bizim de bu topraklarda olmamıza tahammül edemiyor?" diye soruyor. Nasıl tahammül edebilirler ki?(1)
NETİCE:
İsrail bütün bu yaptıkları ile bir korku imparatorluğu yaratmak istiyor. Bunu bir zamanlar Moğollar yapmıştır. Asya Bozkırlarından atlara, kağnılara çoluk-çocuğundan, tavuk-tanasına kadar (bir daha geri dönmemek üzere) çıkan bu zalimler, kaybettiğinde bütün varlıklarının yok olacağını bildikleri için, büyük bir gayretle savaşmışlar, insanlara büyük bir korku ve dehşet yaşatmışlardır. Bu dehşetin nerelere vardığını anlatmak için tarih kitaplarında şöyle bir olaydan bahsedilir:
Bir Moğol askeri Bağdat yakınlarında bir yerde 17 tane insana rastlamış. “Sizi öldüreceğim ama, yanımda kılıcım yok. Siz burada bekleyin ben alayım geleyim” demiş ve gelince hepsini öldürmüş. Karşıdaki insanlar öyle korkup şok oluyormuş ki; ya kaçalım ya da, o bir kişiye karşı gelelim diyememişler.
İsrail de sergilediği vahşetle, böyle bir hava yaratmak istiyor ama, hiç te öyle olmuyor. 7-8 yaşındaki çocuklar, dev gibi tankların karşısına dikilip taş atıyor. Gepegenç kadınlar dozer paletlerinin altında parçalanmaktan korkmuyor. Ailesinin tamamı katledilen insan Yahudi’den merhamet dilenmiyor. Fosfor bombaları ile her tarafı yanan, gözleri görmeyen, vücudu tanınmayan, azaları bir birine giren, görenleri şok edip, ucube haline gelen gençler o hallerinde zafer işareti yapıyor. Göz pınarları kuruyan analar ve ihtiyarlar yıkılmıyor, yılmıyor, yalvarmıyor, korkmuyor sadece büyük bir teslimiyetle Rabbine sığınıyor, O’na el uzatıyor.
Bu milletin yıkılacağına, boyun eğeceğine, mübarek vatanını Yahudi’ye teslim edeceğine, önceki hatalarına tekrar düşeceklerine ben asla ve asla inanmıyorum. Gerçek zafer bunlarındır, zafer işareti yapmak, erkekçe göğüs göğse savaşamayan, her şeye rağmen Gazze içine giremeyen, marifetleri sadece düğmeye basıp havadan, karadan, denizden bomba yağdırmak olan sadist İsrail askerlerinin değil, bu korkusuz fedailerin hakkıdır.
“Bir ordu, karşısında başka bir orduyu değil de; bir halkı bulursa yenilmeye mahkûmdur.” Demişler. Gerçekten böyledir ve tarihte bunun misalleri çoktur.
Haçlılar ve Yahudiler aynı şeyleri benim milletim üzerinde de denemişler, hepsi birleşerek Çanakkale’de, Balkanlarda, Galiçya’da, Kafkaslarda, Irakta, Suriye’de, Filistin’de… dedelerimin üstüne geldiler. Geçmişte de zikredildiği gibi her yönden kıyas kabul etmeyecek bir dengesizlik içinde, teknik hususlarda bizden 30-40 kat üstün oldukları halde bile bu imanlı, vatanperver ecdadımızı pes ettirememişler, Akif merhumun dediği gibi “Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz” diyen kahramanların kanında boğulup defolup gitmişlerdir.
Ben aynı kararlılığı, aynı vatanperverliği, aynı cesaret ve şecaati Filistin halkında da görüyorum. Onun için kesin inanıyorum ki; Yahudi’nin akıbeti de Haçlıların akıbeti gibi olacaktır. Belki bazı imanı zayıf olanlara karşı bu hayalden ibaret gibi görülebilir. Ama tarih bunun örnekleri ile doludur.
Gerçek Müslümanların tarihte yaptıkları savaşları tetkik ettiğimizde, her zaman ve her yerde düşmanları kendilerinden sayıca çok fazla olduğu halde galibiyet ve muzafferiyet onların olmuştur. Bedir, Uhut, Yermük, Kosova, Haçova, Niğbolu, Çanakkale, Sakarya… bunun en bariz misalleridir. Yahya Kemal:
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Derken mübalağa etmiyordu. Gerçeği haykırıyordu. Ama cevherden arınıp cüruf haline geldikleri, yani Müslümanlığının ve Osmanlılığının zaafa uğradığı son dönemlerde bunun tam tersi olmuş, 10 bin kişilik bir Haçlı ordusu, Hammer’in tespitine göre; 100 bin kişilik bir Osmanlı ordusunu yener hale gelmiştir.(2) Demek ki Napolyon’un: “Savaşta iman ve inanç gücünün payı dörtte üçtür” sözü hayâli, ütopik bir söz değil, tecrübeye binaen söylenmiş bir tespittir.
Dipnotlar:
1- Selçuk Gültaşlı, Zaman 19 Ocak 2009
2- Hammer, a. g. e. c.6, s.365.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.