İSTİDAT ? KABİLİYET
21 Ağustos 2016, Pazar 11:38Hep âb-ı hayat versen söğüdün meyvesi yok
Aslâ hasır kamışı kimseye şeker vermez
Kabiliyetsizlere öğüdün faydası yok
Ne söylesen anlamaz mânâya değer vermez
Veysel Öksüz
Büyük insanlar kabiliyetli insanlardır ama onları sadece kabiliyetleri büyük yapmamıştır. Azim, gayret, sabır ve çalışmaları onları öne çıkarmıştır. Meşhur Edison’un: “dehanın % 99’u çalışmadır”([1]) sözü bunun beyanıdır. Yani hem istidat olacak, hem çalışma olacak, biri olmazsa tek kanatlı kuş gibi olur ki, uçamaz, yükselemez, maksud-ı menziline ulaşamaz. Onun için şâir şöyle diyor:
Kabiliyettir husul-ü matlabın sermâyesi,
Elde istidat olunca kâr kendini gösterir!
“Kişinin arzu ve idealine kavuşabilmesinin sermayesi kabiliyettir. İstidatlı kişiye emek çekilince, hemen semeresi (kârı-meyvesi) kendini gösterir.”
“Altının kıymetini de sarraf bilir.” Osmanlı bu hususta sarraf misali kabiliyetli ve istidatlı kişileri tespit ve takdir hususunda kompetan insanlarmış. Bugün onun bu hasletine Avrupalı da hayranlık duymaktadır. Seçip Enderun’da yetiştirdiği Müslim ve gayri Müslim çocukları, dünya çapında insanlar olmuşlar, tarihte nam ve şan bırakmışlardır.([2])
Bugün hayran olduğumuz Avrupalının tek özelliği de budur, yani dedelerimizin yaptığı gibi kabiliyetleri tespit edip, onlardan faydalanmak. Bizden daha akıllı değiller, daha çalışkan değiller, daha dürüst değiller, hiçbir farklı özellikleri yok, sadece dedelerimizi örnek almışlar, cürufla değil cevherle uğraşıyorlar, istidatları keşfedip, onlardan faydalanıyorlar. Şairlerimizin dediği gibi:
Altun ile mizanda bir gelse de seng
Sıklette bir olmak ile, kıymette bir olmaz
İbni Kemal
“Altında ağır, taş da. Ama aynı ağırlıktaki altın ile taş aynı kıymette olmaz.”
Meşhur Hattat Hamdullah’ın kabiliyeti bir köpeğe muska yazması ile Şehzade Beyazid’in dikkatini çekmiş, yazısının güzelliğine hayran olmuş, onu aratıp buldurmuş ve böylece bir kabiliyet ortaya çıkmıştır.([3])
Hattatların üstadı mesabesindeki Mehmet Esad Efendi sağ kolu inmeli (felçli) imiş. Gençliğinde Şeyhülislâm Veliyyüddin Efendiye hat öğrenmek üzere müracaat eder o, sağ eli felçli olunca ilgilenmek istemez ve Hattat Dedezade Mehmet efendiye havale eder. Sonunda bu genç Yesarî lakaplı([4]) fevkalade bir hattat olunca Şeyhülislâm: “Hak Teâlâ bizim gururumuzu kırmak için bu genci böyle kabiliyetli yaptı” diye hayıflanırmış.([5])
Alevi dede çalıp söylüyormuş. Kadınlardan biri çocuğunu alıp gelmiş ve hayran hayran demiş ki; “Dede şunun ağzına bir tükürsen de bu da senin gibi çalıp söyleyen biri olsa” Dede şöyle demiş: “Bunun mayasında yoksa değil ağzına tükürmek, … yine olmaz.”
İran Şahı bir şiir yazar ve şâir Kânî’ye okur. Kânî doğru bir şairdir bir işe yaramaz deyince zindana atılır. Bir müddet sonra çağırır ve “sen zindanda iken ben şiir kabiliyetimi geliştirdim, bak bir de şu şiirimi dinle” der ve okur, nasıl bulduğunu sorunca Şâir; “ben zindana geri dönüyorum” der.
Ne ta’lim ü taallümden, ne hôd üstaddan gördüm
Ne gördümse felekde feyz-i istîdattan gördüm
Sabrî
Âdeme âdem gerektir âdem etsin âdemi
Âdem âdem olmayınca âdem netsin âdemi»
Ziyâ Paşa
Dipnotlar:
1- İbrahim Refik, “Kültürde Dirilmek”, TÖV Yay. İzmir, 1998, s. 151.
2 - Michel Herbeer’in Anıları, “Osmanlıda Bir Köle”, 1585-1588, Çeviren Türkıs Noyan,
Kitap Yayınevi, İst. 2003. s. 292.
3 - İskender Pala, “Kırklar Meclisi”, Kapı Yay. İst. 2004, s. 41.
4 - Arapça’da; yemin sağ, yesar sol demektir. Yesarî; sol elini kullanan, Sol eliyle yazan anlamınadır.
5- İskender Pala, “Kırk Ambar", Kapı Yay. 2. Bas. 2008 İst. s. 35.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.