İSTİKAMET
29 Aralık 2016, Perşembe 07:31Doğruluk, dürüstlük, her çeşit işte i'tidal üzere bulunma, adalet ve doğruluktan ayrılmayıp din ve akıl dairesinde yürüme. Din ve dünya ile ilgili vazifelerini emrolunduğu gibi yapmaya çalışan bir müslüman dosdoğru bir insandır. Bu sıfatlara sahip olan bir kimse toplumun en değerli bir ferdidir.
İstikametin karşıtı hıyanettir ki; doğruluğu bırakıp, hak ve hukuka tecavüz etme, verilen sözde durmama ve ahde riayet etmeme demektir.
İnanan ve inancının gereğini yerine getiren, doğru insandır. iyi insan vasıfları arasında en başta doğruluk yer almış ve temel prensip olmuştur. Doğruluk; sözde, düşüncede ve davranışta gerçekleşir. Allah'tan gerçek manada korkmak, iyiliğe yönelmek, rahatlık ve gönül huzuru duymak, ancak doğrulukla mümkündür. Doğrular, en güç ve çetin işleri, doğrulukları sayesinde başarabilmişlerdir. Bu şekilde hareket edenler, peygamberlerin ahlâklarını kendilerine örnek almış olurlar. Zanna ve yalana tenezzül ve itibar etmezler.
Kur'an-ı Kerîm'de doğruluk, en geniş şekilde fayda ve hikmetleriyle açıklanmıştır. "Sıdk" ve "istikamet" kelime lerinden türetilen doğruluk, gerçekten ahlâkı yaşayışın ve ahlâkî vasıfların tümünün kendisinde toplandığı bir ruh hâlidir. Allah'a, ahirete, meleklere ve kitaplara iman edenler; mallarını akrabâya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere, köle ve esirlere harcayanlar; namazı kılan, zekâtı veren, sözünde duran ve sabre denler "doğrular" ve takva sahibi kişiler olarak nitelendirilmişlerdir. Ayrıca istikamet (doğruluk) müslümanların ortak vasfı olarak tanımlanmıştır (el-Bakara, 2/177. Tefsiri için bk. Cemâleddin el-Kâsımı, Mehâsinu't-Te'vil, III, s. 394; el-Ahzâb, 33/35) ve en büyük ideallerinin "sırat-ı müstakîm" (istikametli yol) olduğu belirtilmiştir (el-Fâtiha, 1/6).
"Ey inananlar, Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin", ayetinin tefsirinde Cemâleddin el-Kâsımî (ö.1332/ 1913) şöyle demektedir: "Doğruluk (istikamet) her türlü saadetin kaynağı ve bütün bir kemâl'in temelidir. Doğruluk bütün mükemmelliklerin sebebi olan kalbin saflaşmasıdır. Bu saflaşmanın her ne kadar takva ile gerçekleşmesi mümkün ise de, yalandan kaçınma olan doğruluğun ve istikametin, kendi başına üstünlüğüne ayette ayrı bir cümle halinde yer verilmiştir" (el-Kâsımî, a.g.e., XIII, s., 4922. el-Ahzab, 33/70. ayetin tefsiri).
"Doğrularla beraber olun" (et-Tevbe, 9/119) ayetinde, istikamette olanlar örnek alınmaya değer iyi niyet sahi bi kişiler olarak tanımlanmıştır.
Allah'tan gerçek manada korkmak, doğru olmakla ve yalandan kaçınmakla müm kündür. Yalan insanlığa ters düşen rezilliklerin en kötüsü ve en çirkinidir.
Doğruluk (istikamet)a insanın Allah'a karşı yerine getirmek için önceden verdiği bir söz, bir misak ve bir ahiddir. insan bu yaradılış ahdine vefa gösterdiği ölçüde sadıktır; sadakatın mükâfatı da verilecektir (el-Ahzâb, 33/23, 24).
"Sakın kendilerini denemek için onlardan bir kısmını faydalandırdığımız dünya hayatının süsüne gözlerini dik me. Rabbının rızkı hem daha hayırlı hem de daha süreklidir." (Taha/131)
"Lüzumsuz şeylerin peşinde koşan, lüzumlu şeyleri kaçırır." (Hz. Ali k.v.)
Cenâb-ı Hak: “İşte size dosdoğru yolum ki onu takip edin. Bunun haricindeki yollara tâbi olmayın ki sizi O’nun yolundan ayırır ve parça parça eder!” (En am Sûresi, 153)
İnsanlar maddî ve manevî hayatlarını düzenlerken doğrunun yanında yanlış da yapmışlar; hatalı, çıkmaz, saptı rıcı yollara da yönelmişlerdir. Sapmanın ve yanılmanın baş sebebi insanın kendini yeterli sanması, bilgi ve güç almak için Allah'a yönelmeyi reddetmesidir. "Gerçek şu ki insan, kendini kendine yeterli görerek ille de azgınlaşmaktadır! Oysa (kuldaki) her şey yalnız Rabbine aittir (O'na dönecektir)" [24]"Bize doğru yolu göster" duası aynı zamanda rabbin, kullarına bir irşad ve uyarışıdır; eğer insan kendine yeterli olsaydı, doğru yolu görmesi ve bulması için bir başkasına ihtiyacı olmazdı.
Yaratıcı bu talimatı verdiğine göre kuta düşen, ilâhî irşada kulak vermek, insanî bilgi ve kabiliyetlerini bu irşad doğrultusunda kullanarak her adımını doğru atması İçin O'nun tarafından sağlanan İmkânları gerektiği gibi kullanmaktır. "Doğru yol" (sırât-ı müstakim) İslâm'dır. Allah'ın peygamberleri ile kullarına gönderdiği dinlerin genel adı da İslâm'dır. Yaratan ile yaratılan, Allah ile kul, akıl ile vahiy, hürriyet ile cebir, haksızlık ile adalet, iyi ile kötü... ancak İslâm'da yerli yerine konmuş, doğru ilişkiler ve dengeler kurulmuş, kurulma yollan gösterilmiştir.
Hadiste yer alan bir örnekle açıklanacak olursa dosdoğru bir yol, yolun iki tarafında iki duvar, duvarlarda açılmış perdeli kapılar ve yolun başında da bir çağına var ve o, "Ey insanlar! Hepiniz doğru yola giriniz, dağılıp parçalanmayınız!" diye sesleniyor. Birisi perdeli kapılardan birine girmek istediğinde yukarıdan bir başka çağırıcı sesleniyor: "Sakın o perdeyi kaldırma! Kaldırırsan girer gidersin!" Bu örnekteki yol İslâm'dır, duvarlar Allah'ın koyduğu sınırlardır, kapılar haramlardır, yolun başında ki çağına Allah'ın kitabıdır, yukarıdaki çağına ve uyana, her müminin kalbindeki ilâhî öğütçüdür. Böylece İslâm'da vahiy, vicdan ve akıl birlikte İşletilerek doğru yol bulunmaktadır.
"Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır." Safahat
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.