İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KALKTI
24 Mart 2021, Çarşamba 09:03Toplumun beklentisine duyarsız kalınmayarak 2011 yılında imzalanan sözde kadın haklarının mücadelesinin örgütsel bazda yürütülmesini ve kadının sözlü beyanını esas alan İstanbul sözleşmesin den Türkiye çekildi. Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair Avrupa Konseyi sözleşmesinin resmi adı olmasına rağmen ilk imzayı Ahmet Davutoğlu attığından adı da hep İstanbul sözleşmesi olarak anıldı.
Kadınlara yönelik şiddetin önlenmesini savunan ve kadının beyanını esas alan sözleşmede esas beklenti “Sözleşmede ayrıca toplumsal cinsiyete uygun davranışların çok küçük yaşlardan itibaren yerleştiği gözetilerek eğitimin tüm aşamalarında kullanılacak materyallerin toplumsal cinsiyete ilişkin yaygın ve eşitsiz davranış kodlarından arındırılması, küçük yaştan itibaren şiddetsiz iletişim yolları hakkında eğitimler verilmesi ve bu eğitimlerin medyanın imkânlarıyla desteklenmesi gerektiği ifade ediliyor. Buydu. Ve bunun hazırlıkları yavaş yavaş hayata geçiriliyordu.
Ve yine “Sözleşme engellilik, cinsel yönelim gibi unsurların da dikkate alınmasını istiyordu..
* Yerleşik ve ayrımcı toplumsal cinsiyet rollerinin ve bunların sürmesini sağlayan sosyal ve kültürel yapıların dönüştürülmesi yükümlülüğünü içeriyor. Kadınların ailenin bir parçası ve ev işleri ve çocuk bakımı başta olmak üzere bakım hizmetlerinin esas sorumlusu olarak değil, kendi başına bir birey olarak görülmesini öneriyordu.”
Ve Ayrıca 6284 sayılı yasa ile birlikte ele alınıyordu.
Şimdi kâğıt üzerinde yazılanlara bakıldığında ne var canım diyecek akıllar olacaktır. Gayet uygun ve mantıklı hatta kadınların haklarını koruyan ve öne çıkaran bir yaklaşım diyebilirler. Nitekim öyle diyenlerde; toplumun bir kesiminde öne çıkarılan gökkuşağı rengindeki sembollerin ve her yıl yapılan onur yürüyüşlerinin palazlanmaya başladığına şahit olunulduğunda, öyle iğrenç pankartlar kadınların ellerinde utanç verici sözlerle dövizlerle süslenmişti ki; hallerine bırakın bakmak okumak bile esef vericiydi, fakat cinsel ayrımsızlığı nimet bilip kadın kadına erkek erkeğe evlenen ve toplumun dini hassasiyetine savaş açan entellerin pervasızlıkları ve korkusuzca alenen dine savaş açtıkları, gerçek niyetin kadın haklarını korumak savunmak değil kendi cinsel içgüdülerine ve saplantılarına göre sapkınlığı meşrulaştırmak olduğu anlaşılmış toplumda acı bir infial uyandırmıştı.
Kadını koruma ve aile içi şiddeti durdurma adıyla gayet yumuşak kodlarla hareket geçenler gerçek niyetlerini yapılan gösteri yürüyüşlerinde; onur yürüyüşü adı altında gökkuşağı motifleriyle süslüceli, güya cinsiyet eşitliğine atıfta bulunup kendi sapkınlıklarını da kılıf bulup örgütlenmelerini yaygınlaştırmaya, Avrupa’dan para maddi manevi destek almaya ve hedeflerine mevcut yönetimi ele alıp her vesilede ağzı olan konuşup yara açmaya başladılar. Sapkınlığın ileri karakolu durumuna gelen gay ve lezbiyenler biseksüeller ve daha niceleri tüm azgınlıklarını yaptıkları yetmiyormuş gibi küçük yaşlarda çocukların bir yetişkin gibi rol almasını istiyorlardı. Ve bunun için hedef tabi’i ki okullardı. Zamanında köy enstitüsü yollarıyla komünist manifestoyu hayata geçirmek için Hasan Ali zihniyeti yıllar sonra yine işbaşında bu sefer küçük yaşlarda okullarda çocuklarla cinsiyet eğitimi altında yeni bir projenin peşindeydi. ETCEP projesi ile eşcinselliği meşrulaştırma ve 18 yaş altı çocukları kadın statüsüne koymakta ve tamamen islama aykırı kültürel değerlere düşman yaşama limanımızı tarumar eden toplumun temeline dinamit sıkan bir eylem hareketini öngörmekteydi. Bunu da insan hakları adı altında gayet lüks ve süslü kelimelerle sunum yapıp insanların aklını ve kafasını bir güzel karıştırıyorlardı. Diyanet Reisi bir konuşmasında islamda aile ve aileyi tehdit eden gay ve lezbiyenlik ve sair sapkınlıklarla alakalı konuşunca İzmir barosu başta olmak üzere topluca diyanet başkanına karşı saldırıya geçtiler. Aslında saldırdıkları İslam’dı dolaylı olarak. Eğer bunların niyeti kadın haklarını savunmak korumak aile içi şiddeti önlemek vs olsaydı, kadına cennet vaat eden, kadına hassasiyet gösteren, evine gelen kızı Fatıma’yı görünce ayağa kalkan İslam peygamberinin saygı ve hürmetini anlar, islamın insanların mutluluğunun uyulduğunda baş tacı olduğunu bilir ve böyle densiz bir saldırıda bulunmazlardı. Fakat onların gayesi bağcı idi. Ki onlar ezanın sesinden bile rahatsız idiler. Onlar gidip imamı müezzini döven insanlardı. Onlar Hz.Lut döneminde yaşayan insanların bazılarının sapkınlıklarının bugünde hayat bulmasını ve aile kavramı diye bir şey olmamasını arzu ediyor, haçlı Siyonistlerin emrinde dünyevi ihtiraslarını tatmin babında İslam’a açtıkları savaşın takipçiliğini ve azgınlığını yapıyorlardı. Biz İslam ahlakı ile yücelmiş, ailemizi ve çocuklarımızı korumuş, geleceğe güvenle bakmış, toplumsal değerlere saygı ve hassasiyetle yaklaşmış ve sağlam bir temel oluşturmuşuz.
Biz bu Avrupa modelli; Türk Aile yapısını bitirmeyi amaçlayan, İslam’a saldırmayı salyalarını akıta akıta gerçekleştiren, eşcinselliği livata ve gay lığı, lezbiyenliği, biseksüelliği eşitlik adı altında çalışmalarını çekinmeden yürüten, tehlikeli uç noktalarda bulunup aile yapısına tamamen ters ve aykırı faaliyetleri bir kesim medyanın da desteği ile alenen icra eden, cinayetten daha tehlikeli olan bu şirret sözleşmeyi benimseyip kendi varlığımıza ve değerlerimize kurşun mu sıkalım.
Allah’a savaş açan, feministlerden ve batılılardan destek alan, insanların dini duygularına aleni saldıran kadın haklarıyla alakalı olmayıp tamamen eşcinselliği ve toplumsal cinsiyet eşitliği adı altında sapkınlığı öne alıp tüm değerleri alt üst eden yaklaşımlarıyla sapkın temel bir felsefe benimseyen hastalıklı kafaların milli ve manevi yıkımı gerçekleştirmelerine geç de olsa dur denilmesi toplumsal bir beklenti idi. Bizim İstanbul sözleşmesine değil, İslam’ın aile anlayışı ve uygulamasına ihtiyacımız var. Çözüm mü istiyorsunuz kafa kâğıdınızın din hanesine bakıverin orada yazanın ne dediği önemli. Başkasına gerek yok mutlu olmak için.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.